Ara

Fetih ve Kendini Aşma Cehdi

İnsanın bir proje sahibi olabilmesi onun ilkin kendini aşma yeteneğini taşımasına bağlıdır. İnsanın kendini aşması... Ne demek oluyor bu?   İnsanın kendini aşması, ilkin kendi önyargılarını aşması demektir. İnsanın en başta, kendini sınırlayan, kısıtlayan önyargılarını, zihinsel, bedensel alışkanlıklarını aşması demektir... Çevreden gelen alışkanlıkları, kısıtlamaları aşması demektir...   Bütün büyük fetihler sanırım ilkin insanın bizzat kendi zihninde taşıdığı önyargıların engelini aşmayı telkin ediyor... Ve bütün büyük fatihler bir bakıma muhitlerinde çılgın diye, deli diye, meczup diye görülmüş, anılmışlardır... Bir kimseye deli denmedikçe veli olmaz deyişindeki halk sözünü anlamak gerekiyor... Bizzat peygamberler, insan türünün ufuk çizgisinde yer alan o muhteşem figürler, istisnasız deli veya meczup diye anılmak istenmişlerdir.   Son Peygamber, Necip Fazıl'ın adlandırmasıyla "Gaye İnsan Ufuk Peygamber", daha Kâbe'deki putları kaldırma teklifini getirdiği anda, Kureyş ona cinnet geçirmiş diye baktı... Çünkü Kâbe'deki putların ortadan kaldırılması onlara göre aklın alacağı bir iş değildi... O putların sadece kutsallık izafe edilen zatlarından dolayı değil, o putlar o insanlara asırlar boyu aynı zamanda geçim kaynağı, ekmek teknesi olmuştu... Putlar kaldırıldığı anda ne olacaktı? Ticaret berhava olmayacak mıydı? Kâbe hizmeti gibi önem verilen bir hizmet berhava olmayacak mıydı?   Yani mesele yalnızca bir bağnazlık olayı olarak ortaya çıkmıyordu. İşin içinde çok daha derin ve hayati meseleler iş görüyordu... İnsanın yaratıcı melekesi, tam da bir çılgın projenin yürürlüğe konması anında ortaya çıkar, çıkıyor...   Hangisini hatırlamalı? Tarık bin Ziyad, bu gün kendi adıyla anılan Boğaz'ı geçip İspanya'ya çıkma tasarısını gerçekleştirdiğinde geriye dönme umudunu ortadan kaldırmak için gemilerini yaktırmıştı... İspanya ya fethedilecek ya fethedilecek, demek istiyordu ve kendine ve askerine geri dönüş kapısını kapatıyordu...   İstanbul'un fethine göz koyan bütün komutanlar Haliç'e çekilmiş muazzam zincir kütlesini kırmaya çalışmışken, Sultan Mehmet Han gemilerini karadan yürüterek Haliç'e indirmişti...   Akdeniz'den Hindistan'a ulaşmaktan vazgeçen Avrupa tacirlerinin kendilerine yeni yollar araması teşebbüsü başlangıçta karamsar ve umut vaat etmeyen bir proje değil miydi?   Macellan'ın dünyâyı dolaşma teşebbüsü çılgınlık değildi de, neydi?   Aslında, bütün bu büyük teşebbüsler, başlangıçta çılgınca görünse de, bir kere yapılıp bitirildikten sonra herkese: "Ne kadar basitmiş, ben de yapabilirdim, yaparım" hissini uyandırır. Projenin dâhiyane mahiyeti de zaten buradaki basit görüntüden kaynaklanmaktadır.   Yumurtayı dik tutmaya çalışanlar işi başaramayınca Kristof Kolomb'a müracaat ederler, o da yumurtayı kırarak bu işi yapar. Bunu görenler de: "Böylesini biz de yapardık" deyince, kaptan: "Elbette, der, bunu herkes yapabilir, fakat mesele bunu ilk defa düşünmüş olmakta..." cevabını verir...   Fetih deyince aklımıza illa da ülkeler fethetmek, kahramanlık göstermek türünden hamasi eylemler gelmemeli... Gündelik hayatımızın içinde de fethedilmesi gereken ve bizim pratikteki etkinliklerimizi kolaylaştırmaya matuf işler bulunuyor.   İlk Boğaz Köprüsü projesi ortaya atıldığında, bazıları itiraz etmişti. Akıl almaz itirazlarla karşı çıkmaya çalışmışlardı. Mesela bir mimar diyordu ki: "Boğaz'a köprü yapacağınıza Zap Suyu'na yapın..." Zap Suyu'na da köprü lazımdı elbet... Fakat oraya yapılacak 100 köprü bile bir Boğaz Köprüsü'nün bir ayağını inşa etmeye güç yetiremezdi. Fakat bir Boğaz Köprüsü, belki 100'den fazla Zap Suyu köprüsünü finanse edebilirdi...   Şimdi, proje arefesinde bulunan "İstanbul Kanalı"nı kıyısından kenarından eleştirmeye çalışanlar, aynı kısır bağnazlık girdabında döneniyor...   Hamaset duygumuzu okşamasa da gündelik yaşantımızda kolaylık sağlayıcı basit işler de insanoğlunun görünmeyen fetihleri cümlesinden sayılmalı...   Her teşebbüsün mutlaka bir bedeli olacaktır: maddî veya mânevî veya hem maddî, hem manevî... Bunu göze almadan hiçbir tasarıyı yürürlüğe koymanın imkânı elde edilemez...   Göze alınması gereken bedel bazen karşılığını can pahasına ödetir. Bazen bir sürçmeyle geçiştirilebilir. Ama mutlaka bir bedelin ödenmesi gerekir.   O bedel her zaman cebimizden çıkacak bir değer olmayabilir. Bir alın teri olabilir. Bir kalp yumuşaması olabilir. Şefkat ve merhametten örülü bir kelime olabilir...   Tasarı veya teşebbüs sahibi kervanı yürütmeye bakacaktır... Kervan yürürken etrafta işitilecek sesleri de yolculuğun selametine bağlayıp yürüyüşe devam etmek gerekiyor. Küçük veya büyük fetihler bu yürüyüşün ulaştığı son noktada tecelli edecektir.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak