Ara

Elmalılı Vȃhib-i Ümmȋ’nin Dȋvȃn’ında Müslümanın Dünyâ İle İmtihanı

Elmalılı Vȃhib-i Ümmȋ’nin Dȋvȃn’ında  Müslümanın Dünyâ İle İmtihanı

Dünyâ imtihan yurdudur. Dünyâ nimetlerinin her biri insanoğlunun kullanımına sunulmuştur. Yeryüzünün halîfesi olarak görevlendirilen insanoğlu dünyâ nimetlerini yerli yerinde kullanmak üzere bu dünyâda imtihâna tâbi tutulmuştur. Bu çerçevede Müslüman dünyâ nimetlerinin kendisine emânet edildiğini bilir. Müslüman dünyâya yaklaşımı sömürmek için değil îmar maksadıyla olur. Dünyânın süsü ve saltanatı Müslümanı ne dâvâsından ne de varoluş gerçeğinden alıkoyar. İnsan bu dünyâda ya varlıkla ya da yoklukla imtihân edilir. Müslümanın ne varlığa sevinmesi ne de yokluktan yakınması istenir. Dünyâ hayâtına Hak nazarıyla bakan Müslüman dünyâlık heves ve tutkuların peşine düşmez. Dünyevȋ ihtiraslar, seküler yaklaşımlar ve materyalist tutumlar toplumları kasıp kavurmakta, çıkar ilişkilerini körüklemekte, benlik duygusunu körüklemektedir. Bu gerçeğin farkında olan Elmalılı Vȃhib-i Ümmȋ dünyâya karşı aldanmamamız gerektiğini öngörmekte; dünyânın beka yurdu olmadığını, kahrının ne denli çok olduğunu şu şekilde dile getirmektedir: Lutfu yokdur kahrı çokdur bî-vefâ dünyâdır ol Ârif-i bi’llâh olan bakmaz dönüp yalana hiç1 Müslümanın gönlü ancak Hakk’ta karar kılar. Müslüman yeryüzünü Hakk’ın nimetler sofrası olarak görür. Ontolojik olarak kȃinat sünnetullâhın şaşmaz ölçülerini yansıtmaktadır. Müslümanın dünyâyı yok sayması mümkün değildir. Dünyânın îmârını, ihyâsını, intizâmını ve âhengini sağlamakla görevlendirilen Müslümanın dünyâdan kopması, dünyânın gidişâtını kendi hâline terk etmesi, dünyâdan kaçması mümkün değildir. el-Arz olarak dünyâ gezegeni Allâh’ın ȃyetleriyle doludur, yeryüzünde ve gökyüzünde Allâh’ın işâretleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu sebeple Allah Kur’ȃn’da, yeryüzünde dolaşmamızı, Allâh’ın ȃyetlerini yakından görmemizi, ibret almamızı istemektedir. Kur’ân’da oyun ve eğlence yurdu olarak kötülenen dünyâ hayâtı fizikȋ değil ahlȃkȋ ve psikolojik boyuttur. Dünyâ uzaklık demektir. Bizi Allah’tan alıkoyan her şey dünyâdır. Bizi Allah’tan uzaklaştıran zaaflarımızın adıdır. Fizikî varlığıyla Allâh’ın nimetler sofrası olarak gördüğümüz ve gereğince faydalanmaya çalıştığımız yeryüzünü değil; Allah’tan gâfil olduğumuz, Allâh’ı dikkate almadan yaşadığımız süflȋ hayâtı dünyâ olarak nitelendiriyoruz. Bu gerçekten hareketle Elmalılı Vȃhib-i Ümmȋ süflȋ yaşam tarzı olan dünyâ hayâtını aldanma yurdu olarak târif etmektedir. Böylesi bir yaşam tarzını yalan dünyâ, viran dünyâ, kalan dünyâ ve düzdüğün düzeni bozan dünyâ olarak tanımlamaktadır: Bunda gider gelir çokdur yalan dünyâ derler buna Lutfu yokdur kahrı çokdur vîrân dünyâ derler buna Dört kitâbın içindedir benim sana söylediğim İnanırsan bu tevhîde vîrân dünyâ derler buna Aklın yok mu anlamazsın bu tevhîdin işâretin Sağ yerin komaz sokmadık yılan dünyâ derler buna Senin ile bile gitmez azâbıdır bile giden Gel derler kalkar gidersin kalan dünyâ derler buna Dü cihânın sevgisinden fâriğ ol sen Vâhib Ümmî Bunda düzdüğün düzeni bozan dünyâ derler buna2 Elmalılı dünyâya aldanan, dünyâlık peşinde koşan, dünyâya bel bağlayan kişileri uyarmaktadır. İlâhî kitaplardan her biri dünyâda karar kılınamayacağını söyledikten sonra dünyâlık kaygılarla ömür tüketenlerin yoldaşını şeytan olarak görmektedir: Dört kitâba söyleyip şerh etdiğim ma‘nâ budur Sevdiğin dünyâ ise ger yoldaşın şeytân olur3 Dünyevȋ arzular kişiyi deli, divâne kılmaktadır. Beyhûde çabalarla tüketilen ömür kişiye koca bir eyvah kazandırmaktadır. Şehvetlerinin ve nefsȃnȋ arzularının tatminine çalışanlar kırıp dökerler, doyumsuzluk hastalığına tutulurlar, dünyâlığa sâhip olma arzusu ihtirâsa dönüşür. Dünyâlık arzusu, madde sevgisi ve dünyevȋ ihtiraslar kalblerin nûrunu söndürür, gönülleri çoraklaştırır. İnsan gönlünü gülistana dönüştürüp ihyâ eden ancak zikrullahtır. Dünyâlık elde durduğu müddetçe mâkuldür ama dünyâlık dürtüler kalbi istilâ edince gönüller kasvete bürünecektir. Elmalılı’nın diliyle söyleyecek olursak: Bir acâyib şehre vardım mahlûkunu deli gördüm Sevdikleri dünyâ imiş kulûbların ölü gördüm4 Gören gözler dünyânın bekası olmadığını görür. Dünyâ hayâtının tekdüze olmadığını bilen akıl sâhipleri dünyânın kimini güldürüp kimini ağlattığını bilir. Dünyevȋ dürtülerin basit olduğunu bilen, dünyevȋ ihtiraslarına kurbân olanların dünyâ hayâtını fesat kıldıklarını bilen, menfaat avcılarının fitne ateşini körüklediklerini gören, dünyâlık heveslerini Tanrılaştıranların tutkularının esîri olduğunu idrâk edenler dünyânın ne denli yalan dünyâ olduğunu idrâk eder, dünyânın gidişâtını bilir, olan biten herşeyi basîret ve firâsetle gözlemlerler. Elmalılı dönmedolap dünyâda nelerin temcit pilavı gibi nâdanları kurbân ettiğini şöyle dile getirir: Ne şekkim var ne şübhem var yalansın sen yalan dünyâ Göremez gâfil ü nâdân yalansın sen yalan dünyâ Eğer zâhir eğer bâtın senin fi‘lin bize ma‘lûm Görünmez bir yerin yokdur ayânsın sen ayân dünyâ Muvahhidler buyurdular salâhından fesâdın çok Kelâmu’llâhın içinde beyânsın sen beyân dünyâ Cemâl-i zâta mazhardır nice baksın sana âşık Bu mahlûku îmânından soyansın sen soyan dünyâ Vehâbî derdmend miskin kemâlin vechini söyler Senin ma‘mûr yüzün yokdur virânsın sen virân dünyâ5 Ȃşıkların gelip geçici hevesleri olmaz. Ȃriflerin Hakk’tan gayrı karârı olmaz. Kendini bilen ve kulluk şuruna erenlerin eşyâya iltifâtı olmaz. Dünyâlık hevesler hakîkat yolcusunun yolunu kesen bâdirelerdir. Baştan beri ifâde ettiğimiz gibi dünyâ derken ne mal kastederiz ne mülk. Dünyâ dediğiniz ne evlattır ne ıyâl. Dünyâdan kasıt gezegen veya mekân anlamdaki fizikî âlem değildir. Ticâreti ve güçlü sermâyesiyle dikkat çeken bir ârife, “bu kadar mal ve mülkün içinde güçlü dindarlığı nasıl elde ettiniz?” diyen şahsa o Allah dostu:“Ben hayvanlarımı ahıra bağlıyorum, kalbime değil.” cevâbını vermiştir. Para ve pulun elde ve kasada bulunması değil para ve pul sevdâsının kalbi istilâ etmesi felâkettir. Maddeye güvenmek, servetle oyalanmak, haram kazanca yeltenmek, çıkar kavgalarına bürünmek, dünyevȋ çabaların kulluk çizgimizi sarsması problemdir. Dünyâlık arzusunun kişiyi tüketim budalasına dönüştürmesi felâkettir. Helâl ve haklı kazanç olduktan sonra üretmenin önünde bir engel ve sınırlama yoktur. İslâm tasavvufunun dizginlemek istediği çizgi, tüketim ve savurganlıktaki gidişattır. Modern toplum tüketim çılgını oldu. Dünyâ nüfûsunun kahir ekseriyeti açlık, yokluk, savaş, göç ve şiddet sarmalında hayat memat mücâdelesi verirken bir avuç mutlu azınlık dünyâ imkânlarının kahir ekseriyetini sömürmekte, gelişmiş ülkelerin seçkin ve kaymak tabakaları yeraltı ve yerüstü kaynaklarını tüketme ve tekellerine alma çabasına bürünmektedir. İslâm tasavvufu baştan beri dünyânın cendereye değil gülistana dönüştürülmesini, kavga değil huzur atmosferine kavuşturulmasını, imkânların tekelci zihniyetlerce sömürülüp tüketilmesini değil ferâgat ve diğerkâmlık duygusuyla ihtiyaç ölçüsünde kullanılıp paylaşılmasını, itidalli ve dengeli bir yaşam sürülmesini öngörmektedir. İşte ȃşıkların ve ȃriflerin dünyâyla hesâbı ve derdi bundan ibârettir. Doymak bilmeyen gözler, tatmin olmayan gönüller ve bitmek bilmeyen iştahlara kapı aralayan dünyâ hayâtı onların nazarında yalandır, kevn u fesaddır. İşte bu duyguya Elmalılı’nın şu manzûmeleri tercümandır: Sana meyl eylemez âşık yalansın sen yalan dünyâ Elin sunmaz sana sâdık ilansın sen ilan dünyâ Murâdı âşıkın Hakk’dır senin ile bazâr etmez Bilirler mikdârın hâlen bu âlemde kalan dünyâ Velîler kaçarlar senden nebîler geçdiler senden Vefâsı yok cefâsı çok acebsin sen yalan dünyâ Tesellîmiz olup durur sana meyl etmeziz hergiz Fesâdın ehline ma‘lûm güneş gibi ayân dünyâ Vehâb Ümmî sana ârif edipdir Hâlık-ı Rahmân İşi gücü firâk olur sana her dem uyan dünyâ6- Dünyâ nedir? Dünyâ mâsivâdan ibârettir. Allah’tan gayrı herşey mahlûktur. Allâh’ın dışında her eşyâ O’nun hükmüne râmdır. Her varlığı vücûda getiren O’dur. Ȃlemde her nesne lisân-ı halleriyle Hakk’ı zikretmektedir. Her varlık Allâh’ı tesbîh eder. Güç ve kuvvet O’ndadır, hayat ve memat O’nun fermânıyladır. Dünyâyı imtihan yeri kılan, dünyânın ukbâya geçişin köprüsü olduğunu hatırlatan, dünyâ ve âhireti bir bütün olarak düşünüp iki cihanda kullarının azîz olmasını isteyen Allah’tır. Ȃşıkların sadâsı, ȃbidlerin feryâdı, ȃriflerin nidâsı, hakimlerin hikmetleri, ȃlimlerin ilmȋ çabaları hep O’nu tanımaya ve O’nun hoşnutluğunu kazanmaya yöneliktir. Allah’tan gayrıya iltifât etmek erenlerin ufkunda felâket ve ıstıraptır. İşte Elmalılı Vȃhib-i Ümmî o hoş sadâsıyla mâsivâdan kurtulmanın derdine düçar kılar şu sözleriyle bizleri: Kudret ününü dinleyen Hikmet sözünü anlayan Bu derd ile çok ağlayan Mâsivâya bakmaz olur7 Dünyâ hayâtı muvakkit bir zaman dilimidir. Burada oyalanmak felâkettir. Bu dünyâ sorumluluklar yurdudur. Bu dünyâ terlemenin, koşturmanın, koşuşturmanın, üretmenin, yaşatmanın, sâlih ameli çoğaltmanın, Hakk’ın adını yȃd etmenin yeridir. Günâhın, isyânın, zulmün, şiddetin ve hakları ihlâlin sarmalı değil neşe, sevinç, huzur, güzellik atmosferidir. Elmalılı kişinin âhiretteki ahvâlinin bu dünyâdaki âkıbetine bağlı olduğunu belirtir. Dünyâ hayâtının âhiretten kopuk yaşanamayacağını beyân eder. Vâhib-i Ümmȋ dünyâya bel bağlayanların hâl-i pürmelâlini şöyle izah eder: Dirliğin dünyâda neyse âhirin oldur senin Dirliğin dünyâda ise ahretin küldür senin Lutfu yok ol kahrı çok dünyâyı sevdin cân ile Yarın anda görüsersin ahretin pûldur senin Nice yakmaz tamunun odu seni yersin harâm Giydirirler başına ol bir kara çûldur senin Bana incinme sakın ilhâm-ı Hakk’dır sözümüz Söyleyip şerh etdiğim bu gitdiğin yoldur senin Vâhibî nefsinde buldu taşradan sormaz seni Ben sana aldanmazın işin gücün aldır senin8 Elmalılı Vȃhib-i Ümmȋ’ye göre dünyâ sevgisi yaman bir hastalıktır. Hakk’tan değil de halktan beklentiye koyulanları dilenci olarak nitelendirmektedir. Dünyâ sevgisinin kişiyi iflah etmeyeceğini, mâneviyâtın ancak dünyâya müptelâ olmaktan kurtulmakla sağlanacağını dile getirdiği şu beyitlerini dikkatlere sunarak makâlemi tamamlamak istiyorum: Bu dünyâya benim diyen gerçek değil yalancıdır Bu dünyâda Hakk’ı kor da halkdan umar dilencidir Ehl-i sûkun gizlisini derin sana anlar mısın Biri birin sokup gezer bunlar hemân yılancıdır Söylediğim ma‘rifetin ma‘nâsından cevâb budur Dünyâ seven kişilerin kalbind’olan erincidir Senin ile söyleşdiğim mahlûkâtın ahvâlidir Dünyâ seven kişilerin yalancılık kazancıdır Vâhib Ümmî nutkun senin ârif gerek anlamağa Şeyâtîn’e la‘net demek ma‘nâ yüzü ilencidir9 Prof. Dr. Kadir Özköse Dipnotlar: [1] Elmalılı Vâhib-i Ümmî Halvetî, Dîvân-ı İlâhiyât, haz. Mustafa Tatcı & Ahmet Ögke, H Yayınları, Ankara, 2012, 226/4, s. 270 2 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 32/1-5. s. 101-102. 3 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 35/4. s. 104. 4 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 49/1. s. 117. 5 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 228/1-5, s. 271. 6 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 330/1-5, s. 382. 7 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 66/2. s. 128. 8 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 406/1-5. s. 457. 9 Vâhib-i Ümmî, Dîvân-ı İlâhiyât, 448/1-5. s. 487.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak