Ara

Eşim, Kapıda Karşılanmak İstiyor!..

Eşim, Kapıda Karşılanmak İstiyor!..

“Eşim işten eve geldiğinde; süslenmiş, giyinmiş-kuşanmış (takı takınmış), koku sürünmüş, son derece havalı ve güleryüzlü bir şekilde her zaman kapıyı benim açmamı, onu karşılayıp kendisine sevgi gösterisinde bulunmamı istiyor. Ben bu isteğe uymak istiyorum ama ev hâli; genellikle günlük işlerim bitmiyor. O geldiğinde iş kıyâfetimi değiştirmeye fırsat bulamamış olabiliyorum. O zaman işi büyüterek, biraz da naz ederek kinâyeli sözler söylüyor. Bâzen bu sözler çok sivri olup canımı yakıyor. Bana “Sen beni dinlemiyorsun... Eve geldiğimde; karşımda hayat arkadaşım, gönül sultânımı görmek istiyorum bir hizmetçiyi değil!.. Sen böyle yapmakla hakkım olanı yaşamamı engelliyorsun.” diyor. Hâlbuki ben ev işlerini yapacağım diye eşim için kendimi helâk ediyorum, o ise yaptığım işleri küçümsüyor, beni hizmetçiye benzetiyor. Dînen o mu haklı, ben mi haklıyım?” Sevgili Hanımlar, İslâm dîni Müslüman kadın ve erkeklerin evlenip yuva kurmalarına çok önem vermektedir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de “Size onlar sâyesinde veya onlarla huzur ve sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halketmesi O’nun kudretinin alâmetlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işâretler vardır” (er-Rûm 30/21) buyurmuştur. Hz. Muhammed (sav) de hadislerinde Müslümanları evlenmeye teşvik etmiştir. Bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuştur: “Ey gençler, sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin” (Buhârî, “Nikâh”, 3; Müslim, “Nikâh” 1). Başka bir hadîsinde de “Peygamberlerin dört sünneti vardır” demiş ve dördüncü olarak evlenmeyi saymıştır (Tirmizî, “Nikâh”, 1; Müsned, V, 421). Bu âyet ve hadislerden anlaşılmaktadır ki İslâm dîni kadın ve erkeğin birbirinden uzak durmasını değil meşrû bir nikâhla yâni sağlıklı ve temiz bir zeminde, birarada yaşamasını istemektedir. Çünkü kadın ve erkek birbiri için yaratılmıştır. Bu durum onlar için Allâh’ın bir lutfudur. Ayrıca evlilik, kocanın karısına verdiği “sağlam bir temînât”tır (en- Nisâ 4/21). Bu noktadan sonra iş, tarafların birbirleriyle güzel geçinerek hayatlarını sürdürmelerine kalmaktadır.

Yüce Allâh’ın insan vasfıyla kadına ve erkeğe verdiğine râzı olmak ve eşler arası dengeyi koruyarak Allâh’ın (cc) istediği şekilde hayat kurma gayretinde bulunmak her Müslümanın görevidir.

Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm, erkeklere kadınlarla iyi geçinmesini tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Kadınlarınızla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile… Olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur” (en-Nisâ 4/19). Kadınlara hitâben de Hz. Muhammed (sav) hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Dünyânın hepsi metâ, eşyâdır. Ve dünyânın en hayırlı varlığı ise sâlihâ (vazîfelerini tam olarak yapan doğru kadın)dır.” (İbn-i Mâce, I/596), “Kadınların en hayırlısı, kocası ona baktığı zaman mesrûr olur, bir şey söylediğinde emrini yerine getirir. Nâmusunda ve malında, kocasının hoşlanmayacağı bir harekette de bulunmaz.” (et-Tâc, II/283) İyi geçinmenin temelinde hakların gözetilmesi vardır. Kadının, kocasının kendisiyle meşgûl olmasını istemesi ne kadar hakkı ise; kocanın, karısının kendisi ile meşgûl olmasını istemesi de o kadar hakkıdır. Her iki taraf da bunu devamlı isterler çünkü buna fıtraten yâni yaratılıştan muhtaçtırlar. Bunun için karı-koca birbirlerine sevgi, saygı, nezâket, ülfet, ikrâm, ihsân, şefkat, merhamet gösterip birbirlerinin hatırlarını saymalıdırlar. Sözgelimi; kocanın karısından temiz, itinâlı ve şık giyinmesini, süslenip kadınlığını sergilemesini istemesi hakkı olurken, bu isteğine karısının itibâr etmesi görevidir. Buna binâen, kendisinin de karısı için giyimine itinâ gösterip temiz ve şık olması, ona iltifatlar etmesi, sevgisini dile getiren sözcükler söylemesi, eve gelirken küçük ama gönül alıcı hediyeler getirmesi de görevidir. Âile hayâtı yâni evlilik, insan olarak erkek ve kadının dünyâ hayâtının rahatı, huzûru ve saadeti için kurulur. Allah (cc) erkek ve kadını birbirleri için yaratırken birine verdiği özelliği öbürüne vermemekle onları birbirlerine muhtaç kılmıştır, ancak iki cins biraraya gelmekle birbirlerini tamamlar, bir bütünlük arz ederler. Karı- koca arasında farz olan yakınlıklara “istek” oldukça isteklere “icabet” yâni istekleri yerine getirmek “şart” olur. Eşlerin olabilecek gayrimeşrû dış meyillere kaymamaları için eşlerin arzu, istek, merak, coşku ve sevgilerini meşrû zeminde ve Allâh’ın hoş gördüğü şekilde, karşılıklı olarak tatmin etmeleri elzemdir. Kadın ev düzeninde temizliğe, çocukların bakımına, yemek hazırlanmasına, alışveriş yapılmasına nezâret etmekle kocasına yardımcı olurken işlerin dozunu kaçırmamalı, aşırı titizliğe düşüp, gerek bilerek, gerek bilmeyerek zamânını sâdece ev işlerine asla harcamamalıdır. Aksi takdirde kocasına karşı olan aslî vazîfelerini ihmâl duruma düşeceğinden eşi ile arası açılması muhtemeldir. Erkek için temiz bir ev ve güzel bir yemek dâimâ hoş gelir ancak o evde herşeye rağmen güleryüzlü, tatlı dilli, kadınlığını bir ışık gibi ortalığa saçan şık bir eş, son derece sâdık ve sırdaş bir arkadaş, yuvasına hâkim bir Hanımefendi olursa!.. O Hanımefendi, her gün eşini karşılama, işe uğurlamalarda, onunla oturup konuşmalarında asâletinin, güzelliğinin ve edebinin olgunluğunu göstererek eşini kendine bağlar. Gerekirse o dakîkalara kendini daha önceden hazırlar. Çünkü yorgun argın gelen eşi severek dinlendirmek, onu yuvasında saadetle doyurarak evine bağlamak ve kendi hizmetini, emeğini eşine hissettirmek, onunla berâber “gezmenin ve ibâdet etmenin” zevkine varmak her Müslüman Hanımefendisinin vecîbelerindendir. Aksi takdirde, tek başına tertemiz olan evin, güzel yapılmış sıcak yemeğin değeri kalmaz. Yuvayı her şeyiyle değerli kılan, eşin hanımlaştırılmış kadınlığıdır. Karı-koca ilişkilerinde ünsiyetin ve saadetin dâimâ artarak korunması için her hâlde, her durumda hüsn-i zan yâni iyi niyet şarttır. Eşler birbirlerine; ayıp aramadan, küsmeden, kötü sözler sarfetmeden, meziyetleri öne çıkararak, iltifatlarla isteklerini dile getirmelidir. Unutulmamalıdır ki mârifet iltifata tâbîdir, iltifatsız mârifet boştur. Evlilikte bu kural dâimâ geçerli olup altın kural durumundadır. Sonuç olarak; Yüce Allâh’ın insan vasfıyla kadına ve erkeğe verdiğine râzı olmak ve eşler arası dengeyi koruyarak Allâh’ın (cc) istediği şekilde hayat kurma gayretinde bulunmak her Müslümanın görevidir. Bütün Müslüman yuvalarının sevgi, nezâket, ülfet, ikram, ihsan, şefkat, merhamet, ünsiyet ve saadetle dolması ve Yüce Allâh’ın takdirine, lutfuna kavuşması temennisiyle…

Jale Şimşek (Kasım 2016) İlahiyatçı Yazar

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak