Ara

el-Basîr (cc)

el-Basîr (cc)

el-Basîr (cc): Her şeyi gören. Kusursuz ve eksiksiz olarak tam ve mutlak gören; her yönden işlere vâkıf olan, olayların içyüzünü bilen anlamında Allâh’ın esmâ-i hüsnâsından biridir. Sıfat isimdir. Yüce Allah yaklaşık 47 âyette Kendisinin el-Basîr olduğundan bahsetmiştir. Basîr, Allâh’ın görmesine konu teşkîl eden şeyleri idrâk ettiğini ifâde eden ezelî bir sıfattır. Basîr ismi, Kur’ân’da Semî’ ismiyle berâber çok kullanılmıştır. Birkaç âyette de Habîr ismiyle gelmiştir. Bu isim, Allah Teâlâ’nın görmesi ve aynı zamanda her şeyi künhüne vâkıf olarak bilmesidir. Allah Teâlâ görür ama O’nun görmesi bize benzemez. Biz gözümüzle görürüz ve görmemiz belirli yasalara bağlıdır. Organlar ve âletler vâsıtasıyladır. Allâh’ın görmesi ise vâsıtasız ve mutlaktır. Bu konuda teşbihe gitmek itikāden çok tehlikelidir. Bu anlamda îmân edip nitelik üzerinde düşünmemek evlâdır. Tüm varlık alanlarında her şey Allâh’ın görmesi ve gözetimi altındadır. Yerin altını da üstünü de, semâdakini de karadakini de, diğer âlemlerdekileri de Allah Teâlâ görür. Var olanı var ederek varlık hâlinde, yok olanı da yok ederek yokluk hâlinde görür. Hiçbir varlık Allâh’ın görmesinin dışında değildir. Bu hükme îmân eden bir Müslüman her an ilâhî gözetimin bilinciyle çok nitelikli bir hayat yaşar.

Allâh’ın el-Basîr isminden nasîbini alan bir Müslüman basîret sâhibi olur. İdrâkinde derinleşme zuhûr eder. Buna göre basîret; ilâhî sıfatlardan olan Basar’ın kullardaki tecellîsidir.1 Kudsiyet nûru ile nûrlanmış bir kalbin kudreti olan basîret sâyesinde kişi, eşyânın hakīkatini ve iç yüzünü kavrar.2 Müfessir Bagavî (ö.516/1122) ise basîreti, hak ile bâtılın kendisi vâsıtasıyla birbirinden ayırt edildiği mârifet3, kalbin idrâki olarak tanımlamıştır. Buna bağlı olarak bāzı tasavvuf âlimleri basîretin de Allah (c.c.) tarafından indirildiğini savunmuşlar ve ‘bu indirilen nîmetten rızıklanıp gereği gibi yararlanan mü’minlere ne mutlu’ demişlerdir.4 Basîretin semâdan indirildiğini kabûl edersek Kur’ân-ı Kerîm’in ihtivâ ettiği her şeyle berâber, peygamberlerin getirmiş olduğu hakīkatlerin tamâmını basîretin içerdiğinin bilinmesi gerekir.5Bāzı ârifler basîreti, ‘Allah’tan insana verilen en yüce nûr’ diye tanımlamışlardır. Bu nûrun Allah’tan başkasına birazcık da olsa meyleden insanlarda tecellî etmeyeceğini de haber vermişlerdir.6 Çünkü Allah’tan başkasına duyulan en küçük meylin insanı cehennemlik eden bir suç olduğu bildirilmiştir.7 Allah’tan başkasına meyleden birisi, el-Basîr isminden aldığı payını kaybederek basîret kararmasına uğramıştır.

Bir kimse Yüce Allâh’ın el-Basîr isminden nasîbini yeterince almak istiyorsa, bāzı hususlara dikkat etmesi gerekmektedir. Kur’ân’ın kaçınılmasını emrettiği bu durumlar idrâk köreltmesi yapar ve insanın el-Basîr isminden alacağı nasipleri perdeler. Kaçınılması gereken bu konuları şöyle sıralayabiliriz:

1-Körü körüne ataları taklîd etmek: Körü körüne bâtıl şeyleri taklit, insanın hakīkati bulmasını ve anlamasını engeller. Şu âyet bu duruma işâret etmektedir: “Onlara, ‘Allâh’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde bāzıları: ‘Hayır, biz (yalnız) atalarımızdan gördüğümüz (inanç ve eylemler)e uyarız.’ diye cevap verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidâyetten nasip almamış iseler?”8

2-Din bilginlerine kayıtsız şartsız itâat: “Onlar hahamlarını, râhiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih’i Allah’la berâber rableri olarak gördüler. Oysa onlar Tek bir ilâha kulluk etmekle emir olunmuşlardı…”9

3-Hakīkate karşı inatçı tavır takınmak: Bu durum âyette şöyle tasvîr edilmiştir: “Ve (hakīkatin) bütün işâretlerini görselerdi yine de ona inanmazlardı; o kadar ki, onlar tartışmak için sana geldiklerinde, hakīkati inkâra şartlanmış olanlar: ‘Bu, eski zamanların masallarından başka bir şey değil’ derler.”10

4- Kontrol edilemeyen aşırı sevgi: Bir şeyi severken sınır koymamak basîreti öldürür ve basîretin nûrunu karartır. Hz. Peygamber de bu durumu şu önemli tesbitiyle açıklamıştır: “Bir şeyi ölçüsüz sevmek gözü kör kulağı sağır eder.”11

5-Allâh’ın âyetlerine karşı tavır alanlarla birliktelik oluşturmak ve onlarla ortak bir pakt kurmak: Hz. Peygamber, İslâm’ı tebliğe başladığı andan itibâren müşriklere karşı ilkeli durmayı emretmiş ve: “Kim bir müşrikle berâber olur (dostluk kurar) onunla birlikte (gönül hoşluğuyla) kalırsa o da onun gibidir.”12 buyurmuştur. Bu âyetlerden birinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşan kimselere rastladığın zaman, bu kimseler başka konulara geçinceye kadar onlardan uzak dur ve eğer şeytan sana (yapman gerekeni) unutturursa, hiç değilse hatırladıktan sonra, artık açıkça zulmeden/küfreden böyle bir topluluğun içinde yer alma.”13

6-Günahlara çokça dalmak: Çok günah işlemek de basîreti öldürür. Basîret ölünce ferâset kalmaz. Allah Teâlâ bu konuya şu âyetiyle açıklık getirmektedir: “Ne zaman mesajlarımız onlara iletilse hep ‘geçmişin masalları’ derler. Hayır, onların kalpleri, yaptıkları (kötülükler) ile pas tutmuştur.”14

7-Akıllarını gereği gibi kullanmamak, düşünmemek ve evrendeki Allâh’ın kevnî âyetlerine kayıtsız kalmak: “Gerçek şu ki; Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavramayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitemeyen cinlerden ve insanlardan birçok kişi yarattık. Onlar hayvan sürüsü gibidir; hayır hayır, hakīkati kavramada onlar hayvanlardan da aşağıdırlar…”15

8-Allâh’ın zikrinden, âyetlerinden yüz çevirmek: “Kim, benim zikrimden/vahyimden yüz çevirirse bilsin ki onun dar bir hayat alanı olacaktır. Biz, kıyâmet günü onu kör olarak haşredeceğiz.”16

Unutmamak gerekir ki mü’minlerin işledikleri bütün güzel ameller, insanın basîret nûrunun artmasına vesîledir ve mü’min bu nûr sâyesinde hayâta Allâh’ın nûruyla bakmaya başlar. Baktıklarından ibretler alır. Eser ile müessir arasında ilgi kurarak Yüce Allâh’ın yaratmada ve emretmedeki eşsizliğinin sırlarını anlamaya başlar. Zihninde ve gönlünde oluşan basîret nûru, basîretli Müslümanı Allâh’ın emânetini taşımaya lâyık hâle getirdiği gibi, ideolojik savrulmaların yaygınlaştığı bir dünyâda mü’minleri her türlü ayak kaymalarından da korur. Dinde sâbitkadem yapar. İbrâhim Peygamber gibi küfre karşı direnç ve sabır ahlâkı oluşturur ki bütün bu güzel hasletler basîretin meyveleridirler. 

Basîretin, şâhitlik ve murâkabe anlamları da vardır. “O gün insana önceden yaptığı da, yapmayıp geriye bıraktığı (yapabilecekken yapmadığı) her şey de haber verilecektir. Doğrusu insan kendisine şâhit (basîret)tir.”17 âyetindeki basîret bu mânâdadır.18 Kişi eliyle, gözüyle, kulağı ve diğer âzâlarıyla yapmış olduğu amellere şâhittir ve kendisini murâkabe eder.19 Sözlük anlamlarını da göz önünde bulundurarak yeni bir mânâ verirsek Basîret: Bir mü’minin Allâh’ın (cc) âyetleri, Hz. Peygamber’in sünneti, sahabilerin örnekliği ve dînî ve aklî delillerin ışığında kendisini, insanları, dünyâyı ve âhireti gereği gibi tanıması, hayâtının her alanında yalnızca Allâh’ın (cc) rızâsını gözeterek amel edip kalbini, zihnini, elini, gözünü ve tüm organlarını kontrol altında tutup hayâta Allâh’ın nûruyla bakmasıdır. Bir an bile haktan sapmadan Allâh’ın dîni üzerinde sebât etmesidir.20

el-Basîr isminden nasîbini alan bir Müslüman, ilâhî denetim ve gözetim altında olduğunun şuuruyla yaşar ve hareketlerini kontrol eder. Dâimî bir murâkabe ve yakaza hâlindedir. Özellikle haramlardan kaçınır, büyük günah işlememeye gayret eder ve küçük günahlar üzerinde ısrâr etmez. Şüphelilere karşı teyakkuzdadır. Yaptıklarından ve gücü yetmesine rağmen yapmadığı hayırlı fiillerden hesâba çekileceğine inandığından dolayı hayâtını dolu geçirir; atâlete yer vermez. Allah Teâlâ’nın el-Basîr isminin üzerinde tecellî ettiği bir Müslümanda basîret, murâkabe, müşâhede ve ferâset makam hâline gelir. Kişi takvâ, verâ ve huşû ile donanır. Baktığında Allâh’ın nûruyla bakar ve hakīkati görür. Bu anlamda, konuştuğunda hikmetle konuşur ve hâdiselere ibretle nazar eder. Hiçbir vakit bakıp da görmeyenlerden olmaz. Hakkı hak olarak görür ve safında yer alır, bâtılı da bâtıl olarak görür ve ona karşı tavırlı olur.

Dipnotlar:

1 Uludağ, T.D.İ.Vakfı Ansiklopedisi, V, 103.

2 Cürcani, a.g.e, s. 46; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 139; Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 86.

3 Bagavi, Meâlimu’t-Tenzil, s. 467; Hazin, Tefsir, (Mecmau’t-Tefasir’de), II, 461.

4 Sülemi, Hakaiku’t-Tefsir, I, 211.

5 İbn Kesir, a.g.e, II, 154.

6 Alusi, Ruhu’l-Meani, V, 78.

7 Hud 11/113.

8 Bakara 2/170.

9 Tevbe 9/31.

10 En’am 6/25.

11 Ebu Davud, Edeb, Had No: 5130 V, 347.

12 Ebu Davud, 9 Cihad, Had No: 2787, III, 224.

13 En’am 6/68. Ayrıca bkz. Nisa 4/140.

14 Mutaffifin 83/13-14.

15 A’raf 7/179.

16 Taha 20/124.

17 Kıyame 74/13-14.

18 Zemahşeri, a.g.e, IV, 648; İbn Manzur, a.g.e, s. 292.

19 Bagavi, a.g.e, s. 990.

20 İbn Manzur, a.g.e, s. 292.H

Kasım 2021, sayfa no: 28-29-30-31

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak