Ara

Efendimiz’in (sav) Sosyal Hayâtından Yansıyan Sünnet ve Tavsiyeler “Eğitim ve Öğretim”

Efendimiz’in (sav) Sosyal Hayâtından Yansıyan Sünnet ve Tavsiyeler “Eğitim ve Öğretim”

“Âlimin âbid’e üstünlüğü, benim en sıradan olan kişinize üstünlüğüm gibidir. Şüphe yok ki Allah, melekler, gökler ve yer ehli, hattâ yuvasındaki karınca ve denizin dibindeki balıklar bile, insanlara hayrı öğretenlere duâ ederler.” (Tirmizî-191, K.S.-4102)

Allah Rasûlü (sav) insanlara hakkı ve hakîkati öğreten üstün bir öğretmendir. “İnnemâ bu’istü muallimen: Ben de bir muallim olarak gönderildim.” (İbn-i Mâce, K.S.-6053)

Efendimiz (as), âlimlerin, peygamberlerin vârisleri olduğunu bildirmiştir. Peygamberler mal-mülk olarak bir şey bırakmazlar, ancak ilim ve hikmet bırakırlar. Gerçek nasip sâhibi olanlar bu mîrâsa sâhip olanlardır. (Tirmizî, Ebû Dâvûd-196)

Rasûlullâh (sav) dinde fakîh olmayı, dînî meselelerde anlayış ve bilgi sâhibi olmayı Allah’tan bir hayır olarak nitelendirirdi. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, K.S.4109)

Mü’minlerin âlimlere hürmetli olmalarını isterdi. “Âlimleri (ulemâyı) ancak münâfıklar hor görür.” (Taberânî-201)

Bâzı insanlara İslâm hukûkunu öğretirdi. Her bölgede bu konuda yetişmiş insanın olmasını bir zorunluluk olarak görürdü. (Ebû Dâvûd-225, İbn-i Mâce-228)

Komşulara uygun ortamı hazırlayarak dînî konularda bilgi vermeyi, fikir alışverişinde bulunmayı, iyilik tavsiyesinde, kötülük uyarısında bulunmayı önemserdi. (Taberânî-310)

Allah Rasûlü bir hakkın, gereken bilginin öğrenilmesinde çekinme ve utangaçlığın engel olmaması gerektiğini söylerdi. (Tirmizî, K.S. 10/450)

Yabancı dil öğrenmeyi bâzı sahâbîlerine emretmiştir. Rasûlullâh (sav) Zeyd b. Sâbit’e İbrânice öğrenmesini emretmiştir. Bu durum onlarla aracısız, daha doğru bir iletişim için ve aynı zamanda onların çalışmalarını, niyetlerini öğrenmek açısından da önemlidir. (Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî-320, K.S.-4135)

Çevre kabîlelerin eğitim, öğretim ve irşâdı için muallimler gönderirdi. (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî-K.S. 2/224)

Öğrenen ve Öğreten...

Allah Rasûlü perşembe günlerini insanlara öğüt vermek için ayırırdı. Âlimler, bilginler, öğretmenler, haftanın bir gününü özellikle insanları irşâd etmek, sohbet etmek için ayırmalıdır. (Buhârî, Tirmizî-235) Ancak sık sık sohbet vererek insanları bıktırıp usandırmamak gerekir. (Buhârî, Müslim, Tirmizî-235)

Peygamber Efendimiz (sav), mîras ilmini, Kur’ân-ı Kerîm bilgisini öğrenmeyi ve bunu halka öğretmeyi tavsiye ederdi. (Tirmizî, K.S.-4113)

Efendimiz (as) şu temel ilkeleri bizlere sunmuştur:

Bir insana Kur’ân’dan bir âyet bile öğreten, onun efendisidir. Hocasına aslâ hîle yapmamalı, onu kendisine tercîh etmelidir. (Taberânî-202)

Bir insana ilim öğreten kişi, o bilgiyle amel edenin alacağı sevâbın aynısını alır ve diğerinden de bir eksilme olmaz. (İbn-i Mâce-204)

Mescide veya evinden dışarı herhangi bir yere bir hayır, bilgi öğrenmek için giden; Allah yolundaki mücâhid gibidir. (Taberânî-206, Tirmizî-212, İbn-i Mâce, K.S.-4110)

Allah rızâsı için ilim tahsîl edenin geçmiş günahları bağışlanır. (Tirmizî-213)

Kişi, bildiği bir konu kendisine sorulduğu zaman muhakkak gereken açıklamayı yapmalıdır. Aksi takdirde cehennemde bir gemle gemlenir. (Tirmizî, Ebû Dâvûd-224, K.S.-4119)

Değişik bölgelerden gelen insanlara iyi davranılarak, bilmedikleri öğretilmeli. (Tirmizî-230, Rezin-233)

Câhil bilmediğini sorup öğrenecek, âlim de bildiğini aktaracaktır. (Taberânî-234)

Kişi bildiklerini uygulamalıdır. Allâh’a karşı gelmekten sakınmalıdır. (Tirmizî-232)

Zan ve kuruntularıyla amel eden, olur olmaz yorumlarda bulunan insanlara fırsat verilmemeli, ilim sâhibi olunmalıdır. (Buhârî, Rezin, K.S.-4112)

İnsanlara akıllarının alacağı şeyleri öğretmek gerekir. (Müslim-240) Söylendiği takdirde kavrayamayacakları, din hakkında yanlış yorumlara sebep olacak bilgiler toplumda fitne ve kargaşaya yol açar.

Yanlış bir istekte bulunanlara hemen kızmayıp, anlayacağı örneklerle düşüncesinin yanlışlığını dile getirmek gerekir. (Müsned, Taberânî-241) Allah Rasûlü zinâ yapmak için izin isteyen bir gence, birisinin, kendi annesi, kız kardeşi, teyzesi, halası vb. ile zinâ etmesini kabûl edip etmeyeceğini sormuş, olumsuz cevap alınca da: “İşte senin gibi diğer insanlar da bunu kendi yakınları için istemezler.” buyurmuştur. (Müsned, Taberânî-241)

İlim bir sorumluluktur. Kişi, bildiği konuları değişik amaçlar için kullanıp hâinlik etmemelidir. (Taberânî-250)

Bilgi, kısım kısım verilmelidir. Bir konu hazmedilmeden diğerlerine geçilmemelidir. (Müsned-253) Allah Rasûlü Kur’ân-ı Kerîm’i onar âyet hâlinde sahâbeye ezberletir, sonra diğerine geçerdi.

Çocuklara küçük yaşta bâzı temel bilgiler vermek. “Küçük yaşta öğrenilenler taşa nakşetmek, büyük yaşta öğrenilenler suya yazmak gibidir.” (Taberânî-255)

İlim, Allah için öğrenilmelidir. Âlimlerle tartışmak, seviyesiz insanlarla münâkaşa etmek, bilmeyenleri yenerek, onlara üstünlük sağlayarak teveccüh kazanmak, dünyâlık elde etmek için ilim öğrenilmez. (Tirmizî-257-258, İbn-i Mâce-265, K.S.-6069)

İlimde fayda sağlamayacak ayrıntılardan, tehlikeli derin konulardan uzak durulmalıdır. (Dârimî-269)

İlmin şu temel hakları verilmelidir:

Hikmet sâhiplerine lüzumsuz şeyler anlatmamak.

Ahmaklara hikmet sunmamak.

Ehil olanı ilimden mahrûm etmemek.

Ehil olmayana ilim öğretmemek. (Dârimî-239)

Bâzı Yöntemler

Allah Rasûlü (sav) yazı malzemesini sürekli hazır bulundururdu. Herhangi bir sefere çıksa bile yanına alırdı. (Tirmizî-290, K.S.- c.4 s. 484)

Öğrenilen bilgilerin kaybolmaması, unutulmaması için yazarak not almayı tavsiye ederdi. Hadisleri unuttuğunu söyleyen bir sahâbîye şöyle demiştir: “Sağ elini yardıma çağır (yaz).” (Tirmizî, 318, K.S.-4132) Bu konuda kendisinden yardım isteyene de yardımcı olurdu. Bir hutbesini yazılı olarak isteyen Ebu Şah’a yazdırmıştı. (Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî, K.S.-4133)

Yazıda estetiğe önem verirdi. Gönderilen bir mektup, yazılan bir metin güzel olmalı, mürekkep dağınık olmamalı, bunun için gereken tedbir alınmalıdır. (Tirmizî-291)

İnsanlara gerektiğinde göstererek öğretirdi. Çünkü sâdece duymak, görmek gibi olmaz. (Taberânî, Müsned-261)

İnsanları eğitmede, onlara yol göstermede bâzı şekiller çizerdi. Doğru yolu anlatırken düz bir çizgi çizer, sonra kenarlarına değişik çizgiler çizer ve buyururdu: “Bu yol Allâh’ın yoludur. Diğerleri de üzerinde şeytânın çağırıp durduğu yollardır.” (Dârimî, Müsned)

Allah Rasûlü, bâzan örnekler verirdi. Konuların öğretilmesinde temsiller, örneklemeler getirirdi. Böylece konunun daha iyi anlaşılmasını sağlardı. (Buhârî, Müslim, Tirmizî-K.S. 2/337,338) “Ben ve Allâh’ın benimle gönderdiği, kavmine varıp da şöyle diyen adama benzeriz: Gözlerimle düşmanı gördüm. Apaçık sizi uyarıyorum. Haydi, kaçıp kendinizi kurtarın.” (Buhârî, Rikak, İ'tisam, Müslim; Fedail)

Bâzı bilgileri verirken görsellikten yararlanırdı. Altının ve ipek elbisenin erkeklere haram olduğunu söylerken, ellerine alarak göstermişti. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî, K.S.-5286)

Birisine bir bilgi verdiğinde, bir şey öğrettiğinde, bâzan doğru öğrenip öğrenmediğini kendisinden dinler, tekrâr ettirdi. (Taberânî-316)

Çevresindeki insanların yanlışını; kalplerini kırmadan, incitmeden güzelce hatırlatırdı.

Bir bilgiyi vermeye, dikkat çekici bir sözle başlardı. (Müslim-K.S. 2/207)        

Jest ve mimiklerden faydalanırdı. Ramazan günlerinin sayısını öğretirken, cemâate ellerini kullanarak parmak hesâbı yapmıştır. (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Neseî-K.S. 9/439)

İknâ edici deliller kullanırdı. Çocuğunun kendisine benzememesinden dolayı hanımından şüphelenen bir adama, develerinden farklı renklerde yavrularının olup olmadığını sorar. Var diyen adama niçin böyle olduğunu sorunca, “Soya çekmiştir.” cevâbını alır. Bunun üzerine Rasûlullah (sav), “Kim bilir senin çocuğun da soyundaki bir damara çekmiştir.” buyurur. (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Neseî, Tirmizî, İbn-i Mâce-4456)

Allah Rasûlü (sav) bir meseleyi öğretmek için, hikâye kurgusunu kullanırdı. İlâhî kurallara uyulmamasının bütün bir toplumu etkileyeceğini îzâh etmek için şu örneği verir: “Bir geminin birinci katında olanlar, kendilerine su temin etmek için gemiyi delecek olurlarsa, bütün bir gemi batar. Dolayısıyla, diğer kattakiler buna izin veremezler.” (Buhârî, Müslim-5181)

İnsanlara bir meseleyi öğretirken benzetmeler yapardı. Sidretü’l-Müntehâ’daki meyveleri anlatırken, büyüklüğünü Yemen testilerine, yapraklarını fil kulaklarına benzetmiştir. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî-8438)

Peygamber Efendimiz, yeni Müslüman olmuş mü’minleri eğitmek, onlara dînini öğretmek için ashâba görev verirdi. (Neseî-6163)

Allah Rasûlü (sav), bulunduğu milletin târihini, âile, kabîle bilgisini önemser, bilgi sâhibi olurdu. (Ebû Dâvûd, Timizi-7176) Dolayısıyla târih bilgisine sâhip olmayı önemserdi.

İnsanlara kıssa anlatarak öğretme yolunu da kullanırdı. (Müslim-9158) İsrâîloğulları’na âit hikâyelerden ibretli olanları da anlatır ve anlatılmasını da yasaklamazdı. (Ebû Dâvûd-9169, Buhârî, Tirmizî, K.S.-4127)

Allah Rasûlü (sav), tabiatta var olan nesneleri, varlıkların isimlerini ashâbıyla değerlendirir, öğretirdi. Bir gün tepelerinden bir bulut geçer. O bulutun ismini sorar, ashab da söyler. Efendimiz (as) o tür bulut için Arapça’da kullanılan iki ismi daha söyler. (Tirmizî, Ebû Dâvûd-9177)

Sorular

Allah Rasûlü (sav), her soruya hemen cevap vermezdi. Bâzılarına hemen, bâzılarına biraz sonra, bir kısmına ise daha sonra cevap verirdi. (Buhârî, Tirmizî, Muvatta-7223)

Efendimiz (sav), bir şey öğrenmek için soranlara, konusuna durumuna göre hemen sözlü olarak cevap vermez, uygulamalı olarak cevap verirdi. Namazın kaç vakit olduğunu soran sahâbîye, iki gün tatbîkî olarak namazın başlangıç ve bitiş vakitlerinde namaz kılınarak öğretmiştir. “İşte namazların vakti, iki gün boyunca gördüğün zamanlar arasındadır.” (Müslim, Ebû Dâvûd, Neseî, 995, K.S.-2360,2363)

Yersiz bâzı konular hatırlatılarak, şu yapılacak mı, bu yapılacak mı gibi lüzumsuz sorular sorulmasını yasaklar, insanları yükümlülük altında bırakmaktan kaçındırırdı. (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd-270)

Soru soran iyi niyetli olmalıdır. Yanıltmak, küçük düşürmek için soru sormamalıdır. (Rezin-276)

Allah Rasûlü bâzan de sorulan bir soruya soruyla karşılık/cevap verirdi. Oruçluyken hanımını öptüğü için bir günah işlediğini düşünen Hz. Ömer’e Peygamber Efendimiz şu soruyu sormuştur: “Oruçlu iken ağzına su alıp çalkalasan bir şey olur mu?” "Hayır.” cevâbını veren Hz. Ömer’e, kişinin hanımını öpmesiyle de orucunun bozulmayacağını böylece öğretmiş olur. (Ebû Dâvûd-2926)

Dışarıdan gelen insanların en anlamsız veya ilginç sorularını sabırla dinler, cevaplarını verirdi. (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî-K.S. 2/223)

Temel konularda esas ilkeler belirlerdi ancak bâzı durumlarda istisnâlar da getirirdi. Aynı soruyu soran farklı şahıslara zıt cevaplar verdiği olurdu. Genç birisi gelerek hanımını oruçluyken öpmesinin câiz olup olmadığını sorunca “hayır, câiz değil” cevâbını alır. Ama daha sonra yaşlı biri aynı soruyu sorunca ona “evet” cevâbını vermiştir. (Ebû Dâvûd-2927)

Efendimiz (sav)'den...

“Âhir zamanda din vâsıtasıyla dünyâlık elde etmek için birtakım insanlar ortaya çıkacaktır. İnsanlara yumuşak görünmek için koyun postuna bürünecekler. Dilleri baldan tatlı ama kalpleri kurt kalbi olacaktır.” (Tirmizî-259)

 

“Cennet bahçelerine uğradığınız zaman faydalanın.”

“Yâ Rasûlallâh! Cennet bahçeleri nedir?”

“Âlimlerin meclisleridir.” (Taberânî-222)

 

“Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu almaya o, herkesten daha çok hak sâhibi ve lâyıktır.” (Tirmizî-215, K.S.-4115)

 

“Kim âlimlere karşı böbürlenmek, câhillerle münâkaşa etmek ve halkın dikkatini üzerine çekmek maksadıyla ilim öğrenirse, Allah onu cehenneme sokar.” (İbn-i Mâce, K.S.-6069)

 

“Ya âlim, ya ilim talebesi, ya dinleyici, ya da onlara karşı muhabbet besleyen ol. Sakın beşincisi olma yoksa helâk olursun.” (Taberânî-200)

 

“Gerçek fakîh; insanlara Allâh'ın rahmetinden umut kestirmeyen, azâbından emin kılmayan, Allâh'ın mâsiyetlerine ruhsat vermeyen kişidir. İçinde ilim bulunmayan ibâdetten hayır yoktur; içinde kavrama bulunmayan ilimde de hayır yoktur. İçinde sonucunu düşünme ve tefekkür bulunmayan okumadan da hayır yoktur.” (Dârimî-237)

 

“Güzel soru sormak ilmin yarısıdır.” (Taberânî-280)

 

“Şüphesiz Allah, ilmi insanların ellerinden çekip almaz. Lâkin ilmi, âlimleri almakla alır. Âlimlerden kimse kalmayınca insanlar câhil başkanlar edinirler, onlara sorarlar, onlar da fetvâ verirler. Hem kendileri sapar hem de onları saptırırlar.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî-323, K.S.-4138)

 

“Allah (cc), melekler, semâ ehli, deliğindeki karıncadan derindeki balığa varıncaya kadar tüm arz ehli, insanlara hayrı öğreten kimselere mağfiret duâsında bulunur." (Tirmizî, K.S.-4103)

 

“Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamber ne dinar ne dirhem mîras bırakır ama ilim mîras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse bol bir nasip elde etmiştir. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn-i Mâce, K.S.-4108)

 

“İlim öğrenmek her Müslümana farzdır. İlmi, ona lâyık olmayana öğretmek, domuzun boynuna mücevherat, inci ve altın takmaktır.” (İbn-i Mâce, K.S.-6050)

Eylül 2019, sayfa no: 18-19-20-21-22

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak