Ara

Evlilikte Ben Olmadan Biz Olmak! / Klinik Psikolog Fatma Ülger

Evlilikte Ben Olmadan Biz Olmak! / Klinik Psikolog Fatma Ülger

Eşlerin birbirlerini hayatlarının merkezlerine almaları doğru bir davranış mıdır?

-Geleneksel âile yapısının merkezinde âile büyükleri yer alırdı. Büyük avlulu evlerde hiyerarşik sırayla anneler, babalar, gelinler, gençler ve torunlar hep bir arada büyük sofralarda büyük topluluklarla yaşıyordu. Âilelerimiz gitgide küçüldü. Önceleri sâdece kayınvâlide, kayınpeder ve gençlerle birlikte yaşanan âileler oluşmaya başladı. Daha sonra âilenin sınırları iyice daraldı. Âile, sâdece kadın ve erkekten oluşuyordu. Çünkü kültürümüzden kaynaklanan bir korku hâkim gençlerde. Kontrol altında olma korkusu. Böylesine bağımlılıktan kurtulmak için doğu toplumlarının âidiyet duygusunun aksine batı toplumlarındaki gibi "bu dünyâ benim için var edildi, ben özelim, ben biliyorum, bu dünyâya bir defa geldik kendim için yaşayacağım" denilerek bizim kültürümüzde de âileden kopuş başladı. Tabii ki bu hemen gerçekleşmedi. Görsel ve yazılı medya da destek verdi. Sistematik bir şekilde duyarsızlaştırılarak, büyüklerimizi bırakarak kendimize âit, sâdece eşimiz ve bizim olan küçük yuvalarımıza çekildik. Batı kültüründe kadının annelik statüsü çocuklar evlendikten sonra yok oluyor. Anneler unutuluyor. Halbuki çocukları o yetiştiriyor. Onun içindir ki batıda yaşlı insanlarda intihar vakaları çoktur. Evlendikten sonra anneyi yok sayan bir bakış açısı. Artık yeni evlenen gençlerin hayatlarında sâdece eşleri vardır. Hayatlarının merkezlerine eşler yerleşir. Hayâtın biricik amacı onu mutlu etmek, onun isteklerini yerine getirmek… Ben olmadan biz olmak. Yapışık ikizler gibi sürülen bir yaşam kendilerine âit özel bir yaşam alanı bırakmadan yaşanan bir ilişki onları âilelerinden, arkadaşlarından, sosyal çevreden kopartır. Birbirlerinin gölgelerine sığınarak aynı potada eriyen eşler için en küçük uzaklaşma dayanılmaz bir acıdır. Evlilikte eşler birbirlerini hayatlarının merkezine koyup tek vücut, tek ruh, tek zihin olmaya çalışıyorsa bu bağımlılığa giden bir ilişkidir. Nasıl gölgelerimiz varsa böyle eşler de gölge gibi tâkip eder bizi. En küçük kararları alırken dahi onsuz yapılamaz. Bu sebeple bağımlı kişi eşini kendi gölgesine almak, burada tutmak ister, çiftin baş başa geçirdiği zaman artmıştır ancak arkadaşlar ve âileler ile iletişim azalmış, iletişim çemberi daralmıştır. Bu durum, bireylerin birbirlerine olan mecbûriyetlerini arttırabilir. Kişi beynini "o benim her şeyim, ben onsuz yapamam, onsuz olmayı hayâl edemiyorum" gibi gerçekçi olmayan düşüncelerle doldururken, bir taraftan da yaşadığı ilişkinin bitmemesi için mükemmel eş olmak, her türlü beklentiyi karşılamak, her ânını doldurarak başkasına muhtaç olmamasını sağlamak isteyerek kendi varlığından vazgeçebilir. Hattâ onu hemcinslerinden uzak tutmaya da çalışabilir. Ayrılık düşüncesine dahi tahammül edemez. Eşlerin birbirlerini hayatlarının merkezine koymaları saplantılı bir birlikteliktir.

Hayâtın merkezine eşler alındığında beklentiler de yükseliyor mu?

Elbette. Hayâtın merkezine eşler alındığında ilişkilerde bağlılık değil bağımlılık oluşuyor. Bağlılık; bir kişiye hiçbir baskı olmadan sevgi ve saygı duymak ve yakınlık göstermek demektir; bağımlılık ise, başka bir kişiye bağlı olmak, muhtaç olmak, özgür olamamak demektir. Eşi için yaptığı onca fedâkârlıktan sonra eşle sürekli birlikte hareket etme talebi, sürekli anlaşılma çabaları ve sürekli ilgi odağında olma isteği…

Eşleri "merkez"e almanın bir ölçüsü var mıdır, varsa ne olmalıdır?

Hayat içinde zaman zaman eşimiz, zaman zaman kendimiz, çocuklarımız, zaman zaman da anne ve babamız, kardeşlerimiz hayâtımızın merkezinde yer alır. Âilenin merkezinde olmayı olaylar ve zaman belirler. Eşlerimizi hayâtımızın merkezine almak bize çocuklarımızı, anne-babamızı, akrabâlarımızı, dostlarımızı, sosyal çevremizi, bize ihtiyâcı olanları unutturmamalı. Eşimizin uydusu olmak, onunla bütünleşmek adına, geleceğimizle alâkalı yaptığımız planlardan vazgeçmemeliyiz. Çünkü eş için yapılan fedâkârlıklar belli bir zaman sonra alışkanlığa dönüşür ve sıradanlaşır. Sizin özel olarak gayret göstererek yaptığınız ve teşekkür beklediğiniz fedâkârlıklar eşiniz için gündelik bir rutin hâline gelir. Belli bir zaman sonra ilişkiler dejenere olur.

 

Eşini merkeze alan ve bir süre sonra kendi yaşam alanını oluşturmaktan uzaklaştığını hisseden kişi buna nasıl bir çözüm bulmalıdır?

Bağımlı olan kişiler birbirlerine ebeveyn veya çocuk gibi davranmakta; eşine ya da partnerine annelik ya da babalık yapmaya çalışmaktadır. Sağlıklı bir evlilik; tüm beklentilerini ve mutluluğunu eşine bağlamak yerine, kendisine âit bir yaşam alanı oluşturmaktan geçer. Bu nedenle, birlikte durun ama birbirinize yapışmayın, bağlanın ama bağımlı olmayın. Aranızda öyle boşluklar bırakın ki cennet rüzgarları aranızdaki boşluklardan geçebilsin.

Merkezinde "eş"i olan kişiler herhangi bir kayıp yaşadıklarında yıkımları daha mı fazla oluyor?

Evet. Kişi kendini eşiyle bütünleştirdiği, kendine âit alanları olamadığı, bir anlamda kendi hayâtını değil de eşinin hayâtını yaşadığı için eş kaybında, eşiyle birlikte kendi benliğini de kaybetmiş oluyor.

Tüm bunlar göz önüne alındığında itidâlli bir ilişki ve sorunsuz bir berâberlik için eşlerin birbirine olan tutumları ve ilgileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Evlilikte kadın ve erkek birbirini tamamlayan unsurlardır. Motivasyon tekniklerinde “İnsan yelkenli gibi mi olmalı, yoksa vapur gibi mi? diye sorulur. Yelkenli dış etkilerle ilerlerken, vapur enerjisini kendi içinden alır. Kişi yelkenli gibi olursa rüzgâr olmadığı zaman ortada kalır. Vapur gibi iç enerjisi ile yoluna devâm ediyorsa dış etkilerin olumsuzluklarına direnir. Eşler işte bu yüzden biz demeli ancak ayrı benler olduklarını da bilmeli. Birbirlerini tanımalı ve değiştirmeye çalışmamalıdır. Âilelerdeki farklı kültür yapılarını eksiklik değil zenginlik olarak görmelidir. Âilelerinden, sosyal çevrelerinden uzaklaşmamalıdırlar.

Aralık 2022, sayfa no: 10-11-12-13

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak