Ara

Esâret Kılıfı / Fatma Beyza Zortul - Semiha Marufoğlu

Esâret Kılıfı / Fatma Beyza Zortul - Semiha Marufoğlu

Asırlardır düşmanın elinde hazır bulunan, onların terzisinden kendi ölçülerine göre biçilmiş bir esâret kılıfı…

Hakīkat dāvâmızı kördüğüm gibi korumak üzere çıktığımız bu büyük dāvâ yolunda her defasında kutsallığı öne sürerek aslolandan sapmış kendini bilmezlerle târih boyunca mücâdele hâlindeydik ve bu mücâdele kıyâmete kadar sürecektir. Bizi asāletli ecdâdımızın gül kokan güzel ahlâkının (nebevî kokunun) bıraktığı izlerden tanıyan düşman görmüştür ki bizim ölçülerimiz onlara birkaç beden büyük gelmektedir ve -bir çocuğun yetişkin kıyâfetini giyip içerisinde kaybolması gibi- onların da tüm benlikleri bu büyüklük içerisinde kaybolmuştur. Bu en güzel sitâyişlere lâyık olan medeniyet öyle bir medeniyettir ki gittiği her yere, insana, insanlığa āit olanı ulaştıran dāvâsı hak, yolu hak, ölçüsü hak, öncüsü bütün insanlığın en güzel örneği, kılavuzların rehberlerin en güzeli Efendimiz (sav) olandır.

Her insanın ölçüsünün farklı olması gibi her medeniyetin de ölçüsü farklıdır. İnsanlar kendi medeniyetlerinin ölçüsüne yabancı, kutsalına yabancı, özüne yabancı, öncüsüne yabancı olursa ölçüsüzlüğü ölçü edinenlerin kendisine biçtiğini taşımanın ruhsuz, sahte, yalancı gurûrunu kendilerince yaşayacaklardır. Halbuki bu medeniyet rûhu olan, rûhunu öncüsünden alan, gücünün ulaştığı her bir bucağın taşında toprağında dahi bu rûhu aksettirendir. Kişi ölçüsünden râzı olmayıp belki de onu taşıyamayıp farklı terzi arayışında olunca kendini başka bir medeniyetin terzisinde belki de tuzağında kendisine biçileni giyerken bulmaktadır.

Dönüp kendimize baktığımızda biz hangi medeniyetin ölçülerine göre düşünüp hareket ediyoruz? Ne demişti Peygamberimiz: “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa o da onlardandır!”

Düşünelim ki üzerimizde bedenimize uygun olmayan ve oldukça kalitesiz bir kumaşa sāhip, tarzımızı yansıtmayan, hareket kabiliyetimizi kısıtlayan, nefesimizi kesen, uzuvlarımızı yavaş yavaş uyuşturan, odağımızı dağıtan, kalp ritmimizi bozan bir kıyâfet var. Bu tasvîr ettiğimiz durum yüzyıllardır içine hapsedilmeye çalışıldığımız kıyâfetin ve üzerimize yapışıp kalan kılıfın tâ kendisidir. Sûretten başlayan çözülme sîrete inkılâb edip asıl olana bizi yabancı kılmıştır. Adım adım özden uzaklaştırıp -ölçüsünü, mukaddesini canı pahasına müdâfaa ve muhâfaza eden ecdâdımızın maddî ve mānevî mîrâsı karşısında- bizi garip, āciz, mahcup bir vaziyete mecbur kılmıştır.

İçerisine denizi ve göğü sıkıştıran bir manzara resminin yapbozunu yaptığımızı düşünelim. Aynı tonda renklerin ve kavislerin olması bitirmemizi hayli zorlayacaktır. Göğü tamamlayacak parçayı ararken boşluklarına uyan birden fazla parça görürüz. Birini alıp yerleştirdiğimizde etrâfındaki parçalarla uyum sağladığını gözlesek de asıl parça elimize ulaştığında anlarız ki denize āit olanı göğe cebren uydurmaya çalışmışızdır. Esas olan parçanın uygunluğu bize diğer parçanın küçük de olsa kenarlarında boşluk bıraktırdığını, oraya āit olmadığını fark ettirir. Aynı bu misâldeki gibi, kılıflarımız bize dışarıdan uygun görünse bile, bize āit olanı görebilen gözler ve yürekler bizdeki boşluğu alenen görmektedirler.

Suya hasret çorak bir arâzinin suyu beklemesi, ölmüş arzın bahârı gelmesi gibi beklemekteydi her bir bucak seni.. Sen ki İslâmiyet ile var olan, yoğrulan, doğrulan, canlanan, can veren ölçüsü de terzisi de mukaddes olan bir medeniyetsin. Bırak seni ölçüp biçmeye, sana şekil vermeye çalışanları ve çıkart şu seni sana yabancı kılan, kudretini gölgeleyen, dışı sahte mücevherlerle süslü, içerisinde her bir yanının kangren olduğu kıyâfeti! Nitekim sen murassa’ libaslara lâyık olansın. Sen bilmediğin mahpeslerde mahpus olan değil, sen tutsak köle olan değil köleye ses olan, ses verensin. Üzerindeki kılıflardan kurtul ki yeniden dolaşsın özgürce şu aziz kanın damarlarında. Dolaştıkça çözülsün şu uyuşmuş uzuvlarımız, bulsun kalbimiz ritmini, artık kalkabilelim ayağa! Ayağa kalkalım ki kudretinle arşı titretebildiğini görsün şu düşman sürüsü.. Unutma, senin sen olmanı bekliyor her bir bucak. Unutma!

Ey Rabbimiz, köklerimizi şereflendirdiğin nebevî koku özümüzden hiç gitmesin, rûhumuzda başka kokular barınamasın. ÂMÎN!

Hamdolsun Ālemlerin Rabbi Olan Allâh’a..

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak