Ara

Fakîh ve Muallim, Ortopedik Engelli Bir Sahabi: Muaz b. Cebel

Fakîh ve Muallim, Ortopedik Engelli Bir Sahabi: Muaz b. Cebel

İslâm’ın Son Peygamberi Hz. Muhammed (sav) engelli-engelsiz hiçbir ayırım yapmadan herkese, başarılı olacağı, yapabileceği, yerine getirebileceği görevleri verirdi. Kimin hangi görevi ne ölçüde yapacağını bilir; kişilere yararlı olacağı, kendini ifâde edebileceği görevleri verirdi.

Asr-ı Saâdet’e baktığımız zaman bu anlayışın çok etkin bir biçimde gerçekleştiğini, kimsenin bir engelinden dolayı toplum dışına çıkmadığı, çıkarılmadığı görülmektedir.

Muaz b. Cebel (radiyallâhu anh) da bunlardan biriydi.

O bir ortopedik engelliydi.

Bembeyaz dişleri, temiz yüzü, güzel endâmı ile yürürken rahat değildi. Yürümedeki bu engel onun anlayışını, kavrayışını, muallimliğini, dâvetini, Allah Rasûlü’nün yanında mücâdele vermesini engellemiyordu. Tam tersine, bir öncüydü o...

Ensar’dandı. Medîne’nin ilk Müslümanlarından idi.

İkinci Akabe Biatı’na annesiyle birlikte katılarak tevhîdi haykırmıştı. Allah ve Rasûlü’ne söz vermişti. Ve sözünde de durmuştu.

Hicret sonrası, Abdullah b. Mes’ud ile kardeş kılınmıştı.

Derin bir anlayış, iknâ edici bir mantık, çözümleyici bir akıl, isâbetli bir kavrayış ve istikâmetli bir yaşayış sâhibiydi.

Akıllı, zekî idi. Ve bu zekâsını da kullanırdı. Vahiy kâtibiydi. Hâfız sahabilerdendi. Kur’ân-ı Kerîm’i güzel okurdu.

Hazînedarlık da yapardı.

Âlim idi. Efendimiz Aleyhisselâm’ın yanından ayrılmaz, O’ndan başta ilim olmak üzere tüm güzellikleri alırdı. Sahabe âlimlerinin öncülerinden idi. Âlimliğinin âhirette de bir öncü olarak devâm edeceğini Rasûlullah (sav) müjdelemiştir: “Muaz, kıyâmet günü âlimlerin önderidir.” Kur’ân’ın öğrenileceği şahıslardan biri olduğu haber verilmişti.

Fakîh idi. Bu sebeple Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştu: “Ümmetimin içinde helâli, harâmı en iyi bilen Muaz b. Cebel’dir.”

Hz Ömer (ra) bunu bildiği için sık sık Muaz (ra)’ın görüşlerine başvururdu. Bu anlamda şu sözü çok mânidârdır: “Muaz olmasa, Ömer helâk olurdu.” Vefâtı esnâsındaki şu sözü de önemlidir: “Eğer Muaz hayatta olsaydı onu halîfe tâyin ederdim.”

Cesurdu. Cesâreti, putların kaldırılması, savaşlarda Allah Rasûlü ile birlikte olmasını sağlardı. Ashâb-ı Bedir’dendi.

Cömertti. Öylesine eli açıktı ki isteyen bir kişiye evinde/elinde ne varsa verirdi. Bu sebeple çok sıkıntı da çekmiştir. Bir defasında Hz. Ömer ona âit olmak üzere bir miktar para göndermişti. Muaz (ra) da hizmetkârını çağırarak isimlerini verdiği âilelere vermesini istedi. Bunu gören hanımı dayanamadı: “Vallâhi bizler de ihtiyaç sâhibiyiz, bize de ver.” Bunun üzerine kalan iki dinarı da hanımına verdi.

Güçlü bir îmâna, güzel bir ahlâka sâhip olduğu için, sahabe-i kiram onu Hz. İbrâhîm’e benzetirdi.

Muallim

Gerek Medîne’de gerekse Medîne dışında Kur’ân-ı Kerîm ve dînî bilgileri öğretmek amacıyla sürekli bir çaba içinde olmuştur. Allah Rasûlü tarafından sık sık görev de verilmiştir.

Dışarıdan gelen elçilerle görüşme, onlara İslâm’ı anlatma komisyonunda üyeydi.

Medîne’nin bir mahalle mescidinde namaz kıldırmak ve İslâmî bilgiler öğretmek için görev verilmişti. Mekke’nin Fethi sonrası Huneyn savaşına giderken Mekke’de bırakılmış, yeni Müslüman olanlara muallim olarak görevlendirilmiştir. Hattâ sonrasında bir müddet daha orada kalması sağlanmıştır.

Ve en son olarak da Peygamber Efendimiz (as) tarafından Yemen’e kadı, zekât görevlisi, elçi ve muallim olarak gönderilmiştir.

“Seni Çok Seviyorum Muaz!”

Allah Rasûlü (sav) sevdiklerine sevgisini zaman zaman yansıtır, dil ve beden dili ile ifâde ederdi. Dolayısıyla sevdiğimiz insanlara bunu söylememiz, nebevî bir uygulamadır.

Yemen’e görevlendirildiğinde onu Allah Rasûlü bizzat uğurladı. Hattâ Muaz (ra) bineğin üstünde, Efendimiz aleyhisselâm yaya olarak uzun bir müddet yol aldılar. Bu durumdan rahatsız olan Muaz (ra)’ı teskîn etti Efendimiz. Ona bâzı nasîhatlerde bulundu. Sorular sordu, güzel cevaplar aldı. Sonra şunları söyledi:

“Ey Muaz! Vallâhi ben seni severim. Vallâhi ben seni severim. Sana şunu tavsiye ederim. Her namazdan sonra şunu söylemeyi unutma: ‘Allâhumme e’innî ala zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik’: Allâh’ım! Seni zikretmek, Sana şükretmek ve Sana güzel ibâdet etmek üzere bana yardım et.”

Medîne’ye döndüğünde kendisini bulamayabileceğini söyleyince, Muaz (ra) ağlamıştı. Bunun üzerine onun şahsında hepimize şu müjdeyi verdi Allah Rasûlü: “Bana yakın olanlar, nerede olurlarsa olsunlar, Allâh’a hakkıyla kulluk edenlerdir.”

 

Yemen’in Müslüman olmasına, kendisiyle birlikte giden heyette yer alan Ebu Musa el-Eş’ari ile birlikte önemli katkıda bulundu. Ayrıca peygamberlik iddiasında bulunan sahtekâr Esved el-Ansi ve tâifesinin ifsad hareketinin bastırılmasında büyük katkısı oldu.

Şam’a Göç

Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer döneminde cihad faaliyetlerinden geri kalmadı.

Hz. Ebubekir döneminde müşâvir olarak görev yaptı. Sonra Şam’a yerleşti. Orada saygın bir konumda olup, dersler veriyordu. İnsanlar ondan dinlerini ve Peygamber Efendimiz’in hadislerini, sünnet-i seniyyesini öğreniyorlardı. Sahabiler bile hadis rivâyet ederken onun yanında çok dikkatli oluyor, hatâ yapmamaya çalışıyorlardı.

Vâli Ebu Ubeyde’nin vefâtı üzerine vâli olarak görevlendirildi. Ancak ömrü fazla sürmedi.

Vefâtı

Şimdi Korona salgını yaşadığımız gibi, öldürücü etkisi büyük olan Veba salgınında âilesi, iki çocuğu ve kendisi vefât etti.

Hayâtı gibi vefâtı da sevimli oldu.

Hastalığın etkisi bedenini sardığı zaman, son nefeslerini vermek üzereyken sağ tarafına döndü.

“Allâh’ım, senden korkmakta idim ancak bugün senden ümîd ediyorum.

Allâh’ım! Dünyâyı sevmediğimi, orada nehirler akıtmak, ağaçlar dikmek için uzun süre kalmayı istemediğimi biliyorsun.”

Sonra kapalı olan ellerini açtı. Karşıda duran ve kendisine gelen biriyle tokalaşırcasına elini uzattı.

“Merhaba ölüm!” dedi.

Ve rûhunu teslîm etti.

Vefâtında 34 yaşında idi.

“Oğulcuğum!

Namaz kıldığında, hayâta vedâ edenin namazı gibi kıl. Onu bir daha yapabileceğini düşünme.

Oğulcuğum!

Bil ki mü’min iki iyilik arasında ölür: Biri, işlemiş olduğu iyilik, diğeri ise az sonra yapmak üzere belirlediği iyilik.”

“Allâh’ın rahmet ve cennetine kuru bir temennî ile ulaşılmaz, bu nîmetlere, Allâh’a verdiği söze sâdık olanlar erişir.”

Eylül 2020, sayfa no: 27-29

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak