Bireylerin yaşam boyu süregelen hayat mücâdelesini kazanabilmesi, kendi lehine çevirebilmesi için belli birtakım yeteneklere ve özelliklere sâhip olması gerekir. Bu yetenekler ve özellikler sâyesinde ayakta kalabilme, olaylara karşı durabilme becerisi kazanır.
Yeteneklerin ve kişisel özelliklerin artırıldığı bu dönem kişisel gelişim süreci olarak adlandırılır. Kişisel gelişim süreci belli bir disipline sâhip olan bireyin hem akıl hem zekâ hem de ruhsal olarak kendine yeni bir farkındalık oluşturduğu yapısal bir dönüşüm sürecidir. Bu süreçte bireyin yetkinlikleri gelişir. Geleceğe dâir vizyonu genişler ve belirginleşir. Kişisel kimliği iş hayâtı, âile hayâtı, arkadaş çevresi ve bunun gibi sosyal çevrelerde daha kariyerli bir konuma yükselir. Sorunlar karşısında kriz yönetimi geliştirebilme yeteneği artar ve daha profesyonel bir bakış açısı yakalar. Kişisel gelişim süreciyle birlikte meydana gelen bu oluşum daha yerinde kararlar almayı ve daha isâbetli sonuçlar elde etmeyi sağlar.
Bireylerdeki gelişim süreçleri belli disipline edilmiş eğitim süreçleriyle birlikte gelişir. Bu süreçler için en önemli faktör her bireyin kendine özel değerlendirilmesinin yapılmasıdır. Kişi genel eğitimini sürecini bu alanlar üzerinde hareket ederek şekillendirmelidir.
Kişilerdeki gelişim süreçlerini ele alırken her insanı ayrı bir dünyâ gibi düşünmeliyiz. Bu dünyânın alt yapısını ise duygu, düşünce, karakter ve kimliklerimiz oluşturur. İnsanın benliğini oluşturan bu yapılar kişinin sâkin, heyecanlı, duygusal olması ya da hırslı, öfkeli, hareketli olması gibi kişisel özelliklerinde belirleyicidir. Artısı ya da eksisiyle kişinin karakter özellikleri oluşur.
İnsanoğlu ruhsal yapısı itibâriyle, belli oranda ve belli noktalarda ilerledikçe egosal tuzaklara düşme eğilimindedir.
İnsanın kimliğini oluşturan karakteristik özellikler kişisel gelişim sürecinde de etkin bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Herkese uygulanan genel eğitim süreçleri belli bir eşikten sonra yeterli gelmez. Bu eşik aşıldıktan sonra kişinin yetenekleri ve eksik yönleri tespit edilmelidir. Kişinin ilgi alanları ve eksik yönleri tespit edildikten sonra kişiye özel bir gelişim programı uygulanmalıdır. Bireye âit özel yeteneklerin profesyonelleşmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
Ne yazık ki bugün uygulanan eğitim sisteminde bireylerin bu özellikleri yeterince dikkate alınmamaktadır. Dikkate alınmaya çalışıldığı noktalarda ise yeterince uzman olmayan eğitmenler süreci baltalamaktadır.
Kişilerin eğitim süreçlerinin verimsizliği başarısız ve özgüvenini kaybetmiş bireylerin ve toplumların oluşmasına sebep olur. Ülkemizde uygulanan eğitim sistemi ise sıklıkla yeni düzenlemelere ihtiyaç duymakta, bu da eğitim sistemimizi istikrarsız hâle getirmektedir. Böyle bir eğitim sisteminde yetişen gençlerimiz vizyonu olmayan, geleceği belirsiz bireyler olarak yetişmektedir.
Kültürel birikimi, târihi, coğrafyası ve doğal kaynakları birçok büyük devletten daha zengin olan ülkemizde doğru yönetilen bir eğitim sistemi ile daha bilinçli bireyler ve toplumlar oluşur. Ülkemizin gelişmesi için çok büyük bir öneme sâhip olan bu bireyler hem kendi adına hem de yetiştiği ülke toplumu adına stratejik öneme sâhiptir.
Kişisel gelişim süreçleri, bireylerin yetenekleri ve ilgi alanlarının doğru tespiti ile birlikte alanında uzmanlaşmış profesyonel eğitmenler eşliğinde götürülen süreçler olarak gerçekleştirilmelidir. Bir ülkenin hem içeride hem de dış dünyâda daha söz sâhibi, daha etkin bir ülke haline getirilmesi bireylerin ve toplumun gelişmişliği ile birlikte ilerleyen bir süreçtir. Bu sebeple kişisel gelişim, sâdece bireylerin değil toplumların ve ülkelerin gelişimi ve ilerlemesi için stratejik açıdan önemlidir.
Bütün bu bilgiler ışığında gelişim süreçlerinin pratik uygulamalarını hayâta geçirirken nasıl bir yol izlenmesi gerektiği tespitinin yapılması gerekir. Eğitim süreçlerinde ölçütler neler olmalıdır? Yeni bir süreç başlarken hangi temel stratejiler üzerinden hareket edilmelidir? Süreç sonunda ulaşmak istediğimiz hedeflerimiz nelerdir? Bu soruların cevapları bize yol haritamız boyunca ışık tutacaktır.
Kişisel gelişim süreçlerinde temel hareket noktası kişiye özel bir eğitim stratejisinin sistem olarak benimsenmesidir. Gelişim süreçlerinde bu temel nokta hayâtî bir öneme sâhiptir. Bunun sebebi daha önce de belirttiğimiz gibi bireyin özel yetenek ve ilgi alanlarıyla alakalı olarak verilecek olan eğitimlerin kişinin verimliliğini ve başarısını maksimum seviyede yükseltecek olmasıdır. Ayrıca gelişim süreçlerinde dikkat edilmesi gereken diğer önemli bir nokta da bireyin dünyevî ilimlerdeki gelişiminin yanında mânevî gelişim süreçlerinin de eşzamanlı olarak ilerletilmesidir. İnsanoğlu ruhsal yapısı itibâriyle, belli oranda ve belli noktalarda ilerledikçe egosal tuzaklara düşme eğilimindedir. Elde edilen kazanımlar ve avantajlar kişinin kendini diğer insanlara göre farklı konumlandırmasına sebep olabilir. Kişi kibir tuzağına düşebilir. Böyle bir durumla karşılaşmamak adına kişisel gelişim süreçlerinin mânevî dinamiklerle süslenmesi hem kazanılan başarıların hazmedilmesini sağlar hem de âhiret hayâtımızı tehlikeye düşürecek kibir gibi kötü bir hasletten korunmuş oluruz.
Öncelikle müslüman Türk toplumu olarak yapmamız gereken; bize dayatılmaya çalışılan batı kökenli popüler kültür anlayışından, kendi mânevî değer yargılarımızın teşkîl ettiği İslâmî kültür ve ahlâk anlayışının hâkim olduğu bir yapıya dönüşümü sağlamamızdır. Bu dönüşümü sağlarken ehl-i sünnet çizgisi bir disiplin olarak kabûl edilmelidir. Böylece sağlam bir alt yapı üzerine binâ edilen kişisel gelişim süreçleri her mânâda meyvesini verecek, hem kendi toplumumuza hem de bütün insanlığa faydalı bireyler yetişecektir. Târihimizde kurduğumuz gerek Selçuklu devleti gerekse Osmanlı imparatorluğu bu gelişime hem bireysel hem toplumsal alanda en güzel örnektir. Bulundukları dönem ve yaşadıkları coğrafyada hep farklılıklarını hissettiren bu devletler adâletli yaklaşımları, disiplinli devlet geleneği ve halka hizmet anlayışı ile diğer dünyâ toplumları tarafından hem tercih edilen, hem de örnek alınan birer devlet hâline gelmişlerdir. Bunun altında yatan asıl sebep bu devletlerin İslâmî ahlâk ve kültürü hayâta geçirebilmiş olmalarıdır. Elimizdeki bütün bu verilere dayanarak vahye ve sünnete dayalı gelişim süreçleri, müslüman toplumlar için hem toplumsal hem de bireysel anlamda istenilen ve hedeflenen istikbâlin elde edilmesini sağlar. Târihsel deneyimler ve günümüz şartlarındaki değerlendirmeler bu sonucu kaçınılmaz kılmaktadır.
Cüneyt Gencer (Kasım 2016)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak