Ara

Fıkıh İlmi Nedir?

Fıkıh İlmi Nedir?

Fıkıh; mükelleflerin fiilleriyle alâkalı olan dînî hükümlerdir. (العلم بالأحكام الشرعية التي يتعلق بأفعال المكلفين) Allah Teâlâ’nın insanın yaptığı ya da yapmadığı her fiile (amellere) âit koyduğu bir hüküm vardır. Fıkıh ilmi bu hükümleri ortaya çıkarır.

Mükelleflerin fiilleriyle alâkalı olan hükümler beş tanedir:

  1. Haram
  2. Mekruh
  3. Vâcip
  4. Mendûb
  5. Mubah

Bu beş hüküm, mükellef olan bir insanın yapmış olduğu davranışlarından birine karşılık gelir. İster ibâdet olsun, ister âdet/gelenek olsun, ister ahlâk olsun; insanların günlük hayatlarında icra ettikleri her fiile karşılık, Allah Teâlâ’nın koyduğu bir hüküm vardır. Bunun için şunu yapmak haram şunu yapmak mekruh veya vâcip veya mendûb veya mubah şeklinde, mükellef bir insanın bütün fiilleri sınıflandırılır.

İnsanın yemesinden içmesinden başlayarak bütün hareketlerine karşılık gelen bir hüküm vardır. Uykusunun bile fıkıhta bir karşılığı vardır. İnsanın uykusunun, yürümesinin, konuşmasının, bakışlarının, dinlediklerinin bir hükmü vardır. Çünkü bunların hepsi için Allâh’ın koyduğu bir hüküm vardır. Buna fıkıh denir.

Bir işi yapmak ya da yapmamak, bir sözü söylemek ya da söylememek, bir düşünceyi içinden geçirmek ya da geçirmemek gibi haller “amel” olarak adlandırılır ve Allah katında bir karşılığı vardır. Müslüman olmanın anlamı, önce bunları öğrenmek ve bütün bu işlerini Allâh’ın gösterdiği şekilde yerine getirmektir.

Fıkhın kelime anlamı “bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak”tır. Sevgili Peygamberimiz (sav) bu mânâdan, Abdullah b. Abbas’a (ra) “Allâh’ım! Ona Kitâb’ı öğret ve onu dinde fakîh/mütehassıs kıl!” diye duâ etmiştir. Hz. Peygamber'in duâsındaki bu inceliği fark eden Müslümanlar dînî meselelerde “konuyu derinden kavrayan, ince anlayış sahibi” olanlara fakîh adını vermişlerdir. Fakîh kelimesi Türkçe'ye fonetiği değiştirilerek “fakı” şeklinde aktarılmıştır.

Fıkhın 4 aslî kaynağı vardır: Kur’ân-ı Kerîm, Hadîs-i Şerîf, İcmâ ve Kıyas. Bunların dışında fer’î denilen kaynakları vardır ki onlardan bazıları şunlardır: İstihsân, istislah, istishâb, örf, Şer’u men kablenâ, Mesâlih-i mürsele Seddi zerai‘.

Fıkıh üç ana kısma ayrılır: 1. Muâmelat (yani fıkhın ibâdetler dışında kalan kısmı) ve 2. Ukûbat (Yaptırımlar / Cezâlar) ve 3. İbâdetler.

Günümüzde fıkıh kavramının yerine “İslâm Hukûku” ifâdesinin kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Her ne kadar bu ifâdeyle de fıkhın üç bölümü kastedilse de bu türlü kullanımın, günlük hayatta büyük bir anlam daralması yaşattığı da bir gerçektir. Şöyle ki dînin günlük hayattaki alanını daraltan laik eğilimlerin artması ile fıkıh; neredeyse sâdece ibâdetlerle ilgili bir alan görünümüne bürünmüştür. Buna bağlı olarak Müslümanların günlük hayatlarındaki çoğu davranışının herhangi bir gayrimüslimden farkı kalmamaktadır.

Konuyu şöyle açıklayabiliriz:

Kâinâtı insanların hizmetine sunan Allah Teâlâ, şeyleri farklı özelliklerde yaratmış, temiz olarak nitelendirdiklerini helâl, bunun dışında kalanları ise haram kılmıştır. Özellikle son yıllarda insanları karşı karşıya getiren meselelere bakıldığında çekişme sebebinin, söz konusu davranışın dindeki karşılığını bilmemekten veya kasıtlı olarak göz ardı etmekten kaynaklandığı görülmektedir.

Örnek vermek gerekirse evde köpek beslenip beslenemeyeceği ve sokaklarda her geçen gün sayıları artan köpeklere ne yapılması gerektiği konusu, insanlar arasında büyük bir anlaşmazlığa sebep olmaktadır. Bu kargaşayı bitirmenin yolu, elbette ulemâya sormak ve gerekeni yapmaktan geçecektir.

Fıkıh kitaplarında, mükellef bir müslümanın köpek ile ilişkisinin şöyle olması gerektiği bildirilir:

Mükellef bir Müslüman şu üç şey dışında köpek yetiştiremez ve köpek bulunduramaz:

  1. Avlanmak için av köpeği bulundurabilir. Çünkü dînimizde rızık temini için avlanmak mubahtır. Ancak bunun için köpeğin avlanma konusunda eğitilmiş olması şarttır. Bu konudaki diğer teferruatlar için fıkıh kitaplarına mürâcaat edilmelidir.
  2. Çobanlık için köpek bulundurulabilir. Zîrâ bu da bir ihtiyâcı karşılamaktadır.
  3. Çiftlikler ve çiftlik hayvanlarını zararlı hayvanlardan koruması için bekçi köpeği bulundurabilir.

İhtiyaç olması durumunda sâdece bu köpeklerin beslenmesi ve bulundurulması, evin dışında olmak kaydıyla mubahtır. Bir Müslüman bunların hâricinde herhangi bir köpeği sahiplenemez. Bu durumda evde köpek beslenemez.

Bu konuyla ilgili olarak Sevgili Peygamberimiz (sav)'den şu uyarı gelmiştir: “Av, tarla, bahçe, sürü köpekleri müstesnâ olmak üzere köpek besleyen kimsenin sevâbından her gün bir miktar eksilir.”

Allah Rasûlü’nün haber verdiği bir başka önemli husus da içinde köpek bulunan eve meleklerin girmedikleridir. Bunun anlamı; gereksiz yere köpek edinen kimseler, bu nîmetten mahrumdurlar.

Köpeğin musmul (temiz) ya da murdar (necis) olması bakımından hükmü:

  1. Nefesi, salyası ve dışkısı:

Bu üç çeşit köpek de dâhil olmak üzere İslâm’da köpeğin nefesi ve salyası necistir. İnsanların yemek vs. kaplarına ağzını sokacak olursa o kap murdar sayılır. Bu durumda yapılması gerekeni Allah Rasûlü (sav) şöyle izah etmiştir: “Köpek sizden birinin kabından içerse, onu yedi defa yıkasın”; “köpeğin ağzını soktuğu bir kabın temizliği, ilki toprakla olmak üzere yedi defa yıkanmasıdır.”

Son günlerde medyada okuduğumuz üzere bir araştırmacı herhangi bir köpeğin salyasından örnekler alarak mikroskop altında incelendiğinde, salyada birtakım canlılara âit kalıntıların bulunduğunu haber vermiştir. Bu kapsamda Allah Rasûlü’nün (sav) bu sözünün hikmeti anlaşılmış olmaktadır.

  1. Tüyleri:

Hanefi mezhebine göre köpeğin kuru vücûdunun elbiseye temâsında bir sakınca yoktur; namaza da engel değildir. Ancak Şâfiî mezhebine göre köpeğin değdiği her yer necistir, yıkanmadan namaz kılınmaz.

Köpeğe âit sıvıların, el ayasından fazla miktârı elbiseye bulaşırsa, bu durumda o bölge iyice yıkanmadan namaz olmaz. Ağır necâset olduğu için Müslümanlar, bütün köpeklerin salyasının, idrarının, dışkısının ve diğer sıvılarının üzerlerine bulaşmaması için kendilerini korurlar.

Bilimsel araştırmalarla elde edilecek sonuçlar da yukarıda saydıklarımızdan farklı olmayacaktır. Nitekim “kuduz” başta olmak üzere köpeklerden bulaşan pek çok hastalık olduğu bilinmektedir.

Görüldüğü üzere ahkâm-ı şer’iyye olarak tanımlanan fıkıh; mükelleflerin bütün davranışlarıyla ilgili olarak Allah Teâlâ’nın koyduğu hükümleri ortaya çıkarmak anlamına gelir. İmam Ebû Hanife hazretleri bunu kısaca şöyle ifâde etmiştir: “Fıkıh; insanın lehine ve aleyhine olacak şeyleri bilmesidir.” Bir mükellefin bunu bilmemesi, mâzur görülmez.

Eylül 2023, sayfa no: 9-10-11

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak