Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de defalarca akla vurgu yapar. Hitâb-ı İlâhî de akledenleredir. Peygamberlerin vasıflarından biri de “fetânet”tir. Yaratılıştan gelen, tez anlama, üstün zekâ ve kavrama gibi anlamlara gelir. Mü’minin tārifi de bu şekildedir hadîs-i şerîfde: “Kâmil mü’min; akıllı, zekî ve ileri görüşlü olup işlerinde tedbirli hareket edendir.”
İnsanı diğer mahlûklardan farklı kılan da aklıdır. Duyularla hareket eder hayvan. İnsan ise aklıyla; irfan ehli ise, kalb cihetiyle bakar her şeye. “Şübhesiz ki bunda aklı olan, yâhud, kendisi huzūr (-ı kalb) içinde olarak, kulak veren kimseler için elbette bir öğüd vardır.”1
Cenâb-ı Hak, bize verdiği değerlerle olgunlaşmamızı ister. Gözümüzü, ötelerin ötesine dikmemizi ister. Haberi de oradan almamızı murâd eder.
“Aç kapıyı, haber var,
Ötenin ötesinden!”
derken Necib Fazıl Kısakürek, sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin Kuba mescidinin yapımında söylediği sözleri hatırlatır: “Allâh’ım! Gerçek hayat sâdece âhiret hayâtıdır.”
“Servet ve oğullar, dünya hayâtının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”2
İnsan ālemin özü, kâinâtın gözbebeğidir. Kâinât insan için, insan da Allah Teālâ’ya kulluk için yaratılmıştır.
Farkındalığımızı Aziz Mahmud Hüdâî hazretleri şiirinde şöyle açıklar:
“Sen seni ne sanırsın, fânîye aldanırsın,
Hoş bir gün uyanırsın, tevhîde gel tevhîde!
Yaban yerlere bakma, cânın odlara yakma,
Her gördüğüne akma, tevhîde gel tevhîde!
Hüdâî'yi gûş eyle, aşka gelip cûş eyle,
Bu kevserden nûş eyle, tevhîde gel tevhîde.”
İrfâna seyr, yolculuktur asıl fark. Evvelâ kendini, sonra Rabbini tanımaktır. “Ene”den kendinden “hüve”ye veya “hû”ya, Allâh’a gitmektir.
Allah Teālâ’ya giden yol da, ruhtan başlar. Ruhta nûrâniyet, muhabbet, ilim, hilm, üns, bekā vardır. Zât’ına muhabbet, ruh için zikredilir. “Allah onları sever, onlar da Allâh’ı severler.”3
İbrâhim bin Edhem hazretleri, “Yâ Rabbi, seni seven bu kulunun kalbini huzūra kavuştur” diye duā edince, Rabbimiz: “Ey İbrâhim, bana kavuşmadan nasıl huzūr istersin? Sevgiliye kavuşmadan huzūra hiç erilir mi?” buyurur.
İlâhî huzūra varış ruhladır. Es’ad-ı Erbilî (ks) şöyle duā eder: “Cenâb-ı Hakk aklınızı ve rûhunuzu hâkim kılsın.” Yıllar öncesi söylenen bir söz hiç çıkmaz hatırımdan. “Onların nefs diye bir problemleri yok, kemâlleri ruhtadır.” Üstâzımızın buyurduğu söz bu konuyu özetler. Nefs toprağından ruh mādenini kurtaran bahtiyardır. Fark, bedende değil kazanılan İlâhî güzellikte takvâdadır. “Allah katında en üstün, en değerli olanınız, takvâ bakımından en ileride olanınızdır. Irk, renk, zenginlik, güzellik, makam, şöhret, güç gibi özellikler, İslâm’a göre aslâ üstünlük ölçüsü değildir.”4Bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav): “Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”5
“Az ye az uyu az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler”
Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hz.
Dil gülşenine, gönül bahçesine göç, emek ister.
“Ve insana, kendi gayret ve çabalarının sonuçlarından başka bir şey yoktur!”6
“Her nefis kendi kazancına bağlıdır.”7
“İyiliğin karşılığı iyilikten başka ne olabilir ki?”8
Bedelsiz bir şey yok. “Kişi, bel kemiği çatırdamadıkça velî olamaz” der “Behcetüsseniyye” kitâbında. Mûsâ (as) velîlerden birini kurdun parçaladığını görünce hayrete düştü. Rabbimiz: “Yâ Mûsâ, o kulum benden öyle bir makam istedi ki, ancak bu ezâ ile erişebilirdi” buyurdu.
Hz. Zekeriyâ’nın ağaç kovuğunda testere ile kesilmesi; Sevgili Peygamberimiz’in (sav) uğradığı musîbetler, onu Makām-ı Mahmûd’a yükseltti. “İnsanlar içinde en ağır imtihana çekilenler Peygamberlerdir. Sonra sırasıyla (rütbeleri) onları tākib edenler, sonra onları tākip edenlerdir. Kişi dînine göre müptelâ kılınır (imtihana çekilir). Eğer dîninde salâbetli ise imtihanı (göreceği belâ ve musîbet) ağır olur. Eğer dîninde gevşek ise o oranda imtihân edilir. Belâ o kimseyi devamlı tākib eder. Nihâyet onu bırakıncaya kadar. Böylece kul, yeryüzünde hatâsı olmadığı halde yürür.”9
İnsanda gizli güç, verilen evrad ve ezkârla ortaya çıkar.
Yerden çıkan māden, fabrikasında işlenince rodyum, paladyum, altın, iridyum, renyum, platin, osmiyum, rutenyum, gümüş olur.
Sırlar yumağı insan, mürşid-i kâmilin dergâhında işlenir. Günah işlemekten çekinen müttakī, Allâhü Teālâ’nın rızāsı için çalışan ebrar ve Zât-ı İlâhî’den başka bir şey istemeyen mukarreb kul olur.
Asıl maksat farkındalığı farketmek, Arif Nihat Asya’nın dediği gibi:
“Yürü; hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın?
Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!”
Es’ad-ı Erbilî’nin (ks) dergâhında, yaşlı insanlar intisab yıllarını yaş kabûl ederler. Gafletle geçen ömürlerinin ızdırâbını duyarlar.
Sevgili Peygamberimiz (sav):
“Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuştu.
“O pişmanlık nedir yâ Rasûlallâh?” diye soruldu.
Efendimiz (sav) şu cevâbı verdiler:
“Ölen, muhsin (ihsan sāhibi, hayır ehli, sālih, cennetlik) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şâyet kötü bir kişi (günahkâr, cehennemlik) ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslâh etmediğine pişmân olacaktır.”10
Göleti gören barajı, barajı gören denizi, denizi gören de okyanusu görünce hayranlığını ifâde eder. Fenâ fîl ihvan fenâ fîşşeyh hâlini, fenâ fîşşeyh fenâ fîrresûlü, fenâ fîrresûl fenâfillâhı, bekā billâhı, cem’ul cem ve likā, Cemâl’e erince farkı anlar. Geliş gāyesini o zaman anlar kişi. Hayâtın baharında elde edilir bu nīmetler.
Arşın gölgesinde gölgenenlerden biri, “Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç.”11 Kur’ân-ı Kerîm’de vasf olunanlar gençlerdir. “Hakīkaten onlar Rablerine inanmış gençlerdi.”12 Bütün Peygamberler gençliklerinde Peygamber oldular. İlim ve hikmete nâil oldular. Eyvah dememek için erken yaşlarda kavramalı hakīkati. Yoksa iş işten geçer. Her şeyin tâze olanı makbuldür. Ömürde gençlik, yılda bahar, gecede seher gibi. İşin bereketi, erken başlamak rızık teminine.
Odunu sobaya, fidanı bahçeye dikerler. Odun olmadan verelim ürün.
Dipnotlar:
1 Kaf, 50/37.
2 Kehf, 18/46.
3 Mâide, 5/54.
4 Hucurât, 49/13.
5 Müslim, Birr, 34.
6 Necm, 53/39.
7 Müddessir, 74/38.
8 Rahmân, 55/60.
9 Hâkim, el-Müstedrek, 3/343.
10 Tirmizî, Zühd, 4; Kıyâme, 26.
11 Buhâri, Ezan 36, Zekât, 16.
12 Kehf, 50/13.
Mart 2022, sayfa no: 26-27-28
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak