Evlilik, iki kişinin hayatlarını birleştirdiği, iletişim üzerine kurulu bir yolculuktur. Bu yolculuk bazen yokuşlarla, engebelerle ve zorlu patikalarla dolu olabilir. Bu, hayatın bir gerçeğidir ve kaçınılmaz bir durumdur. Ancak sağlıklı bir evlilik, tam da bu zorlukların üstesinden beraber gelebilmekte saklıdır. Çünkü evlilik bir "mutlu son" değil, umut dolu bir başlangıçtır. Evlendikten sonra her şey bir anda mükemmel hâle gelmez; hayat aynı şekilde akmaya devam eder. Ancak bu yolculukta yanımızdaki hayat arkadaşıyla kurduğumuz bağ ve iletişim, o yolları daha kolay ve anlamlı hâle getirmemizi sağlar.
Evlilik yolculuğunda bize eşlik eden en önemli unsur iletişimdir. Tahmin ettiğimizden çok daha büyük bir öneme sahiptir. Maalesef toplumumuzda büyük resme baktığımızda genel bir iletişim problemi olduğunu görüyoruz. Bazen on yıllık evli çiftlerin birbirlerinden birçok beklentisi olduğunu, fakat yıllarca karşı tarafın bunu kendiliğinden anlamasını beklediğine şahit oluyoruz. Unutmayalım, karşı taraf bizim ona söylemediğimiz ve açıkça ifade etmediğimiz hiçbir şeyden sorumlu değildir. Ne demiş atalarımız:
“Derdini söylemeyen, derman bulamaz.”
Mutlu ve sağlıklı bir evliliği bile iletişim hataları bitirebilir. Bu yanlış iletişim şekillerine Gottman’ın ifadesiyle “Mahşerin Dört Atlısı” diyoruz. Bunlar: Eleştiri, savunma, aşağılama ve duvar örme.
Eşimize eleştirel yaklaşmak, ona karşı devamlı savunmada olmak ve onu olduğu gibi kabul etmemek, duygusal uzaklaşmalara yol açar. Eğer gerçekten çözüm bulmak istiyorsak, “Sen ne biçim adamsın, sen ne biçim kadınsın?” demeyi bırakmalıyız. Eşimizin daha fazla sorumluluk almasını beklerken, “Hiç sorumluluk almıyorsun.” demek yerine, “Şu konularda yoruluyorum, daha çok beraber yaparsak kendimi iyi hissedeceğim.” diyebiliriz.
İlişkilerde belki her zaman her problem çözülemeyebilir, fakat karşı tarafı dışarıda tutan bir duyguyla yaklaşırsak, birliktelik duygusuna zarar vermiş oluruz. Mesela gerçekten gücümüzün yetmediği, müdahale edemediğimiz bir konuda eşimize göz devirmek bile benzer bir yıkım işlevine sahiptir. Eşimizin de neye gücünün yettiğini böyle zamanlarda hatırlamalıyız. Göz devirmek, oflayıp puflamak gibi davranışlar pasif agresif bir tutumdur. Eğer yetişkinseniz, duygularınızı açıkça ifade edebiliyor olmalısınız. Zaten duygularını net ifade eden biri, pasif agresif tutumlardan kaçınır.
Bir diğer sorun ise küsme yani duvar örme davranışıdır. Evet, belki kısa süreli sessizlikler size iyi gelebilir ve duygularınızın yatışmasını sağlayabilir. Fakat günlerce, haftalarca konuşmamak ve küs kalmak sağlıklı bir durum değildir. Küsme davranışını daha çok çocuklarda görürüz, değil mi? Oyun oynarken bir anda "Ben küstüm, oynamıyorum." derler. Çünkü duygularını başka türlü ifade edemezler. Küsmelerinin belli sebepleri vardır elbette ama bunu çözebilecek bilişsel düzeyleri henüz gelişmemiştir.
İşte bu yüzden küsmek çoğu zaman görülmek ve onaylanmak isteyen bir çocuk davranışıdır. Yetişkinler, yetişkin gibi davranmalı yani iletişim kurmalıdır.
İletişimin temel yapı taşlarından biri de kurduğumuz iletişimde hangi duyguyla karşı tarafa yaklaştığımızdır. Mesela "Seni seviyorum." cümlesini farklı duygularla söylediğimizi varsayalım. Bu kadar güzel ve anlamlı bir cümle, öfkeyle ya da isteksiz bir şekilde söylendiğinde duygusunu kaybedecektir. "Seni seviyorum." deseniz bile, karşı tarafın gerçekten sevildiğini hissetmemesi muhtemeldir.
Aynı şekilde "Sana yardım etmemi ister misin?" cümlesini isteksizce söyleyen birinin gerçekten yardım etmek istediğine inanır mıyız? Belki de sadece ayıp olmasın diye sorduğunu düşünürüz. Ya da isteksizliğini fark ettiğimizde, ondan yardım istemek bile içimizden gelmez.
Tam da bu noktada biraz özeleştiri yapmalıyız. Eşinizle gerçekten hangi duyguyla iletişim kuruyorsunuz? Size aynı şekilde yaklaşsa nasıl hissederdiniz? Belki de bu açıdan bakmayı başarabilirsek, değişimi önce kendimizden başlatarak ilişkimize de aynı değişimi yansıtabiliriz.
İletişimde dikkat edilmesi gereken bir diğer kural da problemleri ertelemeden ve biriktirmeden konuşmaktır. Konuşulmayan problemler, daha büyük problemlerin ortaya çıkmasına sebep olur. İlk yaşandığında çözüme kavuşturmak daha kolayken, çoğu zaman kişiler aynı sorunu defalarca yaşamadan gündeme getirmiyor ve onunla ilgili çözüm üretmiyor. Bu problemleri konuşmaya karar verdiğinde ise çoktan tahammülü ve sabrı tükenmiş oluyor. Üstelik duygusal dolmuşluk yaşadığı için duygularını ifade ederken uçlara kayıyor ve çözüm üretmesi imkânsız hâle geliyor.
Problemleri fark etmemiş ve onlardan habersiz olan eş de bir anda ne yapacağını bilemediği bir pozisyonda kalıyor. Önemli kriz anları dışında, yani istisnai durumlar haricinde, hiçbir problemi ertelemeden eşinizle konuşmalısınız.
İstisnai durumlara örnek verecek olursak:
- Çocuğunuzun bu ay önemli bir sınavı olabilir,
- Sevdiğiniz biri yoğun bakıma alınmış olabilir,
- Bir cenazeniz varsa,
Bu gibi durumlarda kaosa sebep olmamak için bazı problemleri yakın zamanda konuşmak üzere rafa kaldırabilirsiniz.
Hayatın akışı içinde evlilik, iki yüreğin birbirine açılan kapısı gibidir. İletişim, bu kapıdan süzülen sıcak bir ışık, içtenlikle paylaşılan duyguların, korkuların ve umutların aynasıdır. Her kelime, her bakış, birlikte inşa ettiğimiz o sarsılmaz temelin bir tuğlasıdır.
Unutmayalım ki, sessizliğe bürünmek, duygularımızı savurmak değil; aksine, yüreğimizin derinliklerindeki gerçekliği dile getirmektir. Evliliğimizdeki her diyalog, tıpkı köklerimizi besleyen su gibi, bizi daha da büyütür, güçlendirir ve her zorluğu aşmamıza yardımcı olur. Gerçek sevgi ne mükemmellikte ne de eksiklikte aranır. O, dürüst iletişimin ve içsel cesaretin varlığında yeşeren umut dolu bir başlangıçtır.
Mart 2025, sayfa no: 16-17
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak