İnsana Gelen Sıkıntılar
Allah Resûlü (sav), insanoğlunun sağlığının kıymetini genel olarak bilmediğini ifâde ederdi. "İki nimet vardır ki, insanların çoğu onlar hususunda aldanmışlardır: Sıhhat ve boş vakit." (Buhârî, Tirmizi, K.S.-S983)
Müslümanın; başına gelen ve sabrettiği sıkıntı, ağrı, üzücü durumlar, yorgunluk ve hastalıklardan dolayı, ağacın yapraklarının dökülmesi gibi günahlarından bağışlandığını, mükâfat ve hayra erdiğini müjdelerdi. (Buhârî, Müslim-2302, K.S.-4692, Müslim-K.S. 2/208)
Çektiği acı ve sıkıntılar, âhirette de büyük sevinç ve mutluluklara sebep olur. Acı çekmeden ölenler bu mükâfatı görünce, “Keşke biz de acı çekseydik.” diye hayıflanırlar. (Tirmizi-2308)
Bu sebeple o, hastalığa kahretmemeli, sövmemeli, (Müslim-2303) lanet etmemelidir.
Buna rağmen Allah Resûlü (sav), bir kimsenin âhiretteki azâba kefaret olsun diye bu dünyâda sıkıntı ve meşakkat istemesini yasaklamıştı. Kuş yavrusu gibi cılız kalmış bir hastayı ziyarete giren Resûlullah (sav), adamın bu şekilde duâ ettiğim öğrenir. Bunun üzerine şöyle buyurur: “Subhanallâh! Senin buna gücün yetmez. Şöyle duâ etsene! Allâh’ım, bize bu dünyâda da âhirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!” Adam bu duâyı yaptı ve iyileşti. (Müslim, Timizi-9462)
Efendimiz (sav); Allâh’ın kulları içinde en çok bela, musibet ve sıkıntılara maruz kalanların peygamberler sonra da dini derecesine göre diğer insanlar olduğunu bildirmiştir. (Tirmizi-2311)
Tedavisi imkânsız, bulaşıcı ve benzeri hastalıklar sonucu yaşanan ölümler, mü’min (ümmet-i Muhammed) için şehitlik ve rahmet, kâfirler için bir azaptır.” (Müsned, Taberani-2337, Buhârî, K.S.-4038)
Bir bölgede bulaşıcı bir hastalık varsa, oraya girmemeli ve bulunduğu bölgeden de başka bir yere gitmemelidir. (Buhârî, Müslim, Muvatta, Ebu Davut-2939, K.S.-4039 v.d.) Bu hüküm, karantinanın on beş asır önceden verilmiş emridir.
Hastalık ve Tedavi
Resûlullah (sav), hasta olan kimselerin tedavi olmalarını emrederdi. Hastalığı veren Allah, onun şifasını da vermiştir. Bu yüzden tedavi yollarına başvurmak gerekir. “Allah hastalığı da, ilacı da indirmiştir ve her hastalığa bir ilaç var etmiştir.” (Ebu Davud, K.S.-3978) Tedavisi olmayan hastalığın ihtiyarlık olduğunu söylemiştir. (Buhârî, Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mâce, K.S.-3979)
Haram olan şeyle, zehir ve benzeri şeylerle tedavi olmazdı. “Tedavi olun, ancak haram olan bir şeyle tedavi olmayın.” (Ebu Davud-7477, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, K.S.-4009, 4010)
Resûlullah (sav), bir defasında rahatsızlık geçiren Übey b. Ka’b’a doktor göndermiştir. (Müslim, Ebu Davud-7508)
Allah Resûlü (sav) hastalandığında, burnuna ilaç damlatmıştır. (Ebu Davud-7482)
Boynunun iki tarafındaki damardan, (Tirmizi-7491, Ebu Davud, İbn-i Mâce, K.S.-4013) başının tepesinden, omuzlarının arasından kan aldırıp hacamat yaptırırdı. (Ebu Davud-7487) Yine bir defasında kaba etinden de kan aldırmış ve ücretini de ödemiştir. (Ebu Davud-7489, Buhârî, Müslim, Tirmizi, İbn-i Mâce, 4003 v.d. 40is) Hacamat yapmayı da tavsiye ederdi. (Tirmizi, K.S.-4016)
Bir avuç çörek otunu su ve bal ile karıştırıp içerdi. (Taberânî-7523)
Gözlerine sürme çekerdi. Bunun göze yarar sağlayacağını buyururdu. (Rezin-7535)
Allah Resûlü (sav) göz değmesinin (nazar) hak olduğunu belirtirdi. (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, K.S.-4041 v.d.)
Allah Resûlü (sav), rahatsız olanlara duâ ederek onları sıvazlardı. (Buhârî-6523)
Bu anlamda kardeşinde bir güzellik, başarı, nimet görenin, “Barekallah: Allah mübarek (hayırlı) eylesin.” (Muvatta, K.S.-4044), “Bismillâhi arkîke min şerri külli şey’in yü’zîke ve min şerri külli nefsin ev ‘aynin hâsidin. Allâhu yeşfîke, bismillâhi arkîke: Allâh’ın adıyla. Sana eza veren her şeyden, her nefsin ve her hasetçi gözün şerrinden sana rukye (hastaya duâ ve Kur'ân okuma) yapıyorum. Şifayı Allah verir, ben Allâh’ın adıyla rukye yapıyorum.” (Müslim, K.S.- c.11 s.372) demesini önerirdi. Âlimler, “Tebârekallahu ahsenül hâlikîn: Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir.”, “Allâhumme bârik fihi: Allâh’ım, onu bu işte mübarek (hayırlı) kıl!” demelerini de tavsiye etmiştir. (K.S.- c.11s.373)
Resûlullah (sav) bir şeyi beğendiği zaman şunu söylerdi: “Mâşallah, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Allah ne güzel dilemiş, yegâne güç ve kuvvet sahibi Allah’tır.” (K.S.- c.11 s.374)
Resûlullah (sav), tedavisi mümkün olmayan, insana sıkıntı verecek, görünümünü bozacak hastalıklardan Allâh’a sığınır, bu mânâda duâ ederdi. (Ebu Davud, Nesei, K.S.-187S)
Tedavide Duâ
Efendimiz (sav), tedavinin yanı sıra duâ yoluyla da şifa arayışını uygulamıştır. Bir defasında, hastalanan Cabir b. Abdullah’a duâ okuyup yüzüne üflemiş o da hemen şifa bulmuştur. (Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, İbn-i Mâce- 6873)
İçinde şirk bulunmayan sözlerle, duâ yapmaya, efsunlamaya izin vermiş, diğer uygulamaları yasaklamıştı. “İçinde şirk bulunmayan efsunlamada herhangi bir sakınca yoktur.” (Müslim, Ebu Davud-7564, müslim-7565) Efsunla (hastaya duâ sözleri okuma) alakalı farklı rivayetler vardır. Anlaşılan o ki, tevhidi zedelemeyen, Allah’tan başka beklenti içine girmeyen, iyi niyetli böylesi şifa arayışlarına Peygamber Efendimiz (sav) izin vermiştir.
Allah Resûlü (sav), bazı ağrı ve sızılarda şu duâyı okumayı tavsiye ederdi: “Bismillahi’l-Kebîr. Euzü billahi’l-Azîm. Min külli ‘ırkin ne'âr ve min şerri harri’n-nâr: Yüce Allâh’ın adıyla. Kanla kabaran her bir damardan ve ateşin hararetinin şerrinden yüce olan Allâh’a sığınırım.” (Tirmizi-7570)
Bazen, hastanın ağrıyan yerine sağ elini sürer, duâ ederdi. (Buhârî, Müslim-7572) Bazen, kadehe biraz toprak koyar sonra su doldurur, karıştırır, duâ eder ve suyu hastanın üzerine serperdi. (Ebu Davud-7574) Bazen, “Euzu billahi minel cân min ayni’l insan: Allâh’ım, sana cinlerden ve insan gözünden sığınırım.” der, Felak ve Nas surelerini okurdu. (Tirmizi-7575)
Akrep (veya yılan) sokmasına karşı şifa niyetiyle Fatiha suresin okumalarını onaylamıştı. (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi-7579)
Kendisini akrep sokması üzerine tuzlu su getirtip ovmuş, sonra da Kafirun, Felak ve Nas surelerini okumuştu. (Taberânî-758i)
Yine bir defasında psikolojik sorun yaşayan biri getirilmiş, Resûlullah (sav) da ona, Fatiha suresini, Bakara, Âl’i İmrân, A’raf, Müminun, Cin, Saffat, Haşr suresinden bazı ayetler ile İhlas, Felak ve Nas surelerini okumuş ve hasta tamamen iyileşmiştir. (İbn-i Mâce-7582)
Bir defasında teberrük (şifa) olsun diye, bir tas suyun içinde elini ve yüzünü yıkadı, tükürüğünden bir parça kattı ve yanındakilere verdi. Onlar da kullandılar. (Buhârî, Müsiim-8584)
Hararete karşı soğuk su ile serinletilmeyi tavsiye ederdi. (Buhârî, Müslim, Tirmizi, K.S.-3996)
Bir defasında hastalanan Sabit b. Kays’a, su ve Medine Buthan bölgesinden toprak getirtmiş, toprağa su serpmiş, o toprağı da duâlarla Sabit'in üzerine serpmiştir. (Ebu Davud, K.S.-4028)
Tüm bunlar hastalık karşısında tıbbî tedavi ile birlikte mânevî tedavinin önemini ve gereğini ortaya koymaktadır.
Resûlullah (sav) rahatsız olduğu zaman, Hz. Aişe’ye, Felak, Nas ve İhlâs surelerini okuyarak üflemesini ve vücudunu sıvazlamasını isterdi. (Buhârî, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Muvatta, K.S.-1821)
Hastaya duâ ederdi. Resûlullah (sav) şu duâyı yedi defa söylemeyi tavsiye etmiştir: “Es’elullâhe’l Azîm, Rabbe’l arş’il azîmi en yeşfîk: Büyük arşın sahibi olan Allah’tan sana şifa vermesini dilerim.” (Ebu Davut, Tirmizi-2373, K.S.-3406) “ Allâh’ım! Bu kuluna şifa ver.” (Ebu Davut-2374) “Ezhibil bâse Rabben nâsi, veşfi ente’ş-Şâfî, Lâi şifâe illâ şifâeke, şifâen lâ yuğadirü sekamen: Ey insanların Rabbi, acıyı gider, şifa ver, sen şâfîsin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Sen’den hiçbir hastalığı hariç tutmayan şifa istiyoruz.” (Buhârî, Tirmizi, K.S.-4027, Ebu Davud, Ebu Davud, K.S.-4035)
Bedeninde çekmekte olduğu bir ağrısından rahatsızlık çeken Osman İbnu Ebi’l-As’a şunu yapmasını istemiştir: “Elini ağrıyan yere koy, üç defa ‘Bismillah.’ de, yedi kere de şu duayı oku: “Euzu biizzetillahi ve kudretihi min şerri mâ ecidü ve uhâzirü: Bedenimde çekmekte ve çekinmekte olduğum şu hastalığın şerrinden Allâh’ın izzet ve kudretine sığınıyorum.” (Müslim, Muvatta, Ebu Davud, Tirmizi, .S.-4032)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak