Herhangi bir toplumu ele aldığımızda yöneten ve yönetilen zümre olarak iki kesimle karşılaşırız. Refâhın ve bir takım görevlerin yerine getirilmesi için bu durum kaçınılmazdır. Toplumu bir gemiye benzetirsek bu geminin bir kaptanı olmalıdır. Devâsâ dalgalara teslîm olan geminin nerede ne zaman alabora olacağı belli olmayacağı gibi, belli bir yönetim sistemi olmayan toplumlar da varlıklarını devâm ettiremezler.
En küçük gruptan en üst merhaleye kadar toplumda yöneticiler vardır. Bir âileyi yöneten âile reisinden tutalım da devlet reisine kadar yönetim işini yapmakla sorumlu kişiler mevcuttur. Bu da berâberinde bir sorumluluk getirir ki bu belki sorumluluklar zincirinin en hassas halkasını oluşturmaktadır.
Başkalarına karşı en ağır sorumluluğu taşıyanlar şüphesiz bir toplumun yöneticileridir. Sâhip oldukları yetki oranında, idâresiyle yükümlü oldukları kimselerin sorumluluğu da onların omuzlarındadır. Onlar mahkeme-i kübrâ’da kendi hesaplarıyla berâber sorumlu oldukları kişilerden dolayı da hesap vereceklerdir. Onun için Sevgili Peygamberimiz (sav), istenmeden bir göreve tâlip olmayı uygun bulmamıştır.1 Geçmişte, idârî görevlerin mânevî mesûliyetini çok iyi bilen bâzı İslâm büyükleri, tâlip olmak bir yana, kendilerine ısrarla teklîf edilen görevleri kabûl etmemişler, bu uğurda baskılara bile mâruz kalmışlardır. Örneğin Hanefî Mezhebi’nin imâmı Ebû Hanîfe (rh.a), kendisine Bağdat kâdilığını öneren Abbasî Halîfesi Ebu Cafer el-Mansur’un teklîfini, o işe ehil olmadığı gerekçesiyle reddetmiş, kendisine “yalan söylüyorsun” diyen halîfeye, “yalan söylüyorsam, yalancı birisi zâten kadı olamaz, doğru söylüyorsam bu işe ehil olmadığımı ifâde ediyorum” diyerek hapse atılmayı göze almıştır. Ebu Hanîfe’nin (rh.a) yaptığı, görev ve sorumluluktan kaçmak değil, uygun olmayan şart ve ortamda böyle ağır bir görevin vebâlini üstlenmekten kaçınmaktır.2
Peygamberimiz (sav): “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, âilesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netîce îtibâriyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.”3 buyurarak yönetim ve sorumluluk üzerine geniş bir çerçeve çizmiştir. Bu hadisten de anlaşılacağı gibi devlet reisi, yönetimi altında bulunan tüm insanların sorumluluklarını üzerinde taşımaktadır. Gözetimi altında bulunan her bir ferdin can, mal, nesil, din, akıl emniyetlerini sağlamak da en temel vazîfesidir. Zarûrât-ı hamse olarak da adlandırılan bu beş temel esas, yöneticiler tarafından güvence altına alınmalıdır. Aksi takdirde o toplumun müreffeh bir toplum olarak varlık sürdürebilmesi olası değildir.
Güvence Altına Alınması Gereken Beş Esas ve Sorumluluklar
Devlet yöneticisi/yöneticileri reâyâsının canını korumakla sorumludur. İnsanın canına haksız yere tehdit oluşturan tüm odaklarla mücâdele etmelidir. Allah Teâlâ’nın bahşeylediği yaşama hakkına haksız yere kimsenin son vermemesi için gerekli tedbirleri ilgili kurumlar vâsıtasıyla almalıdır. Zîrâ Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayâtını kurtarmış gibi olur.”4
Yönetim ve yöneticilerce güvence altına alınması gereken bir başka husus mal emniyetidir. Toplum fertlerinin malının korunması, şahsî varlıkların hırsızlığa, haksızlığa, zulme mâruz kalmaması için gerekli tedbirleri almak öncelikli sorumluluklardandır. “Ey îmân edenler! Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.”5 İslâm, malı korumak için de fâizi, hırsızlığı, dolandırıcılığı, hâinliği, insanların malını haksız yere yemeyi haram kılmış, yapanları cezâlandırmış ve Kur’ân bu gibi şeyleri yapanları en şiddetli cezâlarla tehdîd etmiştir. Alın terinin azizliği, çalışanın hak ettiği ücreti vaktiyle alabilmesi gibi konular çerçevesinde eğitimlerin yaygınlaştırılmasını bu bağlamda değerlendirebiliriz.
Her insanın bulunduğu toplumda inancına göre yaşayabilme hürriyeti İslâm tarafından güvence altına alınmıştır. Bu güvenceyi pratik hayatta sağlama almak emir sâhibi insanların bir başka vazîfesidir. Sahîh dînî bilgiyi Müslümanlara ulaştırmak ve sapkın inanç sistemlerine karşı halkını muhâfaza etmeye çalışmak önem arz etmektedir. İnancın gerektirdiği şekilde yaşayabilecekleri ortamı hazırlamak, dînin emir ve yasaklarıyla çelişecek tutum ve davranışlara halkını zorlamamak, inancı sebebiyle insanları ötekileştirmemek âdil bir yöneticide beklenen vasıflardandır. Âdil yönetici/imam arşın gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf insandan birisi olacaktır.6
Sağlam, huzurlu ve erdemli bir toplumun oluşumunda neslin muhâfazası son derece önem arz etmektedir. İnsan neslini tehdîd eden zinâ, livâta vb. sapkın yönelişlere karşı halkını korumak, yönetimde bulunan kişilere yüklenen bir başka sorumluluktur. Târihte pek çok kavmin helâkine sebep olmuş bu tür sapkın yönelişler, insanlığın geleceğini tehdit eden eylemlerdir. İnsan nesli ancak meşrû nikâh vâsıtasıyla kurulan birliktelikler netîcesinde korunabilir. Yöneticiye düşen nikâh dışı birlikteliğe yönlendiren dizi, sinema, yazılı veya görsel medya, sosyal medya gibi platformlara karşı da ciddî tedbirler almaktır. Maalesef bugün pek çok gencimiz bu platformların kurbânı olmaktadır. Bu konuda hayat düstûrumuz: “Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”7 olmalıdır. Çünkü Allah Teâlâ “zinâ yapmayın” değil de “zinâya yaklaşmayın” ifâdesiyle zinâya sevk edecek tüm yolları kapayarak neslin muhâfazasını sağlamıştır.
İslâm’ın akla ne kadar önem verdiğini akıl sâhibi olmayan varlıkları mükellef addetmemiş olmasından bile anlamak mümkündür. Kur’ân’da pek çok yerde “akletmez misiniz?” ifâdesiyle sürekli akla bir vurgu vardır. Bunun için dînin koruma altına aldığı ve İslâm devletinin temel görevleri arasında yer alan akıl emniyeti ûlû’l-emrin sorumluluk sahasındadır. Aklı tehdît eden, sarhoş edip aklı devre dışı bırakan alkol, uyuşturucu vb. maddelere karşı mücâdelede de en etkin rol elbette ki yönetici konumunda olan kişilerdedir. “Ey îmân edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide,90)
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız sorumlulukları her ne kadar öncelikle devlet yöneticilerinin sorumluluğu gibi ifâde etmişsek de aslında elinin altında kişi(ler) bulunduran tüm söz sâhibi kimselerin sorumluluğudur. Bir baba evinin yöneticisidir. O halde eli altında bulunan eşinden, oğlundan, kızından mesûldür. Âile reisi eşinin, kızının, oğlunun yeme, içme, giyme, eğitim gibi konularını İslâmî perspektife göre yapıp yapmadığı konusuyla yüzleşeceğini unutmamalıdır. Bir işveren işçisinin alın teri kurumadan ücretini verip vermediğiyle veya Cuma namazı ve beş vakit namaz için işçisine kolaylık sağlayıp sağlamadığı konusuyla âhirette yüzleşecektir. Öğretmen öğrencisi hakkında, âmir memuru hakkında hesâba çekilecektir.
Son olarak İmam Gazâlî’nin (rh.a) el-Edebü fî’d-Dîn isimli eserinde devlet yöneticisinin halka karşı görev ve sorumluluklarını içeren şu tavsiyeleriyle makâlemizi tamamlamak istiyoruz:
- Halka yumuşak muâmele etmek, onlara karşı kötü ve sert davranmamak.
- Bir şeyin yapılmasını emretmeden önce iyice düşünmek, teennî ile hareket etmek.
- Özel adamlara karşı düşmanca tavırlar sergilemekten kaçınmakla birlikte, onlara karşı kibirlenmemek, büyüklük taslamamak.
- Vakarını korumakla birlikte sevgi ve şefkatle davranmak.
- Emri altındaki kimselerin ve halkın işlerini kollamak ve onları gözetmek.
- İlim ehline karşı iyi davranmak.
- İlim sâhiplerine, arkadaşlarına ve akrabâlarına genişlik, kolaylık sağlamak.
- İşlenen suçlara karşı (cezâ verme husûsunda) yumuşaklıkla (ve adâletle) davranmak.
- Sorumlu olduğu halkı sürekli himâye etmek ve korumak.8
Dipnotlar:
1 Nesâî, Âdâbu’l-kudât, 5.
2 İsmail Hakkı Ünal, “Sorumluluk Bilinci” Diyanet Aylık Dergi, Ocak 2008, s. 50.
3 Buhârî, Cuma,11; Müslim, İmâra, 20.
4 Mâide, 5/32.
5 Nisâ,
6 Buhârî, Ezan, 36.
7 İsrâ, 17/32.
8 İmam Gazâlî, el-Edebü fi’d-Din, trc. A. Suat Demirtaş, Müslümanın Edepleri, Semerkand Yay. İstanbul 2011, s. 110.
Mayıs 2021, sayfa no: 24-25-26-27
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak