eL-Adl (cc): Mutlak adâlet sâhibi, aşırılığa yönelmeyen. Her şeyi yerli yerince yaratan; bir şeyi konulması gereken yere koyan, Allâh’ın her varlığa lâyık olduğu imkân ve kâbiliyetleri bahşetmesi. Allâh’ın, yaratıklarına nîmet vermesi ve ihsanda bulunması. Zulümden uzak olan ve hak sâhiplerine haklarını veren anlamında, Allâh’ın esmâ-i hüsnâsından biridir. Adl’in tersi zulümdür. Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Allâh’a zulüm isnâd etmek mutlak küfürdür. Allah Teâlâ hiçbir varlığa zerre kadar zulüm etmez. Zâlimin hasmıdır. Belki mühlet verir ama tutunca da iflâh ettirmez. Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli formlarıyla birlikte yirmi sekiz âyette adâletten ve adâletli olmanın öneminden bahsedilmektedir. “Adl” mânâsına gelen kıst da Kur’ân’da ve hadislerde Allâh’a izâfe edilmiştir.1 Peygamber Efendimiz de el-Adl ismini esmâ-i hüsnâ içerisinde saymıştır. (Tirmizî, Daavât, 82.)
Adâlet Kur’ân’ın temel kavramlarındandır. Bir şeyi olması gereken, lâyık olduğu yere koymaktır. Ulûhiyet ve Rubûbiyeti Allah Teâlâ’ya tahsîs etmek, Allah’tan başkasına ibâdet etmemek, O’na hiçbir varlığı şirk koşmamak adâlettir.2 Îtikadda, amelde ve ahlâkta orta yolu tutmak; tevhîd üzere olmaktır.3 Mücerred rey yerine Kur’ân ve sünnetin hükmüne göre karar vermektir.4 İnsanın adâlet vasfı tevhîdî bilinci ve davranışlarıyla doğru orantılıdır. Tevhîdî düşünüp vahye bütünlük çerçevesinde îmân etmeyenlerin adâleti olmaz.
İnsanlar tevhîdi kabûl edip hakkâ Müslüman olurlar, hayatlarına vahiyle anlam verirler, kendileri başta olmak üzere her hak sâhibine haklarını teslîm ederler, ibâdetlerini sünnete uygun biçimde yaparlar, hükmettikleri zaman Allâh’ın ahkâmıyla karar verirler, mahkemelerde vahiyle hareket ederler, emânete liyâkatli kişileri bulurlar, tâğûtun kararlarından uzak dururlar ve beşerî ideolojileri inkâr ederlerse Allah Teâlâ’nın el-Adl isminden gerekli nasîbi almış olurlar. Vahyin egemen olduğu siyâsa ve yerler adâlet yurdudur. Bu yaklaşıma göre, âdil siyâsanın ve adâlet yurdunun kurulması için çalışmak da kulun el-Adl isminden aldığı nasiple doğru orantılıdır. El-Adl isminden payını alan şuurlu bir Müslüman, kendini dünyâ sisteminin kurguladığı sağ-sol yapılanmasında hebâ etmez. Bu oyunun Müslümanlara bir yörünge tâyin edilerek kontrol için kurgulandığını bilir. O her zaman “hepten” yanadır. Bardağın boş tarafından bakar ve aslâ kandırılamaz. Her Müslüman el-Adl isminden yeterince nasiplenmeli ama yöneticiler, ordu komutanları, hâkimler, kadılar, âile reisleri; velâyet makâmındakiler daha da çok nasip almalıdırlar. Adâlet sâhibi kimseler zulüm endîşesiyle hayâtı daha titiz anlamlandırırlar; karıncayı bile incitmekten korkarlar. El-Adl ismiyle hayâtını anlamlandıran bir Müslüman büyük günah aslâ işlemez, küçüklerinde ısrâr etmez, harâma düşerim endîşesiyle mubahlara bile mesâfeli yaklaşır. Adâletin tahakkuku için cihâdı ve türlerini farz-ı ayın bilinciyle ilkeli bir şekilde devâm ettirir. Başına gelenlerin Allâh’ın adâletinin tecellîsi olduğunu bildiği için aslâ şikâyet etmez ve sızlanmaz.
Allâh’ın (cc) el-Adl isminden nasîbini alan bir Müslüman insanların nâmuslarına saygı gösterir. Nâmus emniyetini ihlâl edecek bir davranışta bulunmadığı gibi; başkalarının gerek ferdî gerekse kurumsal planda nâmus emniyetini ihlâl etmelerine, zinâyı meşrû görecek davranışlarda bulunmalarına aslâ râzı olmaz. Zîrâ zinâ yapanlara en ağır cezâların verilmesi, devletin de kurumsal anlamda Allâh’ın el-Adl isminden gerekli nasîbi aldığının göstergesidir. Zinâyı suç saymayan ve diğer emniyet alanlarını koruma altına almayan bir siyâsa zulüm üzerine binâ edilmiştir. Çünkü zinâ, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed (sav)’e kadar bütün şerîatlerde en büyük toplumsal suç sayılmıştır.
Allâh’ın el-Adl isminden en büyük payı alan Peygamber Efendimiz ümmetine örnektir. Kur’ân, peygamberler üzerinden tüm insanlığa adâletten ayrılmamalarını emretmiştir. Adâletin tüm peygamberlerin sıfatı olması hasebiyle bütün zaman ve mekânlar için evrensel bir nitelik oluşuna dikkat çekmiştir. Husûsiyetle de idârecilerin ve siyâset adamlarının adâletten ayrılmamasını emreden Hz. Peygamber (sav), “Allah katında en yüce konuma sâhip olanların, konuştuğunda doğruyu söyleyen, hüküm verdiğinde adâletten ayrılmayan ve merhamet istendiğinde (halkına) şefkat gösteren devlet reisi”5 olduğunu söylemiştir. Bu meyanda, “Adâletle karar veren Müslüman devlet başkanının bir gününün, altmış yıl (nâfile) ibâdetle geçen ömürden daha hayırlı” oluşuna dikkat çekmiştir.6 Böyle devlet adamları, İslâmî siyâsada el-Adl isminden en çok pay alan örnek şahsiyetlerdir. Hz. Peygamber (sav), Fetih yılında hırsızlık yapan Fâtıma bt. Mahzumiye’nin cezâsının affına aracı olmak isteyen Üsame b. Zeyd’i şiddetle azarlamış ve “Geçmiş ümmetlerin helâk olmalarının sebebinin eşraftan birisi suç işlediğinde hukûku uygulamamak, zayıf birisi suç işleyince de kânunu uygulamak” oluşuna vurgu yapmıştır. Daha sonra da “Kızım Fâtıma bile olsa hırsızın elini keserdim” diyerek kuralları uygulamada kimseye iltimâs olamayacağını îlân etmiştir.7 Bu tâvizsiz uygulama, Rasûlullâh’ın, Rabbimizin el-Adl isminden ne kadar çok nasip aldığının tezâhürüdür. El-Adl ismiyle müsemmâ olan yöneticiler hukûkun uygulanmasında aslâ iltimas yapmazlar. Suçlular devlet erkânı tarafından korunmaya başladı mı ortaya zulüm çıkar.
Dipnotlar
1 Bak: Âl-i İmrân 3/18; Yûnus 10/4, 47
2 Mâturidî, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed, Te’vilâtu Ehli’s- Sünne, D.K.İ., Beyrut, 2005, c. VI, s. 559.
3 Ebu’s Suud, Muhammed b. Muhammed, İrşâd’u-l Akl’ı-s Selîm, , D.K.İ, Beyrut, 2010, c. V, s. 162.
4 Şevkanî, Muhammed b. Ali, Feth’u-l Kadir, Şam, 2009, s. 383.
5 Ramahurmizî, Hasan b. Abdurrahman, el-Muhaddis’ü-l Fasıl, Beyrut, 1984, s. 343.
6 Heysemî, Zevâid, c. V, s. 197.
7 İbni Mâce, Hudûd, 6, Had. No: 2447.
Kasım 2020, sayfa no: 38-39-40
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak