Ekonomideki Temel Kavramlar Bir konuda okuma yaparken karşımıza birçok kavram çıkmaktadır. Genellikle kavramlar metin içinde tanımlansa/açıklansa da, eğer bunlar ilk defa duyduğunuz kavramlarsa anlaşılması kolay olmayabilir. En anlaşılmaz olanları da genellikle soyut olan ve gerçek hayatta reel olarak karşılaşmadığımız kavramlardır. Ancak günümüzde internet kullanımının yaygınlaşmasıyla bilgiye ulaşmak gerçekten kolaylaştı. Bu yüzden okuma yaptığınız konuda bilmediğiniz kavramların içeriğini anında öğrenme fırsatına da erişiyoruz. Hatta hiç bilmediğimiz bir lisanda yazılmış metnin çevrisini bile internetten yapabiliyor, konuya ilişkin genel bir bilgi sahibi olabiliyoruz. Sahip olduğumuz bunca kolaylıklara rağmen biz biraz daha bu işi kolaylaştırıp, bu yazımızda ekonomi literatüründe, haberlerinde sık sık duyduğumuz kavramları bir arada yer vermeğe çalışacağız. Bunların önemine de kısa değinmeğe çalışacağız.
- Enflasyon: Kısaca fiyatların sürekli olarak artmasıdır. Bu artış sürekli bir artıştır. Örneğin domatesin fiyatı sadece yılda bir defa artıyorsa, bu durumda enflasyon da (ekonomide sadece domates olduğunu varsaydığımızda) yılda bir kez artmıştır. Enflasyon konusunda diğer bir sorun da açıklanan enflasyon rakamlarının bazı kesimler tarafından “düşük” bulunarak inandırıcı olmamasıdır. Bunun en önemli sebebi toplumdaki insanların tüketim kalıplarının farklı olmasıdır. Böyle olunca tüketiciler ortamla fiyat artışlarından farklı düzeyde etkilenirler. Örneğin aylık 1.000 TL geliri olan iki kişi gelirlerini gıda, konut/kira, giyim ve akaryakıt arasında şöyle paylaşmış olsun:
Gıda | Konut/Kira | Giyim | Akaryakıt | |
1. Kişi | 500 TL | 300 TL | 150 TL | 50 TL |
2. Kişi | 200 TL | 300 TL | 50 TL | 450 TL |
Bu tabloya göre akaryakıt fiyatlarındaki bir artış 2. Kişinin, gıda fiyatlarındaki artış da 1. Kişinin enflasyonunu daha çok artıracaktır. TÜİK tarafından yapılan enflasyon hesaplamalarında en yüksek pay gıdadadır.
- Deflasyon: Enflasyonun tersi bir durumdur. Yani fiyatların düşmesidir. Aslında çok istenen bir durum değildir. Çünkü bu halin devam etmesi ekonomide durgunluğun ortaya çıkmasına neden olur. Günümüzde Japon ekonomisinin durumu buna benzemektedir. Fiyatlar genel düzeyindeki artışlar bazen negatif olabilmektedir.
- Ekonomik/İktisadi Büyüme: Büyüme, iktisadi faaliyetlerin hacminde bir önceki yıla göre meydana gelen reel artışı ifâde eder ve bu artış % olarak hesaplanır. Bu hesaplama, elde edilen gelirler, yapılan harcamalar veya üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerleri üzerinden yapılmaktadır.
- Ekonomik/İktisadi Kalkınma: Kalkınma, büyümeyi de içine alan daha geniş bir kavramdır. Kalkınma deyince ekonomide meydan gelen gelişme, yani bilgisayar, hastane, okul, doktor vb. sayısındaki artış kastedilmektedir. Ayrıca bu kavram daha çok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için kullanılmaktadır. Çünkü gelişmiş ülkeler kalkınma sorununu çözmüştür.
- Durgunluk/Resesyon: Ekonomik büyüme hızının üst üste 2-3 çeyrek sıfır veya sıfıra çok yakın olmasını ifâde eder. Japonya’da uzun süre 0’a yakın bir büyüme vardır.
- Depresyon: Ekonominin aşırı küçülmesini ifâde eder. Bu durum bazen bir yıl olabileceği gibi, bazen daha da uzun sürebilir. Son yıllarda Yunanistan’daki durum uzun süre devam eden depresyona en güzel örnektir.
- Dış Ticaret: Bir ülkenin diğer ülkelere yaptığı ihracat ile ithalatın toplamını ifâde etmektedir. Bu gösterge aynı zamanda ülke ekonomisinin dışa açıklığıyla ilgili de bir fikir verir. Buna göre (İthalat+İhracat)/GSMH oranı ülkenin dışa açıklık derecesini göstermektedir. Bu oran yükseldikçe ülke ekonomisinin dış ülkelerde meydana gelen gelişmelerden etkilenme olasılığını artırır.
- Dış Ticaret Açığı/Fazlası: İthalat ile ihracat arasındaki farktır. Eğer toplam ithalat > toplam ihracat ise dış ticaret açığı; toplam ithalat < toplam ihracat ise dış ticaret fazlalığı vardır. Ülkemizdeki durum uzun yıllar dış ticaret açığı şeklinde ortaya çıkmaktadır.
- Dış Ödemler Dengesi Açığı/Fazlası: Bir ülkenin yurtdışından yaptığı alışlar ile satışlar arasındaki farkları ifâde eder ve dış ticaret açığını da içine alan daha geniş bir kavramdır. Buna göre turizm gelirleri/giderleri, işçi dövizleri, kar transferleri gibi gelir gider kalemleri de bu bilançoya eklenmektedir. Bu bilançoda en büyük kalemi dış ticaret rakamları oluşturmaktadır. Ülkemizde uzun yıllar bu denge açık vermektedir. Bunun en önemli nedeni ise birçok alanda hala dışarıya bağımlı olunmasıdır.
- Dış Borçlanma: Ülke toprakları dışındaki piyasalardan alınan borçlardır. Ülke sınırları dışından döviz veya ulusal (TL) para cinsinden yapılan borçlanma borçlananın dış borç olma niteliğini değiştirmez. Dış borçlar ülkedeki toplam finansal kaynakları artırır. Ancak geri ödeme döneminde de ülkedeki kaynakların dışarıya transfer olmasına neden olur. Bunun için dış borçların mutlaka yatırım harcamalarının finansmanında kullanılması gerekir. Böylece bu yatırımdan elde edilecek gelir ile borç anapara + faizi kolaylıkla ödenmiş olur.
- İç Borçlanma: İç piyasalardan gerçekleştirilen borçlanmadır. Burada da yine borçlanın paranın ulusal para veya döviz olması arasında bir fark yoktur. Diğer bir ifâdeyle iç borçlanmada dövizle de borçlanmak mümkündür. İç borçlanma ülkedeki toplam finansal kaynak miktarında bir değişime neden olmaz. Sadece kaynaklar özel sektörden kamu sektörüne geçmektedir. Eğer bu kaynak transferi nedeniyle özel sektör finansal piyasada borçlanma sıkıntısı yaşarsa buna “dışlama” denir.
- Borç Stoku: Mevcut iç ve dış borcun toplam tutarıdır. Ancak burada toplam borç stoku ile toplam kamu borç stokunun farklı kavramlar olduğunu hatırlatmak isterim. Çünkü toplam borç stoku özel sektörün dış borçlarının da dahil olduğu stok tutarını ifâde ederken, toplam kamu borç stoku sadece devletin brüt borcunu ifâde etmektedir.
- Repo: Bankaların sahip oldukları devlet iç borçlanma senetlerini Merkez Bankasına vererek aldıkları borç karşılığında ödedikleri faizdir. Bu işlemler genellikle bir günlük veya bir haftalık olabilmektedir. Bankaların ellerindeki devlet iç borçlanma senetleri karşılığında aldıkları bu paraları, ülke finansal piyasaları kapalı iken, açık olan diğer ülke finansal piyasalarında değerlendirmek için kullanabilirler. Örneğin ABD’deki bir banka gündüz aldığı devlet iç borçlanma senetlerini akşam geri vermek suretiyle Merkez Bankası’ndan alacağı kredi ile Japonya, Çin vb. ülkelerdeki finansal araçlara yatırmak suretiyle gelir elde etmesi mümkündür. Diğer bir ifâdeyle bankalar ve profesyonel yatırımcılar parayı genellikle 24 saat esasına göre çalıştırırlar. Coğrafi olarak ülkeler arasındaki zaman farkı buna imkân vermektedir.
- Politika Faizi: Merkez Bankası’nın piyasadaki faiz politikasını etkilemek ve yönlendirmek için kullandığı faizdir. Mevcut durumda bir haftalık repo faizi politik faiz olarak kullanılmaktadır. Burada hangi faizin politik faiz olarak kullanacağına Merkez Bankası karar verir.
- Piyasa Faizi: Piyasadan gerçekleştirilecek borçlanmada uygulanan faizi ifâde etmektedir. Bu faiz oranı ile Merkez Bankası’nın politika faiz oranı arasında genlikle bir ilişki vardır. Ancak Merkez Bankası olumu veya olumsuz ekonomik gelişmelere geç tepki verip, politika faiz oranında değişiklikte geç kalırsa, bu iki faiz oranı arasında fark oluşabilmektedir. Örneğin 17 Aralık 2013 sonrasında meydana gelen gelişmelerle birlikte piyasa faiz haddi çok kısa süre içinde %8’lerden 12’lere kadar çıktığı halde, Merkez Bankası Ocak 2014 sonlarına doğru politika faiz karanında değişime gitmiştir.
- Birincil Bütçe Açığı/Fazlası: Kamu bütçesi gelirleri ile kamu bütçe harcamaları arasındaki farktan toplam kamu faiz ödemeleri çıkarıldıktan sonra ortaya çıkan dengedir. Bu tutar pozitif ise fazla, negatif ise açık ortaya çıkmıştır. Türkiye’de 10 yılı aşkın bir süredir bu denge fazla vermektedir. Bu dengenin diğer anlamı da “Eğer faiz ödemelerimiz olmasaydı bütçemiz fazla verecekti.”
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak