Ara

Evlilikler / Elif E Bayraktar

Evlilikler / Elif E Bayraktar

Toplumun büyük kesiminde, Allâh’ın emrettiği ahlâk özelliklerinin pek çoğu, evlenilecek kişilerde aranan özellikler arasında yer almıyor artık, görüyorsunuzdur. Kadın ya da erkeğin Allâh’a olan îmânı ve yakınlığı, O’nun rızâsını kazanmak için çalışması, sınırlarını korumaya olan gayreti, aranan önemli öncelikler arasında bulunmuyor. Hattâ bu özellikler pek çok insanın aklına dahî gelmiyor.

Zâten evliliğe “müessese” denmesi, evliliğe nasıl bakıldığını gösteriyor. Evliliği âdetâ şirket gibi gören bir bakış açısına sâhip insanların evliliklerinin de ne derece sağlıklı olacağı açık. Evlenmeye karar veren kadın ve erkeğin, henüz evliliğin başlangıcında birbirlerine güvenmiyor olması korkunç bir durum. Çiftler önce evlilik sözleşmesi imzālıyor, daha evlenmeden boşanma şartları konuşuluyor.

Temeli karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan birliktelikler, zamanla hem kadın hem de erkek için azâba dönüşüyor. Dayanamayacak duruma gelen kadın, âilesine ya da yakınlarına evliliğine ilişkin şikâyetlerini dile getirdiğinde ise “herkesin evliliği böyle” sözleriyle karşılaşıyor ve getirilen çözümler de çoğu zaman Kur’ân dışı oluyor.

İnsan evleneceği kişiye güven duymak ister. Ancak güven duyabilmek için o kişide Allah sevgisi/korkusu olması gerekir. Allah’tan korkmayan birine insan nasıl güvenebilir? Allâh’ın sonsuz gücünün farkında olup kudretini hakkıyla takdîr edemeyen zayıf akılda bir insan düşünelim; böyle bir insandan eşi ne bekler?..

Bir insana güvenmek ve -Allâh’ın izniyle- sonsuza kadar berâber olacağına ümit bağlamak, vefâsızlık yapmayacağına inanmak, dünyânın en büyük nîmetlerinden biri. Bu duygu insanların elinden alındı ve insan çok büyük bir nîmet kaybına uğradı. Güven ve sadâkat yok olunca, geriye de zâten pek bir şey kalmadı.

İnsanlar genellikle yalnızlıktan ve gerçek anlamda hiç dostları olmadığından yakınıyorlar. Günümüz evli eşleri de çoğunlukla dost olamayan ve birbirine güvenmeyen kişiler. Sık sık yalana başvuruyorlar; kadın her an aldatılma ya da terk edilme korkusu içinde yaşıyor, erkek de çıkarları sebebiyle karısının kendisini maddî olarak değerlendirdiğini düşünüyor. Her ikisi de ruhlarına saygı duyulmadığından emin. Oysa insanın gerçek anlamda mutlu olabilmesi için güvendiği, sevdiği ve yalan söylemeyen samîmî insanlara ihtiyâcı var.

Bir genç kız için genç bir erkeğin pahalı ve marka arabası, marka kıyâfetleri, zengin babası kıstas olmamalı. Böyle olduğunda, bunlardan birinin kaybı durumunda aşk bir anda yok oluyor, öfkeye dönüşüyor. Bu, Allâh’ın verdiği bir cezâ, bir aşağılanma. İnsan, Allah rızāsı için seviyor olsa, sāhip olduğu her şeyi kaybetse fark etmeyecekti. İnanan insan, bu durumu Allah’tan bir imtihan, bir hayır olarak düşünür ve etkilenmez. Dünyâ hayâtına āit her metā, yalnızca Allah sevgisi ile anlam kazanıyor çünkü.

Dünyevî çıkarlara dayanan evliliklerde, eşler birbirlerine karşılıklı olarak tahammül etmeye çalışıyor. Kadın maddî çıkarları nedeniyle onunla evliliğini sürdürmekte olduğunu akıl edemediğinden kocasına, erkek de onu malıyla etkilediğini ve kaybetmesi durumunda terk edeceğini bildiğinden karısına karşı için için bir nefret oluşturuyor. Birbirlerine tahammül etmeye ve ayrıca bunu sezdirmemeye çalışıyorlar.

Tahammül ederken de çeşitli yöntemleri deniyor, birbirlerine hoş görünecek sürprizler yapıyorlar. Ancak hayat boyu rol yapmak insana acı veriyor. Aslında sevmedikleri halde, samîmiyetsizce eşlerin karşılıklı sevgi gösterilerinde bulunmaları dünyânın en büyük belâlarından biri.

Gerçek sevgide ise maddî çıkar ve beklenti olmaz. Aşk ancak Allah aşkından kaynak bulduğunda gerçektir. Çoğu insan aşkın taklîdini yapıyor. Çoğu evliliğin maddî yokluklar sebebiyle bittiğine şâhit olmuyor muyuz? Ya da çok sevdiği karısını yaşlandığı için terk eden erkeklere… Demek ki yaşananın gerçek aşkla alâkası yok.

Samîmiyetsizlik ve yapmacıklık başımızın belâsı. İnsanın davranışları ve konuşmalarıyla tam anlamıyla kendi olması gerekirken kimileri düşüncelerinde dahî samîmiyeti yaşamıyor. Kurnazca tuzak üslûplar kullanarak sevdiğinin tepkilerini ölçmeye çalışıyor. Ne kadar yorucu bir şey! Kendisine böyle oyun oynandığını bilen insan, karşısındaki insanı sevebilir mi?

Allah korkusunun ve sevgisinin yaşanmadığı bir evlilikte insan nasıl mutlu olabilir? Âhiretten önce dünyâda cehennem gibi bir ortam. Sürekli yalan söyleyen, birbirine oyun oynayan, taktik geliştiren bu kişilerin mutlu olması mümkün mü? Sürekli aldatmaların yaşandığı bir tiyatro sahnesi gibi… Nefes almadan yalan söyleme üzerine kurulu bir sistem.

İnsan, etrâfına kalbindeki Allah aşkıyla bakamayınca, tutkuyu ve sevgiyi kaybediyor. O gücü kaybettiğinde içinde büyük bir boşluk oluşuyor; sevginin yerini artık sıkıntı, azap, korku, panik, gerginlik ve kuşku alıyor. Bu acıdan kurtulmak için alkol ya da uyuşturucu gibi aklı örten, insan bedenine ve rûhuna zarar veren tehlikeli maddeler kullanmayı çözüm gibi görüyor. Sonunda rûhen, bedenen ve maddî yönden çöküşler başlıyor.

Gerçek sevgiyi anlayamayan, târif edilse de fark edemeyen insanın, bu derinliği kavrayamamaktan ve boşluktan dolayı âdetâ rûhu yanıp kavrulur. Münâfık ya da müşrik kadın ve erkeklerin ruhları zâten kapkaranlıktır. İki karanlık birleşerek daha siyah, simsiyah bir karanlık meydana getirirler.

İnsanı insan yapan, rûhundaki samîmiyetten, o derin ve güzel ahlâkından kaynaklanan, Allâh’ın mûcize olarak kalpte kıldığı sevgi gücüdür. İşte bu Allah aşkıdır, târif edilemeyen güzellik odur ve insanı en çok etkileyen de…

Îmân edenler ve sālih amellerde bulunanlar ise, Rahmân (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem, 96.)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak