Ara

Fikir Yetimi

Fikir Yetimi
11001915_804993606258470_6971404521376716326_n Rasim Özdenören Yetim, babası olmayan anlamını taşıyor.Sözlük yetimi şöyle tanımlıyor: “Babası ölmüş olan (çocuk), babasız. 2. Yalnız, tek, eşsiz.” (TDK Sözlük). Türkçede bir de öksüz kelimesi var, anası ölmüş çocuk için kullanılıyor. Fakat yetim kelimesi de, öksüz kelimesi de ilki babaya, ikincisi anaya öncelikle atıfta bulunmuş olsa bile günlük yaşantıda her ikisi de anasız ve babasız kalan çocuklara işaret eder. Yetim, daima korunup kollanması gereken konumda bulunan kimseyi dile getiriyor. Kendisini koruyup kollayacak kimsesi bulunmayan kimseleri tazammun ediyor. Daha çok da küçük yaşta olanları... Yetimden bahseden çeşitli âyetler ve hadis-i şerifler var. Bu âyetlerden ve hadis-i şeriflerden birer örnek vermekle yetinelim. âyet-i Kerîme: “O halde yetime haksızlık yapma ve yüzünü ekşitme, yardım isteyeni de hangi çeşit olursa olsun boş çevirme...” (Duha, 9-10). Hadis-i Şerif: “Sehl İbni Sad (r.a.)’dan rivayete göre Rasûlullah (sav): ‘Ben ve yetimi kollayıp gözeten kimse cennette şöyle beraberce bulunacağız’, buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını biraz açarak işaret etti.” (Buhari, talak 25, zikreden Riyazüssalihin: 264 nolu Hadis).   Bu metinlerden yetimin korunması, onlara göz kulak olunması gereği açıkça anlaşılıyor. Acaba tanımı kültür ortamına taşıdığımızda bundan nasıl bir anlam çıkarabiliriz? Babası olmayan bir kültür... Acaba bu deyiş ne anlama gelebilir? Açık ki, geçmişi, öncesi olmayan bir kültür murat ediliyor. Fakat ondan da önce, koruyucusu, hamisi, velisi, vasisi bulunmayan bir kültüre işaret edilmek isteniyor. Doğada, babası olmayan bir canlıya rastlamak mümkün müdür?   Peki, insan eliyle meydana getirilmiş olan kültür ortamında geçmişi olmayan bir kültür olabilir mi? Böyle bir kültürün var olduğundan bahsediliyorsa veya bahsedilebilirse, bu, muhakkak ki, geçmişinden koparılmış, köksüz bırakılmış bir kültür anlamına gelebilir. Değilse, bir kültür bazen doğada rastlandığı gibi hudayinabit –yani kendiliğinden, uğraş vermeden- ortaya çıkmaz. Kaldı ki, hudayinabit denilen bir bitki bile son tahlilde bir tohumdan neşvünema buluyor. O tohum toprağa insan emeği olmadan bırakılmış olsa bile... O tohum, hangi bitkinin tohumu ise, toprağa bir ağaçtan, bir sebzeden, ottan kopup geldi. Yoksa o bitki hiç tohum olmadan bitmedi... O biten tohumdan hâsıl olan bitki ise, gene taşıdığı genlerin özellikleriyle gelişip serpilir ve ondan çıkacak olan tohum da gelecek nesillere kendi genlerinin özelliğini taşıyacaktır. O tohum hurmaysa hurma, kaysıysa kaysı olarak yetişecek, kendi türünün ve cinsinin özelliklerini kendinden sonra gelecek olan bitki nesillerine aynıyla aktaracaktır.   Doğa dünyasında durum böyle. İnsan eliyle hâsıl edilmiş kültürde durum nasıl?   İnsan kendi geçmişini inkâr edebileceği gibi, kendi kültürünü, geçmişini meydana getiren zenginliği de inkâr edebilir. İnsan son tahlilde imkân dünyasına ait bir özellikte yaratılmıştır. Kültürünü, onun özge ve özgül geçmişinden kopararak yeni bir kültür hâsıl etmeye çalışan bir tarihsel vakaya rastlanabilir mi?   Evet, insanlık tarihinde böyle vakalarla karşılaşılmıştır. Biri firavunlar dönemi Mısır ülkesinde Firavun Ahnaton döneminde yaşanmıştır; öteki de Ekber Şah zamanı Hindistan’ında...   Tarihçi Toynbee’nin verdiği bilgiye göre Firavun Ahnaton halkının isimlerini değiştirmiş, alfabelerini değiştirmiş, onların geçmişiyle irtibatını bu suretle kesmek istemiş. Toynbee 1962 yılında Türkiye'de (DTCF Konferans salonunda) verdiği bir konferansta, Ahnaton (M.Ö. 14. yy.) ile Atatürk'ü karşılaştırıyor. Her iki dev­let adamının da devrimci olduğuna işaret ettikten sonra, bu yönleriyle birbirine benzeyen bu şahsiyetlerden Firavun Ahnaton’un, kendi zamanında da üzerinde tartışılan bir kimse olduğunu belirtiyor. Ancak sonradan devrimlerini devam ettiremediğini, yenilgiye uğradığını ve hatırasının lanetle anılmaya başladığını vurguluyor. (Tarih Ü­zerine İki Konferans, çev: Özcan Başkan, tarihsiz broşür).   Daha yakın geçmişte (16. yy) Hindistan’da Şah-ı Ekber benzer bir eylemde bulunarak ezanı yasaklamış, Ahmet, Muhammet gibi isimler koymayı, cenaze namazı kılmayı yasaklamış, domuz etini haram olmaktan çıkartmış... Ancak onun zamanında yaşayan İmam-ı Rabbani, bu uygulamalara karşı koymuş ve Ekber’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu marifetiyle bu tür İslâm karşıtı çıkışları yürürlükten kaldırmıştır.   Bu iki tarihsel örnekten bir kültürün yetim bırakılabileceğini öğreniyoruz. Fakat onlar bir süreliğine yetim bırakılsa bile, onlara sahip çıkacak kuşaklar sökün ediyor. Kendi kültürüne, kadim geleneğine sahip çıkacak kuşaklar geliyor.   Gök kubbenin altı hiçbir zaman boş bırakılmıyor.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak