Sosyal hayatta insanlar topluluklar hâlinde ve birarada yaşamak zorundadır. Bireylerin hem maddî hem de mânevî anlamda ihtiyaçları bunu gerektirir.
Kişinin kendi tercihleri sonucu ya da yaşamın akışından kaynaklanan sebeplerden dolayı tek kişilik yalnız bir hayat sürdürmeye çalışması hem maddî hem mânevî yönden birtakım riskleri berâberinde getirebilmektedir. Bireyin yaşayacağı herhangi bir sağlık sorunu ya da içine düşebileceği ekonomik kriz ve bunun gibi birçok problem katlanarak etkilerini hissettirebilir ve yaşamını tehdit eder bir boyut kazanabilir. Bununla berâber kişinin maddî anlamda herhangi bir problemi olmasa, sağlığı ve ekonomik imkânları hayâtını tek başına idâme ettirebilecek seviyede olsa bile yalnız bir hayat kişide ruhsal bir boşluğu da berâberinde getirebilir. Sevinçlerini, hüzünlerini, mutluluklarını, acılarını paylaşabileceği, düşüncelerini ve duygularını aktarabileceği bir çevre oluşturamaz. İstikrarsız gelgit içinde sosyal çevreden uzak geçen her gün, labirentlerde kişiliğini kaybetmiş sağa sola savrulan sorunlu bireylere sebep olur. Çünkü insanları hayâta karşı en iyi motive eden olgu elinde bulunan maddî ve mânevî değerleri sevdikleriyle paylaşması ve bu hazzı berâber yaşayabilmesidir. Bu tür duygular kişiye sosyal bir çevreye âidiyet duygusu kazandırır. Hayâtına yaşama sevinci ve enerji getirir. Yalnızlık duygusunun sebep olacağı ruhsal çöküntünün önüne geçer.
Bireyin kendini toplumdan ve sosyal çevreden soyutlaması onu psikolojik anlamda depresyona, daha ileri seviyelerde ise intihara kadar sürükleyebilir. Tek başına sürdürülen bir hayâtın ilk etapta kendine olan özgüveni arttırdığı düşünülse de, elde edilen kazanımların toplumla paylaşılamaması belli bir seviyeden sonra bu kazanımların ve elindeki değerlerin anlamını yitirmesine sebep olur. Bu da insanın yaşam enerjisini tüketir. Mücâdele gücünü kaybetmesine sebep olur. Kişi hayâtın anlamını sorgulamaya başlar.
Bahsettiğimiz bu süreçler insanoğlunun yeryüzünde bugüne kadar hayâtı boyunca deneyimleyip tecrübe edegeldiği doğal bir öyküsünü oluşturmaktadır. Ancak yakın yüzyıl içerisinde bu dengelerin değiştiği ve bireylerin toplumlar içinde hattâ kendi yakın çevreleri ve âile çevresi içerisinde bile yalnızlaştığı gözlenmektedir.
- yüzyılda yaşanan iki büyük dünyâ savaşı, bununla berâber gelen soğuk savaş yılları ve dünyâdaki siyâsî kutuplaşmalar devletlerarasındaki rekabeti arttırdı. Sanâyi devrimini tâkip eden teknolojik devrimler dünyâ üzerinde yapısal değişikliklere ve tıp alanındaki gelişmelerle birlikte sağlık alanında toplumların sınıf atlamasına sebep oldu. Uzay teknolojisi ile yakalanan gelişmeler insanları farklı yaşam alanları aramaya kadar götürdü.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak