Ara

En Sağlam Dalımız Âile

En Sağlam Dalımız Âile

İnsan ömrünün vâdesini Allah’tan başka kimse bilemez. Ömür bir çizgidir. Uzun, kısa, düz, engebeli bir minvâlde akıp giden hayâtın içinde insana düşen; dosdoğru yaşamak, ardında ahlâklı ve erdemli bir iz bırakmaktır. İnsanın ömr ü hayâtında yaptığı iş, meşgûl olduğu uğraşlar çok da önemli değil. Ne yaparsa yapsın konu dönüp dolaşıp ahlâkî değerlere geliyor. İşini güzel yapardı, hakka hukûka riāyet ederdi dedirterek işini yapmak insanın yaşarken kazanacağı en güzel pâyelerdendir. Bunun için de hassas dengelere dikkat etmek gerekiyor.

Hassas dengeleri gözetmek. Bu ince ayarı hayâtın birçok alanında uygulamak gerek. Özellikle eğitim-öğretim gibi insanı inşâ eden önemli bir süreçte yapılması gereken ne varsa en hassas noktalara kadar düşünülmesi ve doğru kararlar verilmesi gerekir. 

Eğitim dediğimiz süreç, bütün zaman mevhumlarından âzâdedir. İnsanın bütün ömrü eğitimle iç içe geçiyor desek yeridir. İnsanın rûhen şekillenmesinin en önemli aşaması eğitimle geçen dönemlerinde gerçekleşir. Okul-âile-sosyal çevre gibi etkenler insanın eğitiminde en önemli aktörlerdir. Bunlardan birinin eksik olması, zayıflaması alınacak eğitimin de o derece aksamasına yol açmakta.

Hayâta atılmak denen sürece gelmeden önce eğitim ortamında kazanılan değerler okul ve ev arasında dengeli kurulan bir terâzi gibi olmalıdır. İki taraf birbirini desteklerse, çelişkileri ortadan kaldırırsa erdemli denen bir hayâtı da kişi kuşanmış olur.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın son zamanlardaki tek gündemi Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin temelinde akademik başarıdan daha baskın olarak ahlâkî değerler var. Çocuklara matematiği, feni, sosyali öğretebiliriz, asıl mesele onları akademik başarıyı elde etmiş ahlâklı insanlar olarak yetiştirmektir.

Bu mesele elbette gündemimize yeni girmiş değil. Kendi değerlerimizden uzaklaşmaya başladığımız dönemlerden bu yana her zaman konuşulan ve çâreler aranan bir sorunlar yumağı zaman geçtikçe büyümeye devâm ediyor.

Âile toplumun temelini oluşturur. Bir çocuğun âilede alamadığı değerleri hiçbir kurum veremez. İyilik güzellik, ahlâk denen temelleri çocuk ilk olarak âileden alır. Bundan sonraki hayâtı bu temelin üzerine inşâ edilir. 

Millî Eğitim müfredâtında ne olmalı ne olmamalı diye her zaman konuşulur, tartışılır. Bu da elbette yeni bir mesele değil. Çocuklara daha iyi nasıl eğitim verebiliriz üzerinde sık sık durulur. Yapılması ve olması gerekenleri anlatmak, bu konu ile ilgili eserleri öğrencilerle buluşturmak atılacak ilk adımlar olarak sayılabilir. Bu tür eserlerin en önemlilerinden biri, Cemal Kutay’ın Pembe Mendil adlı kitabıdır. 

Mahalle, sokak, âile ve âilenin içinde yaşayan her birey çok değerlidir. Pembe Mendil’de Cemal Kutay, Osmanlı döneminden örneklerle mahallenin huzûrunu, sokağın insana güven veren serinliğini ve özellikle âile hayâtını anlatıyor. Âile her şeyin başladığı yerdir. Hayâta atılmak için ilk adımların atıldığı yer olan âile ortamımız, eğitimin de ilk basamağını sunar bizlere. 

“Osmanlı İmparatorluğumuzda mahalle, ahlâk ve irfânı yeterli, fazîlet ve meziyetlerine güvenilen seçkin insanların elinde idi.” diyerek Cemal Kutay mahallede yaşayan kişilerin değerlerinden bahsediyor. Bu insanlar arasında yetişen gençlerin de bir terbiye aldığını ve bu terbiyeyle büyüdüklerini örneklerle anlatıyor. 

Tanzîmat’la birlikte çözülmeye başlayan yaşamlardan toplumun her kesimi de payını almıştı. Çözüle çözüle bir neslin nasıl çıktığı her yolda yarıda kaldığını anlatan Cemal Kutay, temelini yitirmek olarak anlatıyor bu kayboluşu. 

Dürdâne Hanım’ın pembe mendili bir sembol olarak yer alıyor kitapta. Kaybettiğimiz her değer, bizi biraz daha biz olmaktan uzaklaştırmakta. Dürdâne Hanım, içinde yer eden bütün değerleri bir pembe mendile sarıp sarmalamıştır ādetâ. Bir pembe mendil gibi dâimâ içimizde taşıyacağımız değerlerimiz olmalı. Bu değerlerimizi hatırladıkça, hayâtımızda tutmaya çalıştıkça kendimize āit değerlerle yaşamaya devâm edebiliriz. 

Cemal Kutay, özellikle Osmanlı döneminden sonra başlayan süreçte önce mahallenin, ardından da âilenin bizden koparılışını târihî süreç içinde anlatıyor. Batıya açılış, kendi değerlerini bertarâf ederek yabancı değerlerle yaşamaya başlama hızlı bir kopuşu da berâberinde getirdi. Özellikle Tanzîmat dönemi bu kopuş için bir mîlat sayılabilir. Toplumun her kesimi bu etkiden kendisini koruyamazken mahalle ve âile gibi kapalı gruplar da zamanla bir değişimin içine girdi. “Tanzîmatla yıktık bu temeli ve yerine köksüz, ruhsuz, tercüme belediyeyi koyduk, o da, büyük merkezlerin birer resmî dâiresi olarak.” diyerek açıklıyor bu değişimi Cemal Kutay. Küçük topluluklardan büyük kalabalıklara karışmak da bir karmaşayı yaşamamamıza sebep oldu. 

“En sağlam dalımız” olarak görüyor âileyi Cemal Kutay. Türk-İslâm âile yapısının dünyâda örnek âilelerden olduğunu, bu yapının bozulmaya başlaması ile birlikte toplumun da büyük bir yabancılaşmanın içine girdiğini ifâde ediyor. Bunun da bilinçli yapıldığını batılı bir bilim adamının sözüne dayandırıyor: Türk milletinin âile nizâmını elinden alırsanız geriye pek bir şey kalmaz.”

Pembe mendilin temsil ettiği değerlerimizi bir bir yitirirken buna “karşı çıkanlar, feryât edenler, îkâz edenler olmadı mı?” diye sorup cevâbı da kendi veriyor. “Elbette oldu. Bu yüce milletin eli kalem tutanları arasında yüreklilere her zaman rastlanmıştır, çok şükür.” Cevâbı, Mehmet Âkif’tir. Bozulan toplum ve âile yapısıyla ilgili Mehmet Âkif’in şiirinden ve hayâtından örnekler veriyor. 

Âilenin okul üzerindeki etkisini ele alıyor Cemal Kutay. Hangisi eğitimde daha etkilidir gibi bir yaklaşımda Kutay’ın tavrı net: “Âile mi, okul mu? İkisi berâber. İkisi el ele, gönül gönüle vererek.” Başka yerde kaynak aramaya gerek yok. Âile eğitimin merkezinde olacak. Âile çocuğa ilk terbiyeyi verecek ve okulda da bu terbiyenin üzerine yeni davranış biçimleri eklenecek.

Pembe Mendil, bir toplumun hâfızası gibi aramızda duruyor. Önemli olan onun varlığını ihmâl etmeden, önemini göz ardı etmeyerek şehir, mahalle, sokak, ev gibi yaşam alanlarımızı kendi değerlerimizle bezemek. Cemal Kutay’ın sözleriyle söyleyecek olursak: “Pembe Mendil, biricik varlığımız, cennet hayâtımız, ana ocağımızın kaynayan çorbası, tüten bacasıdır.”

Kasım 2024, sayfa no: 26-27

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Mustafa Uçurum Tokat doğumlu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Adapazarı’nda; üniversiteyi Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Arkadaşlarıyla Martı dergisini ve Yitik Düşler Edebiyat dergisini, daha sonra Tokat merkezli Polemik dergisini çıkarttı. Şiir ve yazıları; Dergâh, Yediiklim, Hece, Hece Öykü, Yolcu, Türk Dili, Karabatak, Türk Edebiyatı, Aşkar, Sabit Fikir, Ayasofya, Cins, Nihayet, Muhit, Yitiksöz gibi dergilerde yayımlandı. Şairin Aynası kitabı ile TYB 2018 deneme ödülünü aldı. TÜRDEB tarafından 2020 yılı Dergi Dostu Yazar Ödülü’nü aldı. TYB Tokat Şube Temsilcisi. www.mustafaucurum.com adresinde dergiler ve kitaplar hakkında yazılar yazıyor. Evli ve iki çocuk babası olan Uçurum, Tokat’ta öğretmenlik yapıyor. Kitapları: Tenhalayın Kalbimi (Şiir), Esmerliğime Bakma (Öykü), Fedakâr Dost (Hikâye), Çocuklar Çocukluğunu Bilsin (Şiir), Irmaklarla Büyüyen Çocuk (Hikâye), Konuştukça Memleket (Şiir), Deneme Çekimi (Deneme), Kalbime Takılan Uçurtma (Hikâye), Şairin Aynası (Deneme), Şehirde Yeni Bir Rüzgâr (Deneme), Dünya Telaşı (Şiir) Uçurumda Bir Gömü ( Öykü), Boyumu Aşan Ömür – (Şiir), Eve Dönen Masallar ( Masal) - Yüzümün Haritası ( Deneme)
Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak