Ara

Efendimiz’in (sav) Özel Hayâtından Sünnet ve Tavsiyeler

Efendimiz’in (sav) Özel Hayâtından Sünnet ve Tavsiyeler

Irk ve Kavim Allah ve Resûlü (sav) insanların ırkları, kavim ve kabîleleriyle övünmelerini aslâ hoş karşılamazdı. Peygamber Efendimiz (sav) ırkçılığı, “câhiliye dâvâsı”, “asabiyet”, “câhiliye asabiyeti” gibi isimlerle nitelemiştir. Bir diğer ifâdeyle; kavmi veya kabîlesini haklı haksız her durumda savunma, onun için mücâdele etme zihniyetine “asabiye” denir. “Asabiyet; zulümde kavmine yardım etmendir.” (Ebu Davud, K.S.-4800) Resûlullah (sav), asabiye (ırk, kavim veya kabîlesi) için ölen, öldürülen kimsenin cehennemde olduğunu söylemiş, uyarmıştır. “Kim ummiyye (gâyesi İslâm olmayan) bir bayrak altında asabiyete çağırırken veya bir asabiyete yardım ederken öldürülürse, onun ölümü câhiliye ölümü üzeredir.” (Müslim, Nesei, K.S.4798) Kavmiyetçilik yapmayı bir cehennemî ve câhilî bir tavır olarak nitelendirdi. “Kim câhiliye dâvâsında (kavmiyetçilikte) bulunursa, cehennemde iki dizi üzerine çökmüş demektir.” Dediler ki: “Yâ Resûlallah (sav), oruç tutsa, namaz kılsa da mı?” “Evet, oruç tutsa, namaz kılsa da!” buyurdu. (Hâkim, K.S.-c. 4 s. 257) Kavim ve kabîlelere karşı olumsuz duygular beslenmesini hoş görmezdi. İranlı olan Selman (ra)’a: “Araplardan nefret etme. Onlardan nefret edersin, böylece benden de nefret etme konumuna gelirsin.” Arap olan Ebu Hureyre’ye de: “Ben Acemlere (Arap olmayanlara) ya da onlardan bâzılarına, size yâhud bâzılarınıza güvendiğimden daha fazla güvenirim.” buyurmuştur. (Tirmizi-9106, 9108) Böylece bir kavmi toptan sevme veya sevmeme gibi önyargılardan kaçınılması gerektiğini bizlere emretmiştir. Efendimiz (sav), bir kimsenin ırkını, aşîretini, âilesini sevmesini yasaklamazdı. Ashabdan biri gelip sorar: “Yâ Resûlallâh (sav), kişinin kavmini sevmesi, yasak olan asabiyeden midir?” Efendimiz (sav) cevap verir: “Hayır, asabiyet, kişinin kavmine zulümde (haksızlıkta) yardım etmesidir. Kim haksızlıkta milletine yardım ederse, kuyuya düşüp, kurtarılmak için boş yere kuyruğundan çekilen deveye benzer.” (K.S.-c, 4 s.259) Bir kimsenin hayırlı işlerde haksızlığa uğraması halinde, kabîle halinde ve kavmine veya içinde bulunduğu gruba destek olmasını doğru bulurdu. “En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe, aşîretini müdâfaa edendir.” (Ebu Davud, K.S..-4799) Resûlullah (sav) din için değil de sâdece kavmi/ırkı için verilen mücâdelenin bâtıl olduğunu, o yolda ölmenin de şehitlik olmadığını cehennemlik olmayı gerektirdiğini belirtir. Bir savaşta (Uhud veya Hayber) Kuzman adında birisi çok kahramanca çarpışır ve herkes adamı takdir ederek Peygamber Efendimiz (sav)’e överler. Ancak Resûlullah (sav), onun cehennemlik olduğunu söyler. Herkes şaşırır. Uzun mücâdelenin sonunda ağır yaralanan ve ölmek üzere olan Kuzman’a: “Şehitliğin mübârek olsun!” diyen sahabiye kendisi şu cevâbı vermiştir: “Vallâhi ben bu savaşı din için değil, ulusumun onuru için yaptım.” Sonra da acılarına dayanamayıp intihar eder. (Buhari, K.S.-c. 4 s.265) Ataların sevgisinde aşırıya gitmenin tehlikesine; o dönemde tapılan bâzı putların, geçmişte yaşayan sâlih insanlar olduğunu belirterek dikkat çekerdi. Vedd, Süva’, Yağûs, Ye’ük, Lat eski dönemlerde yaşayan iyi kimselerdi. Şeytânın vesvesesiyle, insanlar onları unutmamak için andılar, resimlerini, heykellerini yaptılar ve sonunda onlara tapmaya başladılar. (Buhari, K.S.-845) Allah Resûlü (sav), insanların ırklarını öne çıkararak mücâdele etmeyi, hattâ cihâd etmeyi bile yasaklamıştır. Her şeyin tamâmen Allah (cc) rızâsı için olmasına çok önem verirdi. Uhud Savaşı’nda, bir müşrik adama kuvvetle saldıran bir Müslümanın; “Al sana! Ben bir İranlı köleyim.!” dediğini işitir. Bunun üzerine o adamı şöyle uyarır: “Ben ensârî kölesiyim deseydin daha iyi olmaz mıydı?” (Ebu Davud-6164, Nesei, K.S.-1044) O (sav), ihlâsla ve sâdece Allah rızâsı için yapılması gereken bir ibâdete ırk kavramının karışmasını aslâ doğru bulmamıştır. Irkı için çalışanların bu hâdiseyi iyi düşünmeleri gerekir. Resûlullah (sav), bir insana seslenirken veya iltifat ederken bâzen kavmini, kabîlesini de anardı. Bir defasında Efendimiz (sav), Ziyad b. Haris’e ezan okutur. Bilâl-i Habeşî gelince, “Kamet getireyim mi yâ Resûlallah (sav)!” der. Efendimiz Suda’ bölgesi ve kabîlesinden olan Ziyad’ı kastederek şöyle buyurur: “Suda’nın kardeşi ezan okudu, kameti de o getirsin.” (Ebu Davud, Tirmizi, K.S.-2468) Efendimiz (sav)’den… Allah sizden câhiliye büyüklenmesini ve o zamanlar var olan atalarla övünme âdetini kaldırdı. İnsanlar ya mü’min ve muttakîdir yâhud fâcir ve bedbahttır. Sizler Âdem’in oğullarısınız. Âdem ise topraktandır. Bir kısım insanlar var ki, cehennem kömüründen başka bir şey olmayan adamlarla, atalarıyla iftihar eder, övünürler. İşte bunlar ya bu övünmeden vazgeçerler ya da Allah katında burnuyla pislik yuvarlayan mayıs böceklerinden daha değersiz olurlar. (Ebu Davud, Tirmizi, K.S.-5223, K.S.-2468) Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz. (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, K.S.-3351) Yâni hiçkimse, mânevî mertebeleri kat etmede nesebinin şerefine, ecdâdının fazîletine umut bağlamamalı, yakınlarına güvenip amelde ihmâle yer vermemelidir. Mehmet Nezir Gül

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak