Ara

Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve Ashâb-ı Kiram

Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve Ashâb-ı Kiram

10 Muharrem'de Hz. Hüseyin Efendimiz (ra) ve 72 Evlâd-ı Mustafâ, kuruyan dudaklarla su yerine kanla ölümcül bir susuzluk canı verdiler. Hz. Hüseyin Efendimiz zulme karşı, hıyânete karşı, maddeye tapmaya karşı, başı koydu ve şehit oldu. Böylece İslâmiyete dünyânın sonuna kadar hizmet etti. Hz. Hüseyin Efendimiz Ümmet-i Muhammed için kıyâmet gününe kadar sönmeyen, aydınlatan bir kandildir. Ümmet-i Muhammed’in kalplerinde Muhammedî nûrun ve sevdânın varolmasına sebep oldu. Ehl-i Beyt'i ve Ashâb-ı Kirâm'ı tefekkür ettiğimizde de aynı sonuca varıyoruz, Nûr-u Muhammedî'yi ve İslâm dîninin ihtişamlı tevhîd nûrunu müşâhede ediyoruz.

Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve sahabeler münevver ahlâklarıyla kıyâmete kadar tüm nesilleri hakīkate ulaştıracak seçilmiş kimselerdir. Onlar ferâgat-ı nefs kahramanlarıdırlar. Onlar, tüm makamlarını, mallarını, mülklerini, sāhip oldukları şeyleri, āilelerini, hattâ kendi canlarını İslâmiyet’e hizmet yolunda fedâ etmişlerdir. “Sizden hiçbir ücret, hiçbir karşılık istemem, tek istediğim sevdiklerime ve Ehl-i Beytime yakın olmanızdır.” (Hadîs-i kudsî)

İslâm dîni, Fahr-i kâinât Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm'a büyük muhabbet duyan ilk mü'minler sâyesinde tüm dünyâya hızla yayıldı. İslâm’ın doğuşunda 150 kişinin 12 sene boyunca İslâmiyet'i ayakta tutmasıyla mümkün oldu bu. Bunlar Peygamberin ehl-i beyti, dört halîfe ve diğer ashâb-ı kiramdı. Onlar bu yola kurban veya şehit olmasalardı İslâm yeryüzünde var olmazdı. 

Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve Ashâb-ı Kiram muhteşem nûrânî misâlleriyle bizim için kanlarını dökerek şehîd oldular. Hidâyet nûrunu almamız için hayatlarını verdiler ve böylece İslâm nûru Ehl-i Beyt ve Ashâb-ı Kiram kanalıyla yeryüzüne bir dirilik getirmiştir. Bu dirilik, bu nûr bizi kıyâmet gününe kadar aydınlatmaya devâm edecek. Böylece şehitlerin şehâdeti bütün mü'minler için sonsuz bir şifâ kaynağı olmaktadır. 

Hz. Ali (kv) daha onüç yaşındayken Peygamber Efendimize sevgisini şöyle haykırdı: “Canım canına, kanım kanına, herşeyim sana fedâ olsun, yâ Rasûlallâh!” Allah Teālâ tarafından seçilmiş kahramanlar, Asr-ı Saadet’te Peygamber Efendimizin dostları hep bir ağızdan aşkla ve şevkle; “Malım, mülküm, makāmım, āilem, çocuklarım, canım sana fedâ olsun Yâ Rasûlallâh!” diyerek fedâkârlık ahlâkının tohumunu taşıdılar. 

Ashâb-ı Güzîn, îmanlarının mesûliyetini bütün ağırlığıyla omuzlarında taşıdılar ve birçoğu da bu mesûliyetin bedelini canını vererek ödedi. İslâm dîni için canlarını fedâ etmiş Ehl-i Beyt-i Mustafâ muhteşem nûrânî misâlleriyle zihinlerimizin karanlığını aydınlatırlar. Bizim görmemiz, uyanmamız, anlamamız ve Kur’ân-ı Hakîm’in hikmetinden hidâyet nûru almamız için hayatlarını verdiler. Mücâdelelerini ve gayretlerini yüksek bir neşe ile birleştirmişlerdir. Kalpleri en yüksek viteste çalışmıştır. Kalplerinde îmân sembolize olmuş, îman ebediyyen canlı tutulmuştur. 

Onlar her zaman kendilerinden önce başkasını, özellikle de ihtiyaç sāhibi fakir, çâresiz insanları düşünüp yardımsever davranmışlardır. En büyük musîbetin içerisinde de olsalar hiçbir şey olmamış gibi kulluk vazîfelerine devâm etmişlerdir. Yaptıkları hayır ve yardımlar karşılığında ne mânevî bir ücret istemiş ne cenneti ummuş, ne de cehennemden korkmuşlardır. Başlarına ne gelirse gelsin her türlü belâya dayanmış her türlü acıya tahammül etmişlerdir çünkü Allah ve Resûlünün aleyhis-salât ü ves-selâm sevgisiyle doludurlar. Hiçbir karşılık beklemeden tüm insanlara adâletle muamele ederler. Allah'tan dünyevî rahatları için yardım ve konfor istemezler. Yemeye ve giymeye hiçbir şeyleri kalmayacak olsa bile, ellerindeki son şeyi de daha ihtiyâcı olanlara verirler. Acı çekmekten, yaralanmaktan, zulümlere mâruz kalmaktan, hasta olmaktan veya öldürülmekten hiç çekinmezler. Kendilerine yapılan bir haksızlık karşısında sabırlı davranırlarken başkalarının haklarının ezilmesi söz konusu olduğunda sonuna kadar mücâdeleye devâm ederler. Kendilerine kötülük yapanlara iyilikle mukābele ederler.

Siyah köle, o ashâbın en yücelerinden olan Hz. Bilâl (ra), Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm’ın nurlu ümmetine dâhil olduğunda sāhibinin elinde en çetin işkencelerden geçti. Dayanılmaz acılar içindeyken Efendimiz’in dînini inkâr etmesi istendi, fakat o, “Ehad, Ehad!” dedi hep. Allah Teālâ’nın Ehadiyyeti sanki Hz. Bilâl’in dudaklarından çıkıp zaman ve mekânı bir bıçak gibi kesiyor ve ebediyete intikāl ediyordu. O şanlı köle Hz. Bilâl kararlılığı, cesâreti ve kahramanca tahammülü ile bize nasıl bir hikmet öğretti? O sâdece dedi ki: “Allah var, ben yokum” ve “Ben ne az şey verdim fakat herşeyi kazandım; ölümsüzlük kazandım!” 

Uhud Harbi’nde, Hazreti Peygamber’in aleyhis-salât ü ves-selâm kendisi de yaralanmıştı. Kocası ve iki oğlu şehit düşmüş Nesibe, Resûlullah Efendimiz’in aleyhis-salât ü ves-selâm yaralandığını duyduğunda kendi āilesinin kaybını unutmuş, sağa sola koştururken “Resûlullah nerede?” diye haykırıyordu. Düşmanlar Hz. Peygamber’i mızraklarla çevrelemişti. Bu büyük kadın, cesâretle düşman kalabalığını yarıp Peygamberine ulaşmak için savaştı. Yaralanmasına rağmen Sevgili Efendisi’ne ulaşmayı başardı. Fahr-i kâinât Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm’ı sağ bulunca rahatladı.

Sayısız örnekler içinde bir tânesi hakîkaten ön plana çıkmakta: Bir savaştan sonra bāzı sahabiler yaralı olarak savaş alanında yatmakta idiler. Savaş bittikten sonra, savaş alanında dağınık bir şekilde yatmakta olan yaralılara yardım için bir sahabi geldi. Su diye inleyen sesler duydu ve ciddî şekilde yaralanmış olanlardan bir tânesinin yanına gitti. O sahabi tam susuzluğunu giderecekken su diye inleyen başka birisini duydu. Suyu uzatan sahabinin şaşkın bakışları arasında suyu içmeyi reddetti ve “Suyu inleyen kardeşime götür” dedi. Suyu getiren onu bırakıp diğer inleyene götürdü. İkinci yaralı tam suyu içecekken aynı şekilde inleyen başkasını duyunca o da suyu içmeyi reddedip suyun o inleyene götürülmesini istedi. Üçüncü yaralı sahabiye suyu götürdüğünde ise o kollarında rûhunu teslîm etti. İkinciye yetişmek istedi ki gittiğinde onun da şehâdete erdiğini gördü. Bâri birinciye yetiştireyim diye birinciye koştu ki o da şehâdet şerbetini içmişti.

Ehl-i Beyt-i Mustafâ öyle bir yüce infak ahlâkı taşır ki insanoğlunu kurtarmak için cehenneme girmeye râzı olur. Hz. Ebû Bekir cehennemdeki dehşet anlarını gördüğünde dayanamıyarak haykırdı ve şöyle dedi: “Yâ Rabbi! Vücûdumu o kadar büyüt ki cehennemi ben doldurayım. Oraya bir başkası girmesin!” Rasûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Ali'ye (kv) sormuş: “Yâ Ali! Ümmetimin günahkârları hakkında sen ne yapacaksın?” Hz. Ali şöyle cevap verdi: “Allah izin verirse, ben elimden gelen bütün iyiliği yapacağım. Yarın kıyâmet gününde Sırat köprüsünün her iki tarafını tutup âsî ümmetinin cehenneme girmesine mâni olacağım. Durum şiddetlenirse, onların her birinin yerine ben ateşe gireceğim!” 

Dîni yaşamanın itāatte kemâl değil, aşkta kemâl olduğunu bize Ehl-i Beyt ve sahabeler göstermişler. Dr. Halûk Nûrbâkî bize aşkın özünü anlatıyor: “Medîne sırrını taşıyarak, Sevdây-ı Muhammedî uğruna fedâ edilmeyecek hiç bir duygu yoktur. Butün duygularımızı, nefsimizin bütün hâinliklerini Sevdây-ı Muhammedî uğruna fedâ edeceğiz.” “Sahabileri tanımadan, Ehl-i Beyt kokusunu duymadan gönle aşk doğmaz.” “İnfâk ahlâkı yakalamadığımız zaman Efendimiz’e, Ehl-i Beyt-i Mustafâ'ya ve sahabelere karşı sevgimiz sahte olur.” 

Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve Ashâb-ı Güzîn’in, Muhammed Mustafâ aleyhis-salât ü ves-selâm’a olan muhabbetleri gönüllerine öyle yerleşmişti ki onlar dünyâyla olan bağlantılarını tamâmen kesmişlerdi. Dünyâ ve içindekilere hizmet ederek benliklerini fedâ ettiler ve kendilerini Resûlullah aleyhis-salât ü ves-selâm’ın yoluna adadılar. Haşr Sûresi mükemmel bir şekilde ashâb-ı kiram Efendilerimizin ahlâkını târif ediyor: Hayır olarak verdikleri dünyâlık nimetlere karşı kalplerinde en küçük istek duymaz, gözleri arkalarında kalmaz ve böyle bir şeyi içlerinden dahi geçirmezler. Muhtaç oldukları hâlde başka ihtiyaç sāhibi kardeşlerini tercîh ederler.” (Haşr, 59/9) 

Hazreti Hatice (r.anha) annemiz: “Fahr-i kâinat sevdâsına düştükten sonra benim için dünyâ bitmiştir. Dünyâ artık sâdece hizmet için vardır. İnsan seni tanıdıktan sonra dünyâya āit bir ilgiyi nasıl muhafaza eder? İnsan seni tanıdıktan sonra dünyâ diye bir şey düşünmez.” Hz. Ali kerramallâhu veche: “Dünyâyı boşadım” diye haykırdı.

Ashâbın kalpleri, Efendimiz’den sonraki en çok alıcı ve en yüksek kapasiteli kalplerdi. Bir Hadîs-i Kudsî’de buyurulur ki Allah kıyâmette şöyle soracak: “Ey kulum, sen dünyâdayken Ben her an seninleydim, sen kiminleydin?” Sevgili Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm bu hadîs-i kudsî’yi Ashâbıyla paylaştığında onlar Allâh'ın heybetli huzuru karşısında haşyet ve dehşete kapıldılar ve öyle bir utanma hissettiler ki bayılıp kaldılar. Ashâb-ı Kirâm saf mânâ hazinesi idiler. Onların kalplerinin saflığı, hakīkate derûnî bir şehâdettir. Yeni vahyolunan Kur’ân âyetlerini iki cihan güneşi Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm’in fem-i saadetlerinden duyar duymaz bütün vakit, gayret ve dikkatlerini, âyetlerin en derûnî mânâlarına intibâk etmek adına öyle bir yoğunluk ve samîmiyet içinde veriyorlardı ki netîcede vahiy onların hayatlarının parçası hâline gelmişti. 

Bizse Ehl-i Beyt’in kokusunu duydumuz zaman, o pırıl pırıl nûrânî misâlleri tanımanın heyecânını duyduğumuz zaman, onları gönüldeki canlı ilâhî senaryo ile seyrettiğimiz zaman, gönüllerde aşkı hissetiğimiz zaman bize büyük bir borç düşer. Yāni kendimizi verme borcumuz ve kulluğun gerekliliklerini yerine getirerek Hakk yolunda yürüme borcumuz vardır. Hakīkat yolunda mücâdele etme borcumuz vardır. Hz. Mevlânâ diyor ki: “Muhammed’in (sav) fazîletlerini edinmenin derdinde olanlar Ebu Bekir ve Ömer gibi can verirler.”

Kim Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve Ashâb-ı Güzîn’i bulmak isterse bunu kitaplardan okuyarak, onların hayat hikâyelerini dinleyerek, onlara olan sevgilerini kuru sözlerle dile getirerek yapamaz. Ancak onları nefsini İslâmiyet’e hizmet yolunda fedâ ederek bulabilir. İslâm dîni adına yaptığımız hizmetler ile fedâkârlık kahramanlarına yetişebiliriz, inşâallah.

 

Ağustos 2022, sayfa no: 26-27-28-29

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak