Tasavvuf Nedir?
Günümüz eğitim-öğretimine katkısının ne olabileceğini tespit edebilmek için öncelikle tasavvufun ve mâhiyetinin ne olduğunu ortaya koymak gerekir. Tasavvuf nazarî ve aklî bir ilim olmayıp tecrübî bir ilim olduğu için târifleri de pek çoktur. Çünkü her mutasavvıf tasavvufu, yaşadığı mânevî tecrübelere ve bulunduğu mânevî makamlara göre tanımlamaktadır. Bu târiflerin sayısını bine kadar çıkaranlar hattâ ‘Sûfîlerin sayısıncadır’ diyenler vardır.1 Ancak biz burada tasavvufun en meşhur tanımlarından hareketle tasavvufu tanımaya gayret edeceğiz.
Tasavvuf, ‘sûf’ kelimesinden türemiş ve ‘yün giymek’ anlamına gelmektedir. Hicrî ikinci asrın ortalarından sonra kullanılmaya başlamış bir isimdir. Tasavvufun târifi noktasında şu tanımları ifâde etmemiz mümkündür:
- Tasavvuf zühddür.
- Tasavvuf güzel ahlâktır.
- Tasavvuf tasfiye, yâni kalbi kötü ahlâktan ve mâsivâdan temizlemektir.
- Tasavvuf tezkiyedir, yâni nefs ile mücâhededir.
- Tasavvuf istikamet, yâni Kur’ân ve Sünnete sarılmaktır.
- Tasavvuf, Allâh’a (cc) tam teslîmiyet ve Rabbânîliktir.2
- Tasavvuf İslâm’ın ruh hayâtıdır.3
Tasavvufun Kaynağı ve Gâyesi
Tasavvufun kaynağı Kur’ân ve sünnettir. Tasavvufun gâyesi en geniş anlamda İslâm’ı takvâ kalitesinde yaşamak ve buna engel olacak maddî ve mânevî tüm engellerden sıyrılmaktır. Bir başka ifâdeyle kişiyi insan-ı kâmil mertebesine yükseltmektir.
Tasavvufu, bir tarafı Hakk’a dönük diğer tarafı halka dönük iki cihetiyle bahsetmemiz mümkündür. Hakk’a dönük ciheti tahakkuk, halka dönük ciheti tahalluktur.
Tahalluk tasavvufun eğitim boyutu olup İslâm ahlâkını öğrenmektir. Tasavvufî hayat, tarîkat, mânevî makamlar, seyrü sülûk ve âdâb gibi konuları kapsar. Tahalluk boyutuyla kalbin tasfiyesi, nefsin tezkiyesi, yerilen sıfatların giderilmesi, övgüye değer vasıfların kazanılması, ziynetlenme, tecellî ve ahlâkın yüceltilmesi gerçekleştirilir.4 Eğitim-öğretim müfredâtında konu bâzında bulunması gereken kısım budur.
Tahakkuk ise sâlikin mârifet, işâret ve bilgi edinme sürecidir. Ahlâk ve takvâ açısından yükselişe eren sûfî, kâinattaki bâzı ilâhî sırlara âit bilgileri edinmeye başlar.5 Ledünnî ilim bu aşamada sâlike verilir.
Buraya kadar tasavvuf hakkında deryâda bir damla mesâbesinde bilgi verilmeye çalışılmıştır. Tasavvuf ilmini derinlemesine öğrenmek için bu yola hayatlarını vermiş, ilimle ameli bütünleştirerek mârifet sırrına mazhar olmuş muhakkik sûfîlerin kaleme aldığı eserlere mürâcaat etmek gerekir.
Eğitim öğretim sürecinde ilkokul 4. sınıftan itibâren lise boyunca ‘Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi’ dersi müfredatta yer almaktadır. Bu dersin öğrencilere okutulmasındaki maksat hiç şüphesiz ki öğrencinin din hakkında mâlûmât sâhibi olması ve güzel ahlâkın prensiplerini öğrenip hayâtına aktarabilmesidir. Bu amacı gerçekleştirirken tasavvuf ilminin birikimli kültüründen istifâde edilebilir. Çünkü güzel ahlâk konusu tasavvufun ilgilendiği en baş konulardandır. Hal böyleyken insanın kendisinde var olan kötü ahlâkı giderip yerine güzel ahlâkı yerleştirme amelini sâdece kitâbî bilgilerle başarması mümkün değildir. Öğrencinin güzel ahlâkı kazanabilmesi noktasında; hedefi, en güzel ahlâka bürünmüş insan-ı kâmiller yetiştirmek olan tasavvufun ilim ve eğitim metotlarından istifâde etmek mümkündür. İşte bu eğitim metotlarından kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi için tâkip edilmesi gereken usûl hakkında -hiç olmazsa- bir önbilgi seviyesinde olsun Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitaplarında tasavvufun yer alması önemlidir. Bunu anlatırken tasavvuf eğitimini başka bir değişle seyr ü sülûkunu tamamlamış, insan-ı kâmil vasfını elde etmiş sûfîlerin hayatlarından örnekler verilerek konunun yerleşmesi sağlanmalıdır.
Tasavvufî Ahlâk için Kalbin Tasfiyesinin Önemi
Bir insanın beden ve aklı eğitime tâbî tutulurken gönlünü eğitimsiz bırakmak büyük bir kayba sebep olur. Herşeyden önce bir gönül eğitimi olan tasavvuf; ahlâkın mekânı olarak kalbi/gönlü görür ve güzel ahlâkın oluşması için kalbin temizlenmesini önemseyip işe kalbi tasfiye etmekle başlar. Sevgili Peygamberimiz (sav): “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.”6 buyurmuştur. Eğer bir insanın zihniyle berâber gönlü de eğitiliyorsa buradan hakîkatin temsilcisi insan zuhûr eder. Selçuklu ve Osmanlı’da büyük ilim adamlarının yetişmesini sağlayan formül medrese ve tekke ikilisidir. Yâni medresede aklî ve naklî ilimler öğretilirken tekkede gönül eğitimi veriliyordu. İsmini târihe altın harflerle yazdıran müslüman ilim adamlarına baktığımızda zâhirî ilimlerle meşgul olurken bâtınî ilimden de istifâde etmeyi ihmâl etmemişlerdir. Bir Gazali’ye baktığımızda bir Mimar Sinan’a baktığımızda veya bir Dede Efendi ve Buhurizâde Mustafa Itrî örneklerine baktığımızda branşları farklı da olsa, hepsi de gönül eğitimi almış kimselerdendir. Yaptıkları bütün bu işlerde tasavvufî neşveyi görmemiz mümkündür. Tasavvufî neşve olmadan da alanında mâhir kişiler yetiştirilebilir ama gönüllere hitâb eden bir sanatçı, bir ilim adamı yetiştirmek pek de mümkün olmaz. Buna örnek olarak, aradan yıllar geçmesine rağmen ve bizler de defalarca okuyup dinlemiş olmamıza rağmen her işittiğimizde bizi farklı âlemlere götüren, gönlümüze hitâb edebilen tekbir ve salât-ı ümmiyyeyi besteleyen, ismini yukarıda da zikrettiğimiz Itrî -ki kendisi Mevlevî’dir-, tasavvufî neşveyle yetişmiş bir sanatçıdır. Mesnevisiyle hâlâ birçok insanın hidâyetine vesîle olmaya devâm eden Mevlânâ’nın (ks) sûfîliği şâirliğinden önce gelmektedir. Dillere destan ilâhilerindeki muhabbetin kaynağı olarak, Yûnus Emre’de Şeyhi Tapduk Emre’nin katkısının büyük olduğu ortadadır.
Milli Eğitim Müfredâtına ‘Tasavvuf’ Önerilerimiz
İmam Hatip Lisesi dışında İmam Hatip Ortaokulu da dâhil tüm orta ve lise düzeyindeki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders kitaplarına, tasavvufun engin kültüründen istifâde edebilmek için tasavvuf ilminin konularını ihtivâ eden “Tasavvuf Üniteleri” ilâve edilmelidir. İmam Hatip Liseleri’nde ise bireysel tasavvuf dersi konulmalıdır. Peki, neden tasavvuf ilminde ısrarcıyız? Tasavvufun önemine binâen İmam Gazali’nin (v. 505/1111)7 el-Munkizü Mine’d Dalal isimli eserinde sûfîler ve sûfîlerin ilmi/yolu olan tasavvuf hakkında şunları söyler:
“Kesin bir şekilde anladım ki tasavvuf ehli, Allah Teâlâ’nın yolunda olan kimselerdir. Onların hâlleri, hâllerin en iyisidir. Yolları, yolların en doğrusudur. Ahlâkları ahlâkların en temizidir. Dînin esâsına vâkıf olan âlimlerin ilmi, hükemânın hikmeti; onların hâllerinden ve ahlâklarından bir kısmını değiştirmek, daha iyi bir hâle getirmek için bir araya gelse buna imkân bulamazlar. Daha iyisini ortaya koyamazlar. Onların zâhiren ve bâtınen bütün hâl ve hareketleri, nübüvvet kandilinin ışığından alınmıştır. Yeryüzünde ise nübüvvet ışığından başka aydınlatıcı bir nur yoktur.”8
Buna benzer ifâdelerin onlarcasını kaynaklarımızda bulmamamız mümkündür. Bu denli önemli olduğu ilim ehilleri tarafından her fırsatta dile getirilen tasavvuf ilmi hakkındaki mâlûmâtın Milli Eğitim’de yok denecek kadar az olması, ilâhiyatlarda ise yeteri kadar olmaması şaşırtıcı bir durum olarak karşımıza çıkar. Kaliteli ve donanımlı bireyler yetiştirmeyi amaç edinmiş her eğitim sisteminin tasavvuftan alması gereken pay mutlakâ olmalıdır.
Öğrencinin Hak olan tasavvufla bâtıl olanı birbirinden ayırabilmesi için, tasavvuf ünitelerinin sonlarında okuma parçası olarak bile olsa tasavvuf klasiklerinin tanıtımları yapılmalı.9
Aslında genel olarak baktığımız zaman tasavvufun ilişkili olduğu birçok ilim dalının olduğunu görürüz. Bu ilişki benzer konuları işlemek şeklinde olduğu gibi bâzı sûfîlerin o ilim dallarında mâhir kimseler olması şekliyle de olabilmektedir. Kimisiyle doğrudan irtibatlıyken kimiyle dolaylı bir yönden irtibatlıdır. Başta Temel İslâm İlimleri10 olmak üzere Felsefe, Sosyoloji11, Psikoloji12, Ekonomi13, Edebiyat14, Mûsikî15, Mîmârî16, Hüsn-i Hatt ve Tezhib17 gibi ilim ve sanat dallarıyla olan irtibâtı, tasavvufu geniş perspektifli bir ilim dalı hâline getirmektedir.18 Bu açıdan bu dersler işlenirken doğrudan ya da dolaylı olarak tasavvufun etkilediği yönlerden de bahsetmek mümkün olabilir.
Târih derslerinde târihî şahsiyetler ve savaşlar anlatılırken sûfîlerin târihî şahsiyetler üzerindeki etkileri ve savaşlardaki aksiyonlarından bahsedilebilir. Fatih Sultan Mehmet örneğinde olduğu gibi İslâm târihi boyunca devlet ricâlinin sûfîler aracılığıyla tasavvufun merkezinde olduklarından söz edilebilir. Özellikle Târih ders kitaplarında cihan pâdişahlarının yetişmesinde sûfîlerin üstlendikleri rolleri ve pâdişahların sûfîlere karşı takındıkları edebi konu edinen okuma parçaları konularak öğrencinin şuur sâhibi olması sağlanabilir. Yine savaşlarda en ön saflarda yerini almış nice şeyhlerden örnekler verilerek, şeyhlerin sâdece tekke ve dergâhlarda zikirle meşgûl olan kişiler olmadıkları, yerine göre aksiyon adamları oldukları dikkatlere sunulabilir. Ebu’l-Hasan en-Nedvî, direniş ve fedâ için gözüpeklik, atılganlık ve canını mukaddesat uğruna verebilme gibi özelliklerin çoğu zaman ruh temizliği, nefs ıslâhı, riyâzet ve ibâdet sonrası ortaya çıkacağını söyleyerek, sûfîlerin cihâda daha yakın olduklarını belirtir.19
İnsanın hayâtı boyunca kendisinden ayrılmaz bir parça hâline gelmesi gereken ‘edeb’, eğitim-öğretim döneminde de olmazsa olmaz kurallardan birisidir. Bugün bir öğretmenin öğrencisinde en fazla görmeyi arzuladığı erdemlerden birisi olan edeb; tasavvuf eğitiminde daha yolun başında olan kişinin takınması gereken bir taç olarak görülür. Bir insanın ilmî seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun eğer edeb yoksunu bir kişiliğe sâhipse, kendisinde var olan ilme de pek kıymet verilmez. Okul hayâtı boyunca hoca-talebe arasında olması gereken edeb ölçülerini anlatırken şeyh-mürid arasındaki edeb ölçüleri örnek gösterilebilir.
Sonuç Olarak
Eğitim ve öğretim müfredâtımız hazırlanırken kaliteli bireylerin yetiştirilmesi husûsunda tasavvufun engin birikimlerinden faydalanmak çok önemlidir. Başta Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders kitaplarında, tasavvufî konular olan edeb, müsâmaha, tevâzu, îsâr, uhuvvet, sabır, şükür, ihlâs ve samîmiyet gibi konulara yer vermek gerekir. Bireysel ilim olarak ortaya çıkışı tasavvuf kadar eski olmayan ahlâk ilmi konuları, kendisini de içine alan tasavvuf üniteleri içerisinde işlenmeli. Tasavvufî hakîkatlerin ancak ilimle birlikte amelin olmasıyla meydana gelebileceği sık sık hatırlatılmalı. Öğrencinin kendisini tanıması sürecinin, kendisini Yaratanı tanıma sürecine götüreceği gerçeği üzerinde durulmalıdır. En büyük düşman olan şeytan ve nefisle mücâdele gereği ve usûlü, tasavvuf ilminden hareketle öğrencinin dikkatine sunulmalıdır. Tasavvufun ne demek olduğunu kavrayan öğrenci, (hayâtı boyunca karşılaşması muhtemel tehlike olan) tasavvufun literatürünü kullanarak insanların mâneviyâtını sömürme girişiminde bulunacak nice bâtıl oluşumlara karşı kendisini korumaya almış olacaktır.
Aralık 2016
Dipnotlar: 1 Hasan Kamil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul 2014, s. 28. 2 Allâh’a her şeyi ile adanmak 3 Ethem Cebecioğlu, “Prof. Nicholson’un Kronolojik Esaslı Tasavvuf Târifleri”, Ankara Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, c. 29, Ankara 1987, s. 387-406. 4 Kadir Özköse, Tasavvuf ve Gönül Eğitimi, Nasihat Yay., Ankara 2008, s. 5. 5 Kadir Özköse, a.g.e., s.5. 6 Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107. 7 İbn’el-Subkı Tabakat’ında Gazalî için şu satırları yazmaktadır: “Hz. Muhammed'den (sav) sonra bir peygamber gelecek olsaydı bu, muhakkak Gazalî olurdu.” Subkî’nin bu hükmü elbette mübalâğalıdır. Fakat İmam-ı Gazalî hakkındaki hissiyâta tercüman olması yönünden dikkat çekicidir. 8 İmam Gazali, el-Mukızü Mine’d Dalal Şerhi ve Tasavvufî İncelemeler, haz. ve şer., Abdulhalim Mahmud, ter.: Salih Uçan, Kayıhan Yay. İstanbul 2012, s.77. 9 Ebu Talip el-Mekki, “Kutu’l-Kulûb”; Kelâbâzî, “et-Taarruf”; Abdülkerim Kuşeyrî, “er-Risale”; Hucvûrî, “Keşfu’l-Mahcub”; İmam Gazalî, “İhyau Ulûmi’d-Din vb. 10 Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm ilimlerinde temâyüz etmiş birçok sûfî vardır. Örn. Gazali, Kelâbâzî, Kuşeyrî, vb. 11 Toplum ve grupların gelişmesini tayin eden konuları, sosyal olayların sebep ve sonuçlarını inceleyen bir ilimdir. Tasavvufta tekke ve tarîkatlarla aslında aynı amaca hizmet etmektedir. Tasavvufun toplumu kaynaştıran fonksiyonu neticesinde huzurlu, müreffeh bir toplumun inşâsında etkili olmuştur. 12 Psikoloji, insanın her davranışının nasıl ve niçin meydana geldiğini inceleyen bir ilimdir. Aynı zamanda insan organizmasının çevreye uyması ile ilgili sorunları inceleyen bilim. Tasavvuf psikolojisi insanla âlem, insanla insan, insanla diğer mahlûkat arasındaki savaşın düğümünü çözerek kendini tanıma imkânı tanır. Özellikle rûhî olgunluğa erebilmek için derûnî faaliyetlerin kazandırdığı rûhî zenginlikler olan “letâifler” psikolojiyle yakından irtibatlıdır. 13 Ekonomi, sınırsız ihtiyaçların sınırlı kaynaklardan karşılanması ilminin adıdır. İnsanda var olan hırs duygusu kontrol altına alınmadığı müddetçe ihtiyaç duyduğu şeyler hiçbir zaman son bulmaz. Elinde olanla yetinmek istemez. İşte bu noktada insanı eğitime tabi tutan tasavvuf, kişide var olan sınırsız mal edinme duygusunu köreltip kanaatkâr bir rûha bürünmesini sağlar. Nefsin terbiyesi metotlarından birisini bol bol sadaka vermek olarak gören tasavvuf, toplumda bir ekonomik paylaşımın oluşmasını sağlar ve ekonomik sıkıntıların ortadan kalkmasında büyük rol oynar. 14 Edebiyatla tasavvufun iç içe olduğunu görmekteyiz. Birçok sûfînin tasavvuf anlayışlarını şiir aracılığıyla ortaya koymuş olması tasavvuf edebiyatının (tekke ve divan edebiyatı) ortaya çıkışına vesîle olmuştur. Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlânâ, Niyazi Mısri, Eşrefoğlu Rumi, Aziz Mahmud Hüdai gibi sûfîlerin şiirlerine edebiyatımızda sık rastlamaktayız. 15 Tasavvuf Musikisi diye başlı başına bir mûsikî dalı ortaya çıkmıştır. 16 Tasavvufî mekânlar olarak tekke, dergâh, hangâh, âsitâne, zâviye gibi yeni müesseselerin kurulmasına ve büyük sûfîlerin vefâtından sonra üzerlerine yapılan türbelerle tasavvuf mimariye yön vermektedir. 17 İslâm ve Türk târihinin en büyük hattat ve müzehhibleri tasavvuf ve tekkeler çevrelerinde himâye ve teşvik görmüş ve buralarda vâris ve haleflerini yetiştirmişlerdir. Karahisari, Hasan Rızâ, Rakım, Altubezer, Şefik Bey ve Yesârî-zâde genellikle bu ortamlarda yetişmiştir. 18 H. Kamil Yılmaz, a.g.e., s.64-71. (11, 12, 13, 14, 16, 17. dipnotlar için de aynı yere bakınız.) 19 Es’ad el-Hattab, el-Butûle fi’l-Fidâ inde’s-Sûfîyye, trc., Komisyon, Sûfîler ve Aksiyon, İstanbul 1999, s 21.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak