Ara

Gerçek Mutluluk İçin… / Elif E. Bayraktar

Gerçek Mutluluk İçin… / Elif E. Bayraktar

Gerçek mutluluk yalnızca insanın kalbinin tatminiyle mümkün. Ancak bunun yolu çoğu kişinin zannettiği gibi dünyâ nīmetlerine kavuşmak, toplumda saygı ve sevgi görmek, takdir ve övgü almaktan geçmiyor. Mutluluğun sırrı, Kur’ân’da tüm insanlara şöyle bildiriliyor:

"…Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allâh'ın zikriyle mutmain olur. Îmân edip sālih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır)." (Ra’d, 28-29)


Allah dünyâda sayısız güzellik var etmiş. Ancak bunlardan gerçek anlamda haz alabilmek için, bu güzellikleri takdir edebilecek bir anlayış gerekiyor. Örneğin bir çiçeğin yapraklarında özel bir oran dâhilindeki kusursuz dizilim, etkileyici kokusu, dokusundaki yumuşaklık bu muhteşem güzelliğin büyük bir nīmet olarak var edildiğinin göstergesi. Bunu gerçek anlamda görebilenler ise ancak îmânın kazandırdığı net bir bakış açısına sāhip olan insanlar.


Toplumda, mutsuzluğu yaşamın bir gerçeği olarak kabûllenmiş olan çok sayıda insan olduğunu görüyoruz. Aslında mutsuzluk, îmânî açıdan zayıflığın bir sonucu. İnsan Allâh'ın kendisi için belirlediği kaderinden hoşnûd olursa her şey güzel gelir; ancak îmânî zāfiyet içindeki insan kaderine râzı olmaz, yaşadığı her şey ona eziyet gelir, zul gelir. Âlemleri nurlandıran, istediği sîmâlara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran Allâh'ı tanımaz, O’na yönelmez, O’nun bildirdiği güzel ahlâkın dışında bir yolda yürürse insanın mutsuz olması kaçınılmaz. Yüce Allah, Taha sûresi’nin 124. âyetinde "Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır..." buyurarak bu gerçeği haber veriyor.

Etrâfındaki sayısız nīmete rağmen dünyâ hayâtında mutsuz olduğunu, sıkıntı ve zorluk içinde yaşadığını düşünen insanın, bunun sebeplerini düşünmesi ve hayâtını bir gözden geçirmesi lâzım. Bu kişinin, “neden varım?”, “hayâtımın amacı nedir?”, “ben ne yapıyorum, hedefim ne?” sorularını kendine sorması gerekmiyor mu?.. Böylesine güzelliklerle ve sayılamayacak kadar çok nīmetle dolu olan dünyâda, neden mutsuzluk ve sıkıntı içinde zor bir yaşam sürüyor? Hayâtındaki amaçsızlığın kaynağını araştırmalı, bu konuda ciddî bir arayış içinde olmalı insan. Dünyâdan en fazla yararlanmak amacı üzerine kurduğu hayâtında, gerçek mutluluğu tadamamasının sebebini düşünmeli.

Kullarına şah damarlarından daha yakın olan, nefislerindekini daha iyi bilen, her şeyin gizli taraflarından haberdâr olan Rabbimiz, bu kimsenin kalbindeki isteği ve arayışı bilir, ona kurtuluş yollarını gösterir. Eğer insanın hayâtında huzur, rûhunda güzel bir gelişme olmuyorsa, bu kendisinden kaynaklanır. Allah bu gerçeği Kur'ân'da: "Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir..." (Nisâ, 79.) âyetiyle bildiriyor.

İçinde bulunduğu bu durumdan kurtulmak için insan rûhunda samîmî bir değişiklik yapmalı. Samîmî olarak kendisini sorguladığı ve kendinde olanı düzeltmeye niyet ettiğinde Allah kulunun dileğini gerçekleştirir. Bu sır Kur'ân’da: "Sebebi şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nīmet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir." (Enfâl, 53.) âyetiyle haber veriliyor.

Rızıkları, nīmetleri adâlet, hikmet ve rahmet içinde taksîm edip herkese nasîbini veren Allah, îmân edenlere olan sevgisinin bir göstergesi olarak onları dünyâ hayâtında çeşitli nīmetlerden yararlandırıyor. Bu, îmân eden bir insanın tüm hayâtı için geçerli. Alınan nefesin dahi nīmet olduğunun bilincinde olarak, yalnızca bütün varlığın diliyle yegâne övülen Rabbine şükürle yaşanan bir hayat.

Rabbimiz merhamet edenlerin en merhametlisidir, rahmeti çok geniştir. O’nun istediği ahlâkı ve sınırlarını koruyan kulunu geçmişte ne kadar büyük hatâ ve günah işlemiş olursa olsun bağışlayacağını; onun kötülüklerini örtüp iyiliklere çevireceğini, onun için hem dünyâ hem de âhiret yaşamında iyilik ve güzellik yaratacağını bildiriyor. "Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allâh'a teslîm ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara, 112.) âyetiyle kulunu müjdeliyor.

Sāhip olduğu nīmetlerin, Allah Katından bir lütuf olduğunu bilen bir insan için sabah uyanabilmek dahi çok büyük bir nīmet. Adım atabilmek, yürüyebilmek, konuşup düşünebilmek büyük mutluluk sebebi. İnsan nīmetlerin değerini genellikle kaybettiğinde takdîr eder. Ancak samîmî inanan insan bu nīmetleri verenin Allah olduğunun ve dilerse geri alabileceğinin şuurunda olduğundan, elindekilere şükreder. Kalbi mutmain olan mü'minin mutlu olmak için dünyevî nīmetlere ihtiyâcı yoktur.

Dünyâ hayâtında ardına düşülen her şey yok olacak bir gün. Kaybolacak şeylerden vazgeçmek lâzım. İnsan bundan vazgeçmediği için hepsi sıkıntı ve eziyet oluyor. Allah kaybolup gideceklerin bırakılmasını, ardına düşülmemesini istiyor; insan ise bunu yapmayıp kendine zulmediyor. Oysa pırıl pırıl bir îmâna kavuşmak için, nefsine zulmeden pisliklerden kurtulmak lâzım.

İnanan insanlar ‘göz açıp kapama süresi kadar kısa’ olan dünyâ hayâtının imtihan amacıyla yaratılmış olduğunu bilir, Allâh'ın imtihan gereği yarattığı görüntüler karşısında sabır ve tevekkül gösterirler. Hayatlarındaki her zorluğun, gösterdikleri güzel davranışlar sebebiyle ecir vesîlesi olacağının bilincindedirler. Samîmî mü'minlerin dünyâ hayâtındaki neşeli, huzurlu, güvenli, rahat tavırlarının ve mutluluklarının en büyük sebeplerinden biri budur.

 Ağustos 2022, sayfa no: 6-8

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak