Neşeli ve hoş vakit geçirmeye yarayan ve oyun, yarış, mûsikî, raks gibi şeylerin genel adı olan “eğlence”nin Arapça karşılığı “lehv”dir. Arapça'da bundan başka umûmî olarak “eğlence” anlamına gelen veya bâzı “eğlence” türlerini ifâde eden “ferah” ve “semer” gibi kelimeler de vardır. “Lehv” Kur’ân-ı Kerîm'de, daha çok âhirete nisbetle dünyâ hayâtının değersizliğini vurgulamak için "oyun" mânâsındaki “laib” kelimesiyle birlikte kullanılmıştır; ayrıca "ittehaze" fiiliyle berâber Türkçe kullanımına benzer şekilde "eğlenceye dalmak" anlamında geçmektedir.”1
İslâm dîni fıtrî; yâni insanın yaratılış özünde var olan ihtiyaç ve özelliklerine cevap veren bir dindir. İnsanın ihtiyaçları arasında ise dinlenmek, neşelenmek, eğlenmek gibi gözü gönlü okşayan bedî’ zevklerini tatmin etmek de vardır. Bu duygu ve hissiyâtı, İslâm’ın getirdiği temel ilke ve esaslar çerçevesinde tatmin etmek pekâlâ mümkündür. Ne var ki günümüzde dînimizin yeterince bilinmeyen hükümlerinin bir yönü de “eğlence” ve “eğlence kültürü” konusunda koyduğu ölçülerdir. Bir taraftan bu konudaki bilgi eksikliği, diğer taraftan da etkileşimin meydana getirdiği yeni durumlar toplumda zaman içinde mânevî/moral değerlerin aşınmasına ve kültürel hayâtın olumsuz yönde etkilenmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucu olarak da, toplumu bir arada tutan bağlar aşınmakta hattâ yok olmaktadır. Bu durum hızla değişen dünyâda kültürler arası etkileşimin getirdiği bir sonuçtur ve kaçınılmaz bir durumdur. Zîrâ toplumlar şu veya bu şekilde birbirinden etkileneceklerdir.
Özellikle baskın kültürler, daha zayıf kültürleri etkileyeceklerdir. Burada aslolan, değişime karşı direnmek yerine değişim karşısında daha şuurlu bir şekilde ne düşündüğünü, ne yaptığını bilen, kendi inanç dünyâsı ve kültürel yapısı konusunda daha bilinçli olan bireyler yetiştirmek ve toplumu, kendi değerleriyle nasıl yaşaması gerektiği konusunda bilgilendirmektir. Kendi inanç ve değerleri konusunda yeterli bilince sâhip olmayan toplumların zaman içinde kaybolup gitmesi mukadderdir. Meseleye bu perspektiften bakıldığında toplumu bilgilendirmek noktasında üzerinde durulması gereken konulardan biri de, dînimiz İslâm’ın “eğlence ve eğlence kültürü” ile ilgili olarak getirdiği esas ve ilkelerdir.
İnsan fıtratında var olan “dinlenmek, neşelenmek, eğlenmek” ihtiyâcı ve bu ihtiyâcın karşılanması konusunda Yüce dînimiz İslâm’ın getirdiği temel ilkeler nelerdir, bunların bilinmesi gerekir.
Peygamber Efendimiz’in (sav) sünnet-i seniyyelerine baktığımızda, meşrû oyun ve eğlencenin belli başlı üç kısımda anlatıldığını görürüz:
- Bir gâyeye, faydaya ve bir ihtiyâca yönelik eğlencelerdir. (Hz. Peygamber’in (sav) hayâtından bu tür eğlenceler için, ok atma ve mızrak kullanma müsâbakaları, at ve deve yarışları, yüzme, koşu vb. örnek verilebilir.)
- Örf, âdet ve gelenekte mevcut olan tören ve merâsim türünden eğlencelerdir. (İslâm inanç değerleriyle ters düşmeyen geleneksel oyunlar, verilen ziyâfetler (düğün, nikâh gibi) bu türdendir. Peygamberimiz bayram günü def çalıp mersiyeler söyleyen câriyelere izin vermiş ve Habeşliler’in mızraklarla yaptıkları gösteriyi Hz. Âişe (r.anha) ile birlikte seyretmişti. (Buhârî, İydeyn: 2, 3; Müslim, İydeyn: 19)
- Yorulan, usanan, bıkkınlık duyan insan duygularının meşrû dâirede tatmin edilmesi, dinlendirilmesi ve keyiflendirilmesidir. Meselâ Peygamberimiz seferlerde günlerce süren yorucu yolculuklarda monotonluktan kaynaklanan sıkıntıyı gidermek için gençler arasında yarışlar düzenlemiş, böylece kâfileye bir rahatlık ve ferahlık temin etmiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, III, 311)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak