Âilede yaşanan sorunların çözümünü zorlaştıran ve tıkayan en önemli tıkacın ne olduğunu merâk ediyorsanız, kendi açımdan cevâbını vermek istiyorum tecrübelerime dayanarak. Sâdece âilevi sorunlara özgü değil, insanlar arasında yaşanan her problem için geçerlidir bu tespitim.
“Bugüne kadar “Ben bu bu hatâları yaptığım için eşim de haklı olarak şu şu davranışları sergiliyor.” diyen birini nerede ise görmedim” desem kesinlikle inanırsınız, çünkü siz de böyle bir örnek ile karşılaşmamışsınızdır büyük ihtimalle bugüne kadar.
Ancak tersinden yaşanan örneklerin haddi hesâbı yoktur. Yâni “O, şu şu hatâları yaptığı için ben de haklı olarak bunları bunları yapıyorum. Kim olsa benim gibi yapardı.” diyerek savunma cümleleri kurar çoğumuz.
Yanlış olan bu yaklaşım tarzı, sorunun asıl sorumlusu olarak karşı tarafı adres olarak göstermeyi sağladığı gibi, kendi yanlış veya eksikliklerine de iyi bir kılıf bulmayı kolaylaştırır.
Ancak şunu söylemeliyim ki, bu bakış açısını kullanan kim olursa olsun, -kadın veya erkek fark etmez- hiçbir zaman sorunun çözümüne katkı sunmazlar ve hep adımı karşı taraftan beklerler. Bilerek “ilk adım” demedim; zîrâ tüm adımları beklerler. Onlar hep yerlerinde dururlar.
Aslında böyle düşünen kişiler, farkında olmadan mutluluklarının anahtarını karşı tarafın eline vererek, esâreti tercih ediyorlar.
Birlikte yaşadıkları sorunu çözme inisiyatifini karşı tarafa veren, hürriyetini ve mutluluğunu da ona vermiş olmaktadır. Zîrâ karşı taraf sorunu çözerse ancak mutlu olabilirsin, çözmezse huzursuzluk devâm edecek demektir.
Yemek yemek, tuvalete gitmek, ders çalışmak veya işe gitmek gibi konularda inisiyatifi bir başkasının eline vermek ne demekse ve ne gibi vahim durumlara sebebiyet verecekse, bizi ilgilendiren ve rahatsız eden bir sorunun çözme inisiyatifini karşı tarafa vermek de ondan farksızdır.
Bu durumda sizin mutlu ve huzurlu olup olmayacağınıza karşı taraf karar verecektir. Zîrâ sorunu çözmek için bir adım atmadıkça muhatabınız, siz huzursuz olmaya devâm edeceksiniz.
Bile bile ipleri başkasının eline verip, kendimizi kukla yapmak değil midir sizce böyle bir yaklaşım?..
Kukla olmak pahasına, neden böyle bâriz ve açık bir hayatı kabulleniyoruz diye merâk etmiş olabilirsiniz benim gibi. Cevâbı bellidir: Tembellik ve sorumluluktan kaçmak.
Evdeki yemeğe uçarak gelen aynı kişi, camları kim temizleyecek derseniz ortadan kaybolur bir anda. “Şu tatlıyı kim yemek ister?” dediğinizde herkes hiç düşünmeden öne atılır, ama “Şu masayı kim temizleyecek?..” dediğinizde, kimseden ya ses çıkmaz veya herkes bir diğerine bakar.
Televizyondaki dizileri kaçırmaz kişi, ama bakkala gitme ihtiyâcı olursa, herkesin dizi ağrımaya başlar. Sudan bahaneler çoğalır. Haz olunca hazza odaklanan, iş olunca işe değil başkasına odaklanan bir tarafımız var ne yazık ki.
Sorunlar birer iştir; emek ve enerji gerektirir. Dolayısı ile “Bunu bir başkası yapsa, ben de kurtulsam.” der bilinçaltımız. Hazır bulmuşken eşler birbirinin atarlar üzerlerine sorunu, kaçarlar kendilerince. Nasıl ki kimse bakkala gitmezse herkes aç kalır; iki taraf da inat ve tembellik edip sorunu çözmezlerse huzur açlığı yaşanır o evde.
Huzur ise en az bakkaldan alınacak ekmek kadar âile fertleri için temel gıdâdır.
İyisi mi kalk, kollarını sıva doğru yöntemler ile sorunu çöz, olgunluğunu ortaya koy, saygınlık kazan ve eşinin, çocuklarının takdirine mazhar ol. Zîrâ çalışkan, gayretli ve zorlukları aşan her kim olursa olsun, çevrenin takdirine ve sevgisine mazhar olur. Tembel, sorumluluktan kaçan, işi başkasına ihâle eden de kim olursa olsun, saygınlığını kaybeder ve sevilmez.
Saygın olmak, takdir görmek, sevilmek için fiyatı biraz yüksek olsa da ömür boyu kullanacağınız garantili değerleri paylaştım. Bana göre gerçek özgürlük de budur.
Tercih sizin...
Ocak 2018, sayfa no: 53-54
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak