Ara

Erkekler Bunu Biliyor mu?

  Erkekler Bunu Biliyor mu? Ferhat Aslan[1]   Aile sistemi, ilâhî bir tasarımın ürünüdür. Sonradan bir beşer eli ile ihdas edilen bir kurum değildir. Dolayısı ile evlilik insan fıtratının bir parçası, ilâhî tasarrufun bir mührüdür. Aile sistemini ihlal veya ihmal etmek, fıtratı değiştirmekle uğraşmak demektir. Bunun da en büyük zararı topluma ve insanlığa olur. İlâhî bir tasarruf olan aile sistemi, yine ilâhî bir tasarımla donatılmış olan iki ayrı fıtrat üzerine binâ edilmiştir; bunlar kadın ve erkektir. Kadın fıtratı ile erkek fıtratı korunmalı ve olduğu gibi kabul edilmelidir. Fıtrat değişimi aile kurumuna zarar vermektedir. Rahat bal almak adına arıların iğnesini söküp atarsak, hem arıdan hem de baldan mahrum bırakırız insanlığı. Amaç fıtratı değiştirmek değil, fıtrata uyum sağlamaktır. Fıtrat bizi takip etmeyecek, biz fıtratı takip edeceğiz. Bu gün sık sık yaşanan aile içi sorunların altına inerseniz, eşlerin birbirlerini değiştirmek adına attıkları anlamsız adımlar olduğunu göreceksiniz. İmtihâna giren öğrencinin soru seçmek veya beğenmemek gibi bir hakkı olamaz. Soruyu başkası sorar. Aksi takdirde imtihân maslahatı kalmaz. Eşler birbirlerine sorulan ilâhî sorulardır. Nikâh ile birlikte soru sorulmuş sayılmakta ve imtihân süresi başlamış olmaktadır. Nikâhtan sonra, bahaneler göstermek sûreti ile ben böyle bir eş istemiyorum, bana uyumlu değil demek, soruyu beğenmemek ve sınavdan kaçmak demektir. O yüzden büyüklerimiz, nikâha atılan imzayı, bir komutanın, savaşmaya hazır olan bir orduya, savaş veya ateş et emrini vermesine benzetmişlerdir. Bu emirden sonra, geri dönüş düşünülemez. Yok, olmadı, şöyle yapsaydık veya düşman şuraya gelse idi daha iyi olurdu, deme şansımız olamaz. Yapılması gereken tek şey, savaş emrinden sonra, mevcut durumu daha iyiye götürmek ve savaşı kazanmak için taktikler geliştirmektir. Düşünsenize, savaşı başlatmış olan komutan, bir kenara oturmuş, verdiği emrin yanlışlığını veya zamansızlığını düşünmekte ve bu savaştan nasıl kaçacağını hesaplamaktadır. İşte asıl mağlubiyet budur. Evlenecek olan çiftler evlilik öncesinde, sebeplere müracaat etmek, adayları araştırmak soruşturmak adına her adımı atabilirler. Gözlerini dört değil, isterse dört yüz açsınlar. Bunda hiç bir sakınca yoktur. Ancak nikâh olduktan sonra, araştırma soruşturma, vay şusu varmış busu varmış, ben böyle birini beklemiyordum, fark edememişim, başımıza belâ almışız diyerek ağlayıp sızlanma dönemi kapanmıştır. Artık kader sorusunu sormuştur ki, biz ona “Kaza” diyoruz inancımız mucibince. Zira kaderde olmayan şey kaza olmaz. Bu aşamadan sonra, yapılması gereken tek şey, soruyu doğru anlamaya ve doğru cevaplamaya çalışmaktır ki, buna da “kazârâ rızâ” diyoruz. Peki, bir erkek olarak eşimizi nasıl tanıyacağız ve kriterler nelerdir? İslâm geleneğinde kadın fıtratı dört kategoride ele alınmaktadır. Bunlar; Hatice modeli, Fatıma modeli, Ayşe Modeli, Asiye modelidir. Hatice modelindeki kadınlar kültürlü, lider ruhlu, olgun, deneyim sahibi, çocuk büyüten ve buna rağmen eşine kendisini adayan fedakâr, idealist bir eş. Fatıma modeli ev hanımı, çocuklarının annesi, evine eşine hizmet eden, yoksulluk ve imkânsızlıklara katlanan vefalı bir ev hanımı. Ayşe modeli ise İlim ehli, eşine karşı rahat konuşan, duygularını ifâde etmekten çekinmeyen, ilmi ile çevresine faydalı olmaya çalışan cesur ve sadıka bir eş. Asiye modeli, Firavun’un kucağında Musa’yı büyütmek pahasına her çileye göğüs geren, dünyevî arzularını idealine feda eden, sabır ve fedakârlık örneği çilekeş bir eş. Evlenecek olan kişi hangi modeli aradığını bilerek bu yola çıkmalıdır. Anadolu erkekleri olarak bizim istediğimiz kadın modeli genelde Fatıma ve Asiye modelidir. Evinde otursun, çocuklarını büyütsün, fazla sesi çıkmasın, gölgemizde kalsın ve olumsuzluklara da sabretsin. İşte sıkıntılar da buradan ortaya çıkmaya başlar. Zîrâ mevcut olan eşimin fıtratı hayalimdeki modele uymayabiliyor. Demiri altın yapmaya veya altını bakıra çevirmeye çalışmak gibi bir çıkmazın içine gireriz böyle bir durumda. Hedefi Asiye veya Fatıma modeli bir kadın ile evlenmek olan kişi, üniversite mezunu biri ile evlendiği zaman hedef sapması yaşayacaktır. Zira ilim ehli ve çalışma hedefi olan bir kadın onun dediği kriterlere uyum sağlayamaz. Böyle biri daha çok Ayşe modeline yakındır. Hem ilim ehli biri olsun, hem çalışıp para kazansın hem evinde diz çöküp çocuklarını büyütüp ev işlerini yapsın, hem de fazla sesi çıkmasın ve çok önde görünmesin şeklindeki bir beklenti gerçekçi değildir. Bu, bütün kadın modellerini bir tek kişide aramak demektir. Böyle bir kadın ev işlerini ister istemez aksatacaktır. Çocuk eğitiminde sorunlar yaşanacaktır. İlim ehli olduğu için yeri geldiğinde sözünü esirgemeden konuşacaktır ve gerçeği söyleyecektir. Parası olduğu için, her seferinde sana el açan bir olmayacaktır. Bütün bunlara hazırlıklı olarak evlenmek gerekmektedir. Evlilik öncesi yaptığımız araştırmalara rağmen farklı bir model ile karşılaşabiliriz. Fatıma modeline benziyordu ama Ayşe modeli bir fıtrat çıkabilir karşınıza. Yapmanız gereken şey, onu Fatıma modeline zorlamak değil, Ayşe modeli olarak kabul edip, ona göre davranmaktır. Aksi takdirde bir ömür boyu kavga eder ve ikiniz de huzur yüzü göremezsiniz. Zirâ yapılan şey fıtrat değiştirme çabasıdır. Fıtratı değiştirmeye çalışmak ise sadece kişiyi yorar ve pes ettirir. Altmış yetmiş yaşına gelmiş, her biri muhatabını istediği kıvama sokmak için verdiği kavgalar sonucu yorgun düşen ve pes eden yüzlerce eş örneğini bu topraklar üzerinde görmek mümkündür. Aynı sofrada oturdukları halde iki kelam etmeyen, aynı tarafa dahi bakmayan, somurtan ve asık yüzlerle iletişim kuran eşler bu acı tablonun talihsiz örnekleridir ne yazık ki… FITRAT UYUM İSTER. Uyumun birinci adımı ise, muhatabı doğru tanımaktan geçer. Tahrip etmekten değil. Tahrip edilmiş bir fıtrat ne size, ne çocuklarına ve ne de kendisine faydası olmaz. Eşimizin fıtratını değiştirmek adına tükettiğimiz enerjinin onda birini onu anlamada kullansak, sorunları çözmenin ne kadar da kolay olduğunu bizzat tatmanın heyecanını durmadan herkese anlatırdık. Suyun fıtratına uygun davranırsanız, su size hizmetçi olur, sırtında sizi ve gemilerinizi taşır, aksi takdirde sizi boğar ve en büyük düşmanınız olur. Suyun fıtratını bilen, onun dilini öğrenir. Suyun dili ise, “yüzme” dir. Yüzmeyi bilene su rahmettir. Bilmeyene ise zahmettir. Suyu değiştirmek adına atılan adımlar bir sonuç vermez. Zira su boğar. Yapılması gereken şey suyun fıtratını değiştirmek değil, dilini öğrenip ona uyum sağlamaktır. Boğulma olaylarında suyu suçlayan olmamıştır. Yüzme bilse idi boğulmazdı diye hep sızlanılır. Evimizi boğucu bir atmosfere dönüştürmek istemiyorsak, eşimizin dilini öğrenmek zorundayız. Eşimizin fıtratını, daha doğrusu dilini biliyor muyuz? Eşinizin dilini biliyorsanız, size huzur ve sevgi kaynağı olur. Değiştirmeye kalkışırsanız, başınıza en büyük derdi açmış olursunuz. Bu arada erkek modelini merak etmiş olabilirsiniz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali modelleridir. Efendimiz hiç birini diğerine benzetmeden her birini olduğu gibi kabul ederek onlarla uyum içinde olmuş, huzur ve adalet kaynağı liderler yetiştirmiştir. Eşimizi olduğu gibi kabul edenlerden miyiz, onu kendimize uydurmak için zorlayanlardan mıyız? Sorusunu bu yazıdan sonra kendinize sormanızı öneririm. Bu arada ben de kendime sorayım geç kalmadan. Huzurla kalın efendim.     [1] Evlilik ve Aile Danışmanı- Psikoterapist

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak