Ara

Emânete Ehil Olma Yolculuğu: Branşlaşma

Emânete Ehil Olma Yolculuğu: Branşlaşma

Emânete Ehil Olma Yolculuğu: Branşlaşma
Muhammed Emin

İnsanın dünyâ yolculuğunu anne karnında başlatan Mevlâmız (cc) ona değişik özellikler, kâbiliyetler bahşetmiştir. Adım adım anne karnında büyüyüp bu âleme beden olarak hazırlanan insan, bu yolculuğunun sonunda dünyâya geldiğinde farklı özellikleriyle diğer insanlardan ayrılır. Kimisi göz renginin mavi, yeşil, elâ, kahverengi oluşuyla diğer insanlardan farklılık arz ederken kimisi de vücut renginin farklılığıyla belirginleşir. Bâzıları vücûdunun güçlü veya zayıf olmasıyla ayırt edilirken bâzıları da uzun ya da kısa olmalarıyla tanınır. İnsanları ilk bakışta dikkati çeken, görünen vücûduyla farklı şekillerde yaratan Allâh’ımız, onları görünmeyen gizli özellikleriyle de birbirinden ayırt edilecek şekilde farklı yaratmıştır. Bu mânâda Peygamber Efendimiz’in (sav) buyurdukları gibi “İnsanlar mâdenler gibidir.”1

İşte bu mâdenleri doğru şekilde işleyip doğru yerde kullanmak başarının en önemli sebeplerindendir. Çünkü kişi kendi kâbiliyeti olan alanda çalışırken yatağını bulmuş su gibidir. Bu yatak hem suyu yokuşa sürmek sûretiyle zorlamayarak enerjisini ve gayretini köreltmez hem de durgunluğun âfeti olan paslanmaktan korur.

Her işte Sünnetullâh’a uygun işlerle ümmetine yol gösteren Rasûl-i Zîşân Efendimiz emânete ehil olma yolcuğunda da ümmetine başarının yollarını göstermiştir. Nitekim “Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye soran kişiye: “Emânet zâyi edildiği zaman kıyâmeti bekle” buyurmuş, aynı şahsın emânetin nasıl zâyi olacağını sorması üzerine de, İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman” demiştir.2 Emânet ehil olmayana verildiği zaman işler çığırından çıkar, düzen bozulur ve kaosa doğru bir gidiş başlar.

Kurulan İslâm Devleti’nde başarının en önemli sebeplerinden birisini emâneti ehline vermek olarak gören Peygamberimiz (sav) görevleri lâyık olanlara vererek bize de en güzel şekilde örnek olmuştur.

Ebû Zerr (ra) bir defasında Resûlullah’tan bir memuriyet istemişti. Peygamberimiz ona idârecilik için zayıf olduğunu söyleyerek: “İdâreciliğin yükü ağırdır. Bu işin hakkını vermek lâzımdır. Eğer dikkat edilmezse, kıyâmet gününde mahcûb olunur.” buyurdu. Bunun üzerine Ebû Zerr hemen isteğinden vazgeçti.3

Bir defasında da Resûlullah ona şöyle demişti: “Senin hizmetin, emîrlerin hizmetinden az değildir. Onların kılıç kullanarak yapacağı hizmeti sen kafa ve fikrinle yaparsın.”4

Ehliyet ve liyâkate dikkat çeken bu uygulamasıyla branşlaşmaya, uzmanlaşmaya giden yolu açan Rasûl-i Ekrem (sav), ashâbını kâbiliyetlerine göre vazîfelendirerek onların uzmanlaşmalarına katkı sağlamıştır.

Bu konuyla ilgili en önemli örneklerden biri Ashâb-ı Suffe’dir. Ashâb-ı Suffe’de Kur’ân-ı Kerîm öğrenen ve ezberleyenlere “Kurra” adı veriliyordu. Suffeye bu yönü ile de “Dâru’l-Kurra” deniyordu. On sene içinde pek çok sahabe burada eğitim gördü. Bâzen Peygamberimizi dinleyen ve ondan ders alan sahabelerin sayısının 300’ü bulduğu rivâyet edilmektedir.

Peygamberimiz (sav) bu sahabeleri kâbiliyetlerine göre çeşitli sahalara yönlendirirdi. Bir kısmını Kur’ân hâfızlığına teşvîk ederken, bir kısmını ibâdete, zühde yönlendirir; bir kısmını da Hadis, Tefsir ve Fıkıh gibi çeşitli ilim dallarına teşvîk ederdi. Böylece Ebu Hureyre (ra) gibi Hadis konusunda uzman olan ve kaynak teşkîl edenler olduğu gibi; Abdullah İbn-i Abbas (ra) gibi Tefsir sahasında, Ebu Musa el-Eş’âri (ra) gibi Kur’ân-ı Kerîm öğretiminde ve Abdullah b. Ömer (ra) gibi Fıkıh ve ahkâmda otorite olan sahabelerin tamâmı da “Ashab-ı Suffe”de eğitim gören sahabelerdir.

Peygamberimiz’in (sav) bu alandaki bir başka uygulaması ise yabancı dilde uzmanlaşmayı teşvîk etmesidir.

O’nun (sav), Medîne döneminin ilk yıllarında kâtip olarak Yahudilerden yazı bilen kişileri kullandığı, sonra da Zeyd b. Sâbit’e yahudi yazısını öğrenmesini emrettiği ve “Mektuplarım husûsunda yahudilere güvenim yok”5 dediği rivâyet edilmiştir.

Peygamberimiz (sav) mescidin inşâsı sırasında Kays b. Talk’ın çamur yapma ve karıştırmadaki ustalığını görünce, arkadaşlarına bu işi Kays’ın gözetim ve yönetiminde yapmalarını söylemiştir.6 Bu tavrıyla o, uzmanlık alanına değer verdiğini ve bunun hem iletişimi anlamlı kıldığını hem de sosyal ilişkilerde verimliliği artırdığını göstermiştir. Yine askerî başarıları ile ünlü askerî bir dehâ olan Halid b. Velid’e (ra) Allâh’ın kılıcı anlamında “Seyfullah” demiş, onun yeteneğini, başarısını ve uzmanlık alanını, branşını takdîr ve teşvîk etmiştir.7

Hazîne anlamına gelen GENÇ kelimesinin mânâsına uygun olarak; kişinin sâhip olduğu mâdenin branşlaşmayla en güzel şekilde ortaya çıkarılacağı ve işleneceği zaman diliminin gençlik çağı olduğunu söylebiliriz. Asr-ı Saâdet’te bu konuda da en güzel örnekleri bulmak mümkündür. Henüz onsekiz yaşında olan Usâme b. Zeyd’i (ra) ordunun komutanı yaparak, genç yaşta Muaz b. Cebel’i (ra) Yemen’e vâli atayarak onların ehliyet ve liyâkat esasları içinde içlerindeki mâdenleri uzmanlaşma yoluyla ortaya çıkarmalarına fırsat vermiştir.

Branşlaşma konusundaki en önemli noktalardan birisi, uzmanlaşmanın sonucunun ne olacağıdır. Uzmanlaşma alanı olarak genel anlamda geçici heves ve beğenileri hedef alan, bu dünyâ hayâtı bittiğinde pişmanlık sebebi olacak bir alan seçilirse o sâdece oyun ve eğlenceden8 ibâret kalır. Ve sonu gelmeyen kederlere kapı aralar. Fakat uzmanlaşılacak alan Allah katında tek geçerli din olan İslâm’ı9, Peygamberimiz’in Allah katından getirdiği düzeni yeryüzüne hâkim kılma niyetiyle seçilirse ebedî kurtuluşa vesîle olur.

Popüler kültürün âile bağlarımızı, akrabâlık ilişkilerimizi, arkadaşlıklarımızı, beslendiğimiz bütün kaynakları kurutmaya, tüm gücüyle bizi Rabbimiz’den, yol göstericimiz olan Peygamber Efendimiz’den ve Vâris-i Enbiyâ olan Allah Dostları’ndan uzaklaştırmaya çalıştığı şu dönemde kurtuluş için yapılacak en önemli vazîfelerden biri göreve ehil hâle gelmektir.

Çalışma ve çabalarının10, seciye ve karakterlerinin birbirinden farklı olmasıyla11 diğerlerinden ayırt edilen insanların ve özellikle gençlerin yapılacak işe, verilecek görevlere ehil hâle gelmeleri ancak branşlaşmayla, uzmanlaşmayla mümkündür.

Dipnotlar
1 Buhârî, Enbiyâ 8, 14, 19, Menâkıb 1, 25, Tefsir, Yûsuf 1; Müslim, Fezâil 168, (2378); Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 257, 260, 391
2 Buhârî, 3/İlim, 2, (I, 21)
3 Müslim, İmâre: 16
4 Asr-ı Saâdet, 3: 194
5 Ebû Dâvud, 24/İlim, 2 (IV, 60)
6 Kettânî, Terârib, c. 2, s. 307
7 Buhârî, 62/Fedâilü’l-Ashab, 25 (VI, 318)
8 Hadîd, 20.
9 Âl-i İmran, 19.
10 Leyl, 4.
11 İsra, 84.

Haziran 2019, sayfa no: 52-53

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak