Ara

Gemileri Yakmak Gibi / Elif E. Bayraktar

Gemileri Yakmak Gibi / Elif E. Bayraktar

Toplumdaki, Allah ve âhiret inancından yoksun olan grubu, içinde bulundukları şuursuzluk ve bilgisizlik sebebiyle Kur’ân bize “câhiliye toplumu” olarak tanıtıyor. Bu toplumun değer yargıları ve ahlâkī kıstasları, Kur’ânî hükümlere göre değil yanlış ve çarpık câhiliye hükümlerine göre belirleniyor.

Birçok insanın düzeni kendi hayat anlayışı, dünyâya bakış açısı ve felsefesi üzerine kurulu. Kolay kolay da değiştirilemeyen bu düzen, hayâtın da tamamen değişmesi anlamına geleceği için bu kişiler farklı görüşlerin karşısında oluyorlar. İnsanlık târihi boyunca Allâh’ın peygamber ve elçilerine reddiyenin kaynağında da bu düşünce bulunuyor.

Câhiliyenin cehâleti eğitimsizlikten kaynaklanmıyor. Yıllarca öğrenim görmüş, kariyer sāhibi entelektüel insanlar bile bu kesimin bir bireyi olabilir. İnsan îmânî zāfiyet içinde ise câhiliyenin karanlık dünyâsını “süslü ve çekici” görür, oraya eğilim hisseder, meyleder. Bu cehâlet, Allâh'ı tanımamanın, Kur’ân ahlâkını yaşamamanın getirdiği bir cehâlettir. Kurtuluş yolu ise insanın hayat rehberi olan Kur’ân'a yönelmektir.

Câhiliye topluluğunda, Kur’ân ahlâkını kendilerine anlatan mü’minleri dinlediklerinde gerçekleri öğrenerek, hayatlarını Allâh’ın beğendiği ahlâkı yaşayarak sürdürmenin önemini kavrayabilecek vicdanlı insanlar da var kuşkusuz. Bu şuur ve umut her insan için çok önemli.

Kaldı ki inkârcılardan “kopup ayrılmak” Kur’ân’ın açık emri: “Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum ile) kopup ayrıl.” (Müzzemmil, 10.)

Bu, Allâh’ın elçilerinin de yolu. Meselâ İbrâhîm (as) inkârcı kavmine şöyle sesleniyor: “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup ayrılıyorum ve Rabbime duā ediyorum. Umulur ki, Rabbime duā etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem, 48.)

Şeytānın sisteminin sığ kıyılarından, Allâh’ın sisteminin derin sularına geçerken şeytan insana daha çok musallat olur. Karmaşık yöntemler izleyerek, dîni yaşaması hâlinde özgürlüğünün kısıtlanacağı, elindeki nīmetlerden mahrum kalacağı gibi dayanaksız telkinlerle insanı şaşırtıp saptırmaya çalışır. Hattâ, "Gemilerin hepsini yakma, hiç olmazsa birini bırak, belki geri döner, kurtulursun(!)" der. “Hiç şüphesiz, şeytānın hîleli düzeni pek zayıftır” (Nisâ, 76.) ve zorlayıcı gücü yoktur, o sâdece fısıldar. Fısıltıya kulak veriyorsa problem dinleyendedir.

“Gerçek şu ki, îmân edenler ve Rabblerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytānın) hiç bir zorlayıcı gücü yoktur.” (Nahl, 99.)

 

Câhiliye toplumunu terk ederek îmânı yaşamaya niyet eden insan, eski harap bir binâyı tāmir etmeye ve güzelleştirmeye çalışan bir usta gibidir. Din dışı yüzlerce telkinle o yaşa gelmiştir. Şimdi, Allah dışında kulluk ettiği sahte ilahlarını terk etmeli, toplumun üzerine yüklediği zincirleri, ağır yükleri indirmelidir.

Bir tür hicrettir ‘kopup ayrılmak’. En çok da kalben gerçekleşir. Câhiliyenin ruhtaki etkileri yok edilir, bilinçaltında yerleşmiş telkinleri ve kalıntıları temizlenir. Ancak insanın kafasında eski telkinler öylesine yerleşmiş, öylesine kemikleşmiştir ki birçoğu silerek çıkmaz. Ādetâ kazıyarak çıkarmak gerekir. Bunu yapacak olan da mü’minlerdir. Kardeşi bu telkinleri ondan çıkarmak için uğraşır, zorlar, ama ardından başını okşar. Kişi böylece çocuk yaşlardan ītibâren edindiği, din ahlâkına uygun olmayan bakış açısını, eski alışkanlıklarını ve kötü karakter özelliklerini terk eder. Üstün ve seçkin ahlâkı yaşamaya başlar, amacını Allâh’ın hoşnutluğu olarak belirler.

İnsan, Allah'tan uzak yaşanan ortamlardan değil aklın, maddî ve mānevî güzelliğin, temizliğin, güzel ahlâkın yaşandığı ve içinde Allâh’ın anıldığı ortamlardan lezzet alır. Kalbi bu şekilde tatmîn olur, rûhu ancak böyle huzur bulur. Bunlar, içinde “arınmayı içten arzulayan” (Tevbe, 108.) insanların bulunduğu ortamlardır.

Dünyevî beklentisi olmayan, menfaatini gözetmeyen, birbirine karşı sevgi dolu, fedâkâr ve ince düşünceli insanların güvenilir ortamında rahat eden insan, câhiliye toplumunun boş ve amaçsız hayâtından sıyrılabilir. Binâsının temelini göçecek yarın kenarından alır, mü’minlerin yaptığı gibi Allâh’ın hoşnutluğu üzerine kurar.

İnsan dünyâda kimlerle birlikte ise âhirette de onlarla birliktedir. Dünyâda inkârcılarla birlikte olmaktan zevk alan bir insan, âhirette de onlarla birlikte olacaktır. Allah'tan yüz çeviren insanlar yerine samîmî mü’minlerle birlikte olmak bir cennet zevki ve ödülüdür. Ne güzel arkadaştır onlar.

Kim Allâh’a ve Rasûl’e itāat ederse, işte onlar Allâh’ın kendilerine nīmet verdiği peygamberler, sıddîklar/doğrular (ve doğrulayanlar), şehîdler ve sālihlerle berâberdir. Ne iyi arkadaştır onlar. (Nisâ, 69.)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak