Ara

Gerçek Mü’minin Özellikleri

Gerçek Mü’minin Özellikleri

 

“Sizden birinizin arzusu, benim getirdiğime -Kur'ân'a- uygun olmadıkça, -gerçek- mü'min olamaz.”1 Îman Îman, kesin olarak inanmak, boyun eğmek ve teslîm olmaktır. Îman; Allâh'ın “inan” dediklerine O’nun istediği ve emrettiği şekilde inanmaktır. “İşte onlar gerçek mü’minlerdir.”2 şeklinde bâzı âyet-i kerimelerde kimi özelliklerine işâret edilen gerçek mü’min konusu, hadîs-i şeriflerde de önemle vurgulanan bir husustur. Her kul, Allâh’ın rızâsına ermeyi, Rasûlü’nün “Ümmetim!” hitâbına lâyık bir “gerçek mü’min” olmayı arzu eder. Ancak bu arzunun gerçekleştirilebilmesi için bâzı noktaların üzerinde önemle durulması ve bu yönde samîmî ve ihlâslı bir çaba harcanması gerekir. Îmânının gereğini yaşayabilmek ve Allah ve Rasûlü’nün emrettiği şekilde gerçek mü’min olabilmek için Kur’ân ve Sünnet’te tavsiye edilen pek çok husus bulunmaktadır. Bu makâlede biz, gerçek mü’minin özelliklerinden sâdece bir kısmına temâs edeceğiz.

  1. Arzu ve İsteklerin Kur’ân’a Uygunluğu

Îman, kabûl edip boyun eğmeyi, bağlılık ve teslîmiyeti gerektirir. Îman yeniden yapılanmayı, yeniden varolmayı gerektirir. Îman, yeni bir kimlik ve kişilik kazanmaktır. Îman, kişinin uğrunda canını verebileceği ulvî bir ideale candan bağlanmaktır. Îman, mânevî ve kalbî bir sözleşmedir. Îman, sözleşmelerin en değerlisidir. Kelime-i şehâdet bu sözleşmenin imzâsıdır. Kelime-i şehâdetle altına imzâ atılan bu sözleşmenin gâyet tabiî yerine getirilmesi lüzumlu bâzı şartları ve gerekleri vardır. Sözünde veya sözleşmesinde sâdık olmayan işadamı “dürüst ticâret adamı” kabûl edilmediği gibi; sâdece îmân etmekle kalıp bunu uygulamada hayâta yansıtmayan kişi de gerçek anlamıyla mü'min kabûl edilmeyecektir. Gerçek mü’min olabilmek için, hayat Kur’ân çerçevesiyle çizilmeli, arzu ve istekler, dilek ve temennîler Kur’ân’a uygun olmalıdır. Kur’ân’ın belirlediği mânevî ilke ve prensipler çerçevesinde hareket edilmelidir. Kur’ân’ın onaylamadığı ve aslâ onaylamayacağı süflî gâye ve hedefler mü’minin gâye ve hedefi olmamalıdır. Peygamberimiz bu husûsu şu hadîs-i şerifiyle açıklamaktadır: “Sizden birinizin arzusu, Benim getirdiğime -Kur’ân’a- uygun olmadıkça, gerçek mü’min olamaz.”3 Kur’ân odaklı, Kur’ân merkezli, Kur’ân eksenli bir hayâtı benimseyen mü’min; “Allâh’ın kulu” olduğu şuurunu taşıyan ve hayâtını bu şuurla aydınlatan kişidir. Mü’minin hayat anlayışı Kur’ân’ın öngördüğü hayat anlayışıdır. O’nun ahlâkı, Kur’ân ahlâkıdır; O’nun ölçüleri Kur’ân ölçüleridir. Kur’ân’ın îman, ibâdet ve ahlâk esasları baştâcı edildiği gibi, Allah yolunda cihad ve hakkı tavsiye, emr bil-ma’rûf ve nehy anil-münker de aynı şekilde baştâcı edilmelidir. Zikir, duâ, istiğfar, ihlâs, takvâ ve nâfile ibâdetler gibi güzellikleri yaşama yanında; zâlime karşı elimiz, dilimiz veya gönlümüzle tepkide bulunma, mazlûma destek olma, din kardeşimize yardımcı olma görevleri de ihmâl edilmemelidir. Kısacası, Kur’ân emirleri arasında ayrım yapılmamalı; Kur’ân; îmânî, ahlâkî, hukûkî, iktisâdî, ictimâî…,vs. her yönüyle bir bütün olarak yaşanmalı ve içtenlikle uygulanmalıdır. Kur’ân’ın bütün olarak kabûl edilmesi düşüncesi, îmânımızın gereğidir. Zîrâ biz mü’minler Kur’ân’ın bir kısmını kabûl edip bir kısmını reddetme hakkına sâhip değiliz. Biz, Kur’ân’ın tamâmına inanmakla yükümlüyüz. Kur’ân bu gerçeği şöyle vurguluyor: “Siz -mü’minler- Kitâb’ın tamâmına inanırsınız.”4

  1. Allah Rasûlü’nü Canımızdan Çok Sevme

Hz. Muhammed Mustafâ’nın Allâh’ın seçkin kulu ve son elçisi olduğuna inanmak, kelime-i şehâdetin ikinci yarısıdır; îmânımızın temel şartlarındandır. Allah Rasûlü’nü sevme, îmânımızın gereğidir. O’nu evlâdımızdan, anne ve babamızdan hattâ bütün insanlardan daha fazla sevmek gerçek mü’min olmanın olmazsa olmaz şartıdır. “Sizden biriniz, Beni -Allah Rasûlü’nü- kendi evlâdından, anne ve babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, -gerçek- mü’min olamaz.”5 Ümmetini sonsuz bir sevgi ile bağrına basan, ümmeti için yaşayan, Allâh’ın dînini ümmetine en güzel şekilde anlatan Efendimiz’in (sav) bu engin sevgisine sevgiyle karşılık vermeli, O’nu kendimize en güzel rehber ve ideal örnek olarak kabûl etmeliyiz. “Kur’ân’ı hayâtında en müstesnâ şekilde uygulayan, hayâtıyla Kur’ân’ı yorumlayan Allah Rasûlü’ne bağlılık Kur’ân’ın emridir. O’na itâat Allâh’a itâattir, O’na isyân etme Allâh’a isyân etme demektir. O’nun sözleri ve tavırları hattâ sükûtu bile bizim için izlenmesi ve uyulması gerekli birer Sünnet’tir. Başta O’nun eğitiminden geçen sahabe olmak üzere, İslâm Târihi boyunca yaşayan bütün İslâm âlimleri, İslâm büyükleri ve gönül adamları O’nu candan sevmişler ve bu sevgilerini ilâhi, kasîde, mevlid, medhiye, mîrâciye gibi edebî eserlerle dile getirmişlerdir. Hadis âlimleri O’nun mübârek hadîs-i şeriflerini okuyup okutmuşlar, ezberleyip ezberletmişler, hadis açıklamaları ve hadis ilimleri için yüzbinlerce cilt eser yazmışlardır. Peygamberimiz’e (sav) olan sevginin işâreti olmak üzere, O’nun mübârek ismi anıldığında salât ü selâm getirmemiz emredilmiş, Allâh’ın Sevgilisi’nin ismi dâimâ sevgi ve coşkuyla anılmıştır. O’na olan sevgimiz; O’na itâat etme, O’nun Sünneti’ne bağlılık, O’nu âile hayâtımızda, eğitim hayâtımızda, iş hayâtımızda, günlük hayâtımızda mânevî rehber kabûl etme, O’nun müstesnâ hayâtını kendimize örnek edinme şeklinde hayâtımıza yansımalıdır.

  1. Ahlâkî Güzellik

Ulvî İslâm dâvasının temsilcisi olan mü’min, dâvâsını en güzel şekilde temsîl eden, çevresine güzel örnek olan, ahlâkı en güzel olan insandır. Güzel ahlâk, tebliğden önce gerçekleştirilmesi gerekli merhaledir. Îman, güzel ahlâk sâhibi olmayı gerektirir. Güzel ahlâk îmânın alâmetidir. “Mü’minlerin îman yönünden en kâmil olanı, ahlâkı en güzel olanıdır.”6 Bu ahlâkî güzelliğe erişebilmek için ilk uygulama, mü’minin kendisi için istediklerini mü’min kardeşi için de istemesidir. Bunun anlamı her türlü kıskançlık ve nefreti, kin ve intikam duygularını terk etmektir. “Sizden biriniz, kendisi için arzu ettiği bir şeyi din kardeşi için arzu etmedikçe, -gerçek- mü’min olamaz.”7 Gerçek mü’min, ahlâkı son derece güzel olan mü'mindir. Ahlâkî problemler yaşayan insan, ahlâkı henüz güzelleşmemiş, îmânının sesini pek duymamış demektir. Tevâzu, merhamet, iffet, adâlet, müsâmaha, fedâkârlık, ferâgat, cömertlik, ikramseverlik, ziyâretleşme, hediyeleşme gibi ahlâkî görevleri yerine getirmemiz, ahlâkımızı güzelleştirmeye çalışmamız bizim gerçek mü’min olmamızı sağlayacaktır. Ahlâkımızın güzelleşmesi için dâimâ sâlih, mübârek, hayırlı, fazîletli kişilerle berâber olmamız ve her konuda olduğu gibi bu konuda da Cenâb-ı Hakk’a samîmiyetle yakarışta bulunmamız gerekir. “Allâh’ım! Beni güzel yarattığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir.” duâsı bu konuda -özellikle aynaya bakarken- okunması tavsiye edilen duâlardandır.

  1. Îman Kardeşliği

Îman ve sevgi toplumunu kurmak ve yaşatmakla yükümlü olan mü’min, îman kardeşliğini gerçekleştirmek için gerekli bütün özellikleri taşır. “Müslüman, Müslümanın kardeşidir.” Îmânı bir binâya benzeten Allah Rasûlü, binânın tuğlalarının birbirine destek vermesi gibi mü’minlerin birbirlerine her yönden destek ve yardımcı olmalarını emretmektedir: “Mü’min, mü’min kardeşi için birbirine destek veren bir binânın tuğlaları gibidir.”8 Peygamberimiz (sav) bu hadîs-i şerîfi söylerken mübârek ellerini birbirine geçirerek mü’minlerin tek yumruk, tek vücut, yek-vücut olmaları gereğine işâret etmiştir. Bir başka hadîs-i şerifte ise vücut organları arasındaki organik bağ gibi mü’minler arasında da sıkı organik bir bağ bulunması gerektiğine işâret etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler birbirlerini sevme, birbirlerine merhamet etme ve birbirlerine şefkat gösterme konusunda bir vücut gibidir. Vücûdun bir organı rahatsız olsa, diğer organlar uykusuzluk ve harârette ona ortak olurlar.”9 Şu kelimelere dikkat edin: Sevgi, merhamet, şefkat. Bunlar hiç eskimeyen, eskimeyecek olan evrensel değerlerdir. Bunlar İslâm toplumunun mânevî harcıdır. Bu sırlı ve büyülü kavramlar sâyesinde âilede huzur yaşanır. Bu mânevî değerlerle toplumun dirlik ve düzeni devâm eder. Bu değerlerle îmân arasında bağ kuran Efendimiz (sav); îmânın sâdece kuru bir iddia ve basit bir temennîden ibâret olmadığını, îmânın hayâta anlam katan canlı bir unsur olduğunu göstermiştir. Gerçek mü’min; seven, sevilen, çevresiyle sıcak ilişki ve samîmî diyalog kurabilen, geçim ehli, uyumlu ve ılımlı kişidir. “Mü’min başkalarına ülfet eden (sıcak davranan) ve kendisine ülfet edilen kişidir. Başkalarına ülfet etmeyen ve kendisine ülfet edilmeyen kişide hayır yoktur.”10 Dünyânın değişik bölgelerinde acı ve ıstırap çeken kardeşlerimizin sesini duymamız îmânımızın gereği değil mi? Biz lüks ve refah içinde yaşarken yanı başımızda yaşayan yoksul komşumuz, işsiz arkadaşımız hattâ yardıma muhtaç yakınlarımızla ilgilenme sorumluluğumuz yok mu? Ne Dersiniz?

  • Gerçek mü’min özelliklerini ne derece taşıyabiliyoruz?
  • Gerçek mü'min olma yolunda dikkate değer ciddî bir çabamız var mı?
  • Günlük olaylar karşısında îmânımızın sesini ne kadar duyabiliyoruz?
  • Acaba içinde yaşadığımız toplum, îmânımıza menfî yönden ne kadar tesir ediyor?'
  • Îmânımızı tam anlamıyla yaşayabiliyor muyuz?
  • Toplum içindeki şer ve kötülüklere doğru giden değişim bizi ne kadar etkiliyor?
  • Hayra ve iyiliklere yöneliş ve hayır yoluna doğru değişim noktasında neler yapabiliyoruz?
  • Gerçek mü’min olma hepimizin en önemli hedefi olduğuna göre, bu noktada kendimizi muhasebe etmemiz ve sorgulamamız gerekir.

Dipnotlar: 1 Nevevî, Erbaîn: 41. Hadis; Makdisî: Kitabu’l-Hucce, Hadis sahihtir. 2 Enfal, 4/74 3 Nevevî, Erbaîn: 41. Hadis; Makdisî: Kitabu’l-Hucce, Hadis sahihtir. 4 Âl-i İmrân, 3/119. 5 Buhârî: Îman 8; Müslim: Îman 70. 6 Tirmizî: Rada’ 10; İbn Mâce: Nikâh 4. 7 Buhârî: Îman 7; Müslim: Îman 71. 8 Buhârî: Salât 88; Müslim: Birr 65. 9 Buhârî: Edeb 27; Müslim: Birr 66. 10 Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/400; 5/335; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid: 10/273

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak