Ara

Gecenin Karanlığında Mânevî Aydınlığa Erebilmek

Gecenin Karanlığında Mânevî Aydınlığa Erebilmek

Allah (cc), Kur’ân-ı Kerim’de bazı kavramlar üzerine yemin etmektedir. Bunun hikmetlerinden birisi, o kavramın ihtivâ etmiş olduğu anlamın veya yemin edilen varlığın önemine işâret etmektir. Kur’ân’da Allâh’ın (cc) üzerine yemin ettiği kelimelerden birisi de leyl/gece kelimesidir. ‘(Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun’.1 Kutlu ve yüce olan Allah Teâlâ, bütün heybetiyle gelen ve ortalığı karanlığıyla örten, hiçbir şeyi ortada bırakmayıp bürüyen geceye yemin etmiştir. Gece, karanlığıyla gelip varlıkları perdelediği ve her şeyi kanadının altında giz­lediği zaman yeryüzü sükûna erer. Canlıların büyük bir kısmı küçük ölüm mesâbesinde olan uykuya dalarlar.

Gecenin bir örtü gibi dünyânın üzerine örtülmesi, kimileri için işleyeceği günahlara uygun bir ortam olarak görülebilir. Ancak kimi kullar içinse gece Hakk’ın kapısının çalındığı, Hakk ile başbaşa kalındığı, herkesin uykuda olduğu bir anda sırf Allah (cc) için rahat ve derin uykulardan fedâkârlığın yapıldığı ve bundan da son derece büyük bir hazzın alındığı zaman dilimi olarak görülmektedir. Gecesi hayırla geçirilmiş gündüzler elbette ki bereketli olacaktır. Gecenin karanlığına günahların karalığının eşlik etmesi bedbaht bir yaşantıyı berâberinde getirecektir. Bu durum ise maddeden mânâya uzanan bir hüsrânın habercisidir.

GECEYİ FAZÎLETLİ HÂLE GETİRMEK

Geceleyin yapılacak ibâdetler geceye ayrı bir anlam kazandırmaktadır. Efendimizin (sav) hayâtına baktığımızda gecelerin bir bölümünde ibâdet etmeye ayrı bir önem göstermiş ve gece namazı kılmak sûretiyle geceyi değerlendirmiştir. "Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibâdet olmak üzere (nâfile) teheccüd namazı kıl ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd'a ulaştırsın."2 Gece namazına Peygamberimizin kendisi devâm ettiği gibi sahabesine de kılmayı tavsiye etmiştir. Abdullah b. Ömer (ra) rüyâda kendisinin iki melekle berâber cehenneme gittiğini ve bir meleğin yaklaşarak "korkma" dediğini görür. Rüyâsını Resûlullâh'a (sav) kız kardeşi Hz. Hafsa (r.ha) vâsıtasıyla anlatması üzerine Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Abdullah ne iyi adamdır. Fakat kalkıp gece namazı kılmayı âdet edinseydi ne iyi olurdu." Abdullah b. Ömer (ra), bundan sonra gece uykusunu azaltmıştır.3 Buradan da anlaşılacağı üzere geceleri fazîletli hale getirmek ve iyi bir insan olabilmek için gece namazlarına devam etmek gerekmektedir.

Gecenin en fazîletli kısmı olarak kabûl edilen seher vakitlerinin kıymetini idrâk etmemiz açısından şu âyet-i kerimeye bakmamız önemlidir: "Allâh’ın rızâsı ve cennet nimetleri sabredenlerin, doğruluktan şaşmayanların, huzurda boyun bükenlerin, hayra harcayanların ve seher vakitlerinde istiğfar edip yalvaranlarındır."4 Seher vaktinin ne zaman olduğunu tam anlayabileceğimiz şekliyle ifâde etmemiz gerekirse ‘İmsak’ vaktinden hemen önceki zamandır. Bu zaman diliminde yapılan istiğfarlar Allâh’ın (cc) rızâsını kazanmaya vesîle olması açısından çok kıymetlidir. Seher vakitleri, günahlarla kararmış dünyâmızın aydınlığa kavuşması için yapacağımız duâlar açısından da bulunmaz bir zaman dilimidir. "Allah Tebâreke ve Teâlâ, her gece, gecenin son üçte biri kalınca dünyâ semasına iner ve şöyle buyurur: Mülkün sâhibi benim! Kim ki bana duâ ederse, ona cevap veririm. Kim ki benden bir şey isterse ona veririm. Kim ki bana istiğfar ederse onu bağışlarım. Tan yeri ağarıncaya kadar bu böylece devâm eder."5Cüneyd-i Bağdadî’nin (ks) (v. 298/910) vefâtından sonra onu rüyâsında gören Ebû Muhammed Cerîrî (ks)’un (v. 321/933), Cüneyd-i Bağdâdî’ye (ks) Allâh’ın (cc) kendisini nasıl karşıladığını sorması üzerine Cüneyd-i Bağdâdî (ks): ‘Allah (cc) bana rahmet etti. Gece yarısı kalkıp kıldığım iki üç rekât namaz hâriç, o işâret ve ibârelerin hepsi havaya gitti’ demiştir.6 Seher vaktinin kıymetini idrâk etmiş olan sûfîler virdlerini hep seher vaktinde edâ etmeye gayret etmişler ve müridlerine de bu vakitte virdlerini edâ etmelerini şiddetle tavsiye etmişlerdir. Ne yazık ki bu kıymetli zamânı insanların çoğu uykuda geçirmektedir.

SONUÇ OLARAK

Müslüman yirmi dört saatini belli bir program dâhilinde geçirmelidir.  Gündüz rızkını helâl yoldan temin etmek için çalışırken aynı zamanda da Allâh’a (cc) olan görevlerini aksatmamalıdır. İnsana verilmiş en büyük nimetlerden birisi olan zamânı asla isrâf etmemeli ve lüzumsuzca geçirilen her bir sâniyenin hesâbının sorulacağını unutmamalıdır. Müslümanın gece hayâtı olmalıdır. Bu gece hayâtı, isyan mekânlarında cehennem amelleri işlemek olarak anlaşılmamalıdır. Müslümanın gece hayâtı, bir müddet istirahat ettikten sonra herkes uykuyla meşgûlken, bedenî zevklerinden fedâkârlık yapıp Allah (cc) için namaz, zikir ve duâya yönelmekle geceyi taçlandırmaktır. Nefisle girişilen mücâdelede başarıya ulaşmanın en önemli yöntemlerinden birisinin geceleri ibâdet ve taatle değerlendirmek olduğu, bu işin erbabları olan sûfîler tarafından her fırsatta ifâde edilmektedir. Şeytânın ve nefsin hîle ve desîselerine aldanıp, geceler boyunca televizyon ve internet başında vakit harcayarak sabah namazına bile kalkamaz hâle gelmek Müslümana asla yakışan bir durum değildir. Gecenin karanlığını ibâdet ve taatle mânevî bir aydınlığa vesîle olan bir nimet hâline getirmenin hem kabirde hem de mahşerde müslüman için birçok faydalara kapı aralayacağını unutmamak gerekir.  

Dipnotlar:

1Leyl, 92/1.

2 İsra, 17/79.

3 ez-Zebîdî, Tecrid-i Sarih, ter. Kamil Miras, Sahîh-ı Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, TDV Yay., Ankara 1991, IV, 29, 30, H. No: 576.

4 Âl-i İmrân, 3/17.

5 Tirmizî, Namaz, 326.

6 Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, ter., Süleyman Uludağ, Semerkand Yay., İstanbul 2014, s 557.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak