Ara

Fâtiha-yı Şerîfe Bize Ne Diyor?

Fâtiha-yı Şerîfe Bize Ne Diyor?

Bir Müslüman, sâdece günde beş vakit namazda revâtıp sünnetleriyle -nâfileler hâriç- en az kırk (40) sefer Fâtiha sûresini okumaktadır. Şâyet buna ilâve olarak Teheccüd, Duhâ, Evvâbîn vs. nâfile namazları, yaptığımız duâların ardından ve değişik vesîlelerle okuduğumuz Fâtihaları da hesâba katarsak bu sayı bir hayli artar.

Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) “Fâtiha’yı okumayanın namazı yoktur.” (Buhārî, Ezan 39) buyurarak Fâtiha sûresinin namazda mutlakā okunması gerektiğini vurgulamıştır. Hattâ Fâtiha’yı namazda okumak Hanefîlere göre vâcip, diğer üç mezhebe göre farzdır.

Peki neden bize her gün bu sûre-i celîle bu kadar fazla okutulmaktadır? Acaba bu sûrede bize hangi mesaj verilmekte ve behemehâl bize tekrâr ettirilmektedir?

Yine Peygamber Efendimiz’in bildirdiğine göre, Allah Teâlâ, namazı (Fâtiha’yı) Kendi ile kulu arasında paylaştırmış, ilk bölümü kendisine āit kılmış, kulun isteklerini beyân ettiği ikinci bölümü ise kuluna tahsîs etmiş ve buradaki dileklerinin ona verileceğini müjdelemiştir. Bu hadîs-i şerifte de namaz Fâtiha’yla özdeştirilmiştir.

O zaman Fâtiha, Allâh’ın kulu/kulları ile arasındaki bir sözleşmeyi ve ahitleşmeyi çok sık periyotlarla kuluna/kullarına hatırlatmasıdır dersek abartmış olmayız. Şimdi Kerîm kitâbımız Kur’ân’ımızın anahtarı “el-Fâtiha”, anası, özü “Ümmül-kitap”, en çok tekrarlanan “es-seb’u’l-Mesânî”, ruhlara ve gönüllere “eş-Şifâ”, temeli “el-Esâs”, mükemmel “el-Vâfiye”, yeterli “el-Kâfiye”, hazîne “el-Kenz”, teşekkür “eş-Şükr” ve duâ “es-Salât” isimleriyle de isimlendirilen sûremizi nasıl anlamamız gerektiği üzerinde durabiliriz.

Bismillâh: Önce besmele ile başlıyoruz. “Bismillâh” “Allâh’ın adıyla.” Rabbimiz bize burada âdetâ şu mesajı vermektedir: Küçük büyük fark etmez eğer herhangi bir şey yapacaksanız Benim iznimle yapacaksınız. Benim iznimle yeryüzünün bütün nîmetlerinden istifâde edeceksiniz. Benim mülkümde destursuz hareket etmeyeceksiniz. Eğer benim adımı anmadan bir şey yaparsanız o işiniz akāmete uğrar.

Er-Rahmân, Er-Rahîm, Rahmân ve Rahîm olan: Şunu da unutmayınız ki, Ben çok merhametliyim. Benim rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Sizin şu anda hayatta olmanız ve hayâtiyetinizi devâm ettirmeniz Benim rahmetimin tecellîsidir. Kâinatta her şey Benim rahmetimin tecellîsiyle kāimdir. Eğer bir an rahmetimi kesersem her şey helâk olur. Benim merhametim dünyâya bakan yönüyle umûmîdir. İnanan, inanmayan, canlı, cansız her şeyi kapsar. Ben dünyânın Rahmân’ıyım. Ancak âhirette Benim rahmetim sâdece mü’minler içindir. Âhiretin Rahîm’iyim.

El-hamdu lillâhi Rabbi’l-ālemîn: Şunu kesin olarak bil ki, bildiğin bilmediğin, yer gök, dünyâ, âhiret, berzah, insan, cin, hayvan, melek gibi ne kadar ālemler var ise hepsinin sâhibi, idârecisi, besleyip büyüteni, eğiteni, kānun koyucusu, tek ve gerçek mâbûdu benim. Etrâfına dikkat et, bütün mevcûdât canlı cansız beni tesbîh ediyor. Bana hamd ediyor. Şükrediyor. Bütün hamdler, övgüler, senâlar, şükürler teşekkürler Bana āittir. Hattâ bir kulun başka bir kula iyiliği karşılığında yaptığı teşekkür bile dolayısıyla Bana şükürdür. Çünkü o kula iyilik yapma gücünü ona Ben verdim.

Dolayısıyla Benim tasarrufum altında olan bu kâinattaki hamd ve şükür senfonisine sen de katıl. Yoksa nankörlerden olursun. Benden gelen her şeye, küfür ve dalâlet hâriç, hamd et. Şükrü sâdece sana verdiğim nîmetler için yap ki sana verdiğim nîmetleri arttırayım.

Mâliki yevmi’d-Dîn: Eğer Benim mülkümde Benim rahmetimden istifâde ederek nîmetlerimi yer, mülkümde dolaşır Bana teşekkür etmez, nankörlük eder ve Bana isyân edersen, unutma ki, sana verdiğim geçici dünyâ hayâtın bittiğinde Bana geleceksin. İşte O güne cezâ günü ya da hesap günü derler. İşte oranın da hâkimi, idârecisi, sâhibi Benim. Dünyâ hayâtında yaptığın her şeyin hesâbını tek tek sana sorarım. Alıp verdiğin nefeslere varıncaya kadar. Şükredenlerden olursan sana mükâfat veririm. Yok nankörlük yapan inkârcılardan olursan sana cezâ veririm. 

İşte bu bilinçle Rabbânî mesajı algılayarak Fâtiha’yı okuyan kişi bu bölümü Allâh’a ayırarak öncelikle hamd ve senâ ederek Rabbi ile konuşmasına başlar:

Kul, “el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-ālemîn. (Hamd (övgü), ālemlerin Rabbine mahsustur.)” dediğinde Allah Teâlâ, “Bak, kulum bana hamd etti.” buyurur.

Kul, “er-Rahmâni’r-Rahîm. (O, Rahmân ve Rahîmdir.)” dediğinde, Allah, “Kulum bana senâ eyledi (beni övdü, yüceltti, methetti.)” buyurur.

Kul, “Mâliki yevmi’d-dîn. (Hesap ve cezâ gününün (âhiret gününün) sâhibidir.)” dediğinde, Allah, “Kulum Beni yüceltti.” buyurarak Fâtiha’nın bu ilk bölümünü okuyan kulunun kendisine hamd ü senâ eylemesi karşısındaki memnûniyetini ifâde eder.

Fâtiha’nın ikinci bölümünde ise Allah kullarını konuşturur. Âdetâ onların ilk bölümde takdîs, temcîd ve medh ettikleri Rablerine ne söyleyeceklerini ve O’ndan ne isteyeceklerini tâlim ettirmektedir. Kul/kullar da isteklerini bu minvâl üzere Rabb’lerine arz ederler. Kendi konumlarını, kim olduklarını ve ne yapmaları gerektiğini âdetâ her seferinde yeniden söz verircesine şöyle dile getirirler:

İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaīn: Ey Rabbimiz bizim gerçek mâbûdumuz Sensin. Senden başka mâbûd yoktur. Biz Seni mâbûd bilir ve sâdece ve sâdece Sana ibadet ederiz. Senden başkasının önünde eğilmeyiz. Rükûumuz ve secdemiz sâdece Sanadır. Senden başkasından da yardım dilemeyiz. Sâdece ve sâdece Senden yardım dileriz. Bize yardımını dolaylı ve dolaysız gönderirsin. Bize yardım bir kuldan gelse de ona bu imkânı ve yardım etme kābiliyetini veren Sensin. Biz îmânımızı ve sözümüzü yalnız başımıza ibâdet yapsak da birimiz hepimiz hepimiz birimiz rûhuyla çoğul olarak ikrâr ederiz. 

İhdinâ’s-Sırâta’l-Mustakīm: Bundan dolayı Ey Rabbimiz! Bizim bu ikrar ve îmân üzere olacağımız Senin yoluna bizi ilet. Çünkü bu yol Senin dosdoğru yolundur. Bizi bu yolda sâbit kıl. Bizi bu yolda dâim eyle. Ve ayaklarımızı kaydırma.

Sırâtallezîne en’amte aleyhim: Ey Allâhımız! Bu konuda ölçümüz daha önce Senin yoluna tâbî olmuş ve doğruluğunu, istikāmetini ispatlamış ve Senin nîmetine nâil olmuş kullarındır. Onlar ise Peygamberler, Sıddîklar, Şehitler ve Sâlihlerdir. Senin bu nîmet verdiğin kulların bu yolda bizim öncülerimizdir. Yaşadığımız hayatta da onların yolundan gidenleri yoldaş ve arkadaş edineceğiz. Nebîlerini ölçü alarak sâdıklar, şehitler ve sâlihlerin cemâatinden, ortamından ayrılmayacağız. Çünkü ancak o zaman istikāmetimizi koruyabiliriz. Bizi bu yolda dâim eyle ve emrettiğin gibi dosdoğru olmayı bize nasîb eyle.

Ğayri’l-Mağdūbi aleyhim veled-Dāllîn: Ey Rabbimiz! Bizi; Senin gönderdiğin peygamberleri öldüren, onlara itâat etmeyen, Senin emirlerine uymayan ama Senin emirlerini kendilerine uyduran, Senin dînini sulandıran ve gönderdiğin kitâbı tahrîf eden, nîmetlerine nankörlük eden ve Senin gazabına uğrayan ve lânetlediğin kimselerden eyleme. Bunlar da Yahudilerdir. Bizi bunların yoluna iletme.

Ey Rabbimiz! Bizi; küfre, şirke, şeytāna, nefse, her türlü isyâna, günâha ve dünyânın geçici heveslerine, menfaatlerine bulaşarak Senin yolundan sapanlardan eyleme. Bunlar Senin yarattığın bir peygamberi Sana evlat isnât eden ve Senin gönderdiğin kitâbı elleriyle değiştiren, âyetlerini az bir menfaate satan Hristiyanlardır. Bizi bunlar gibi sapanların yoluna da iletme.

Âmîn: Duâlarımızı kabûl eyle.

Fâtiha’nın bu ikinci bölümünü okuyanlarla ilgili Allâhımız şu va’dde bulunmaktadır:

“İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaīn. (Yalnız Sana ibâdet ederiz ve yalnız Sen’den yardım dileriz.)” dediğinde, Allah, “Bu, kulum ile benim aramdadır. Kulum ne istiyorsa onundur.” buyurarak ibâdetlerini kabûl edeceğini ve kuluna yardım edeceğini belirtir.

Kul, “İhdinâ’s-sırâta’l-müstakīm, sırâtal’lezîne en’amte aleyhim ğayri’l-mağdūbi aleyhim ve le’d-dāllîn. (Bizi doğru yola, kendilerine nîmet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapmışlarınkine değil.)” dediğinde, Allah Teâlâ, “İşte bu, kuluma āittir. Kulum ne istiyorsa onundur.” buyurarak kulunun kendisine yönelmesi karşısında onu taltīf edeceğini bildirir. (Müslim, Salât 38; Muvatta, Salât 39)

 

Kasım 2021, sayfa no: 20-21-22

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak