Alçakgönüllü olmak,
sahip olunan imkânlar,
iyilik ve güzellikler
karşısında gurura kapılmamaktır.
alçakgönüllü olmaya “tevâzu”,
bunu benmseyip
davranış haline getiren
kimseye de “mütevazı”
kimse denir.
İnsanların alçakgönüllü olması için ilk önce kendini bilmesi gerekir. Yani kâinat içindeki yeri nedir? Bu dünyaya neden geldi? Sonra ne olacak? gibi soruların cevaplarını bilmeli ve buna göre hareket etmelidir.
İnsanların aile içinde aldığı eğitimden, okulda ve çevresindeki yaşamına kadar her şeyi biriktirir ve bir karakteri oluşur. Bu karakter insanların her zaman alçakgönüllü olması, tevazu sahibi olması, yardımsever ve iyi bir insan olması üzerine tercih edilir. Zira insanlar diğer canlılar gibi ölümlüdür. Ahiret inancı olan insanlar bu dünyadaki davranışlarından sorumlu olduklarını bilirler. Bu da alçakgönüllü olmak için yeterlidir. Biz insanlar ne için kibir yapar, neden başka insanları küçük görür, kendimizi dev aynasında görürüz ki! Hepimiz insanız. Rengimiz, ırkımız, dinimiz ne olursa olsun sadece yaptıklarımız ile anılacağız. Alçakgönüllü olmak aynı zamanda diğer insanların kalbini kazanmak demektir. Çok zengin olsanız bile; çok fakir bir insan ile konuşup, dertleşip, yardım elini uzatmak o insanı kalben de zengin eder. Ne demiş Mevlana hazretleri “tevazuda torak gibi ol”.
Yaşam herkes için maddi olarak eşit olmayabilir. Fakat mânevî olarak aynı kalbi taşıyor, aynı şeylere üzülüp, aynı şeylere seviniyoruz. Bu da insanlar arasındaki iletişimin aslında aynı olduğunu, birbirimizden farksız olduğunu göstermektedir. Öyleyse kibri bırakıp alçakgönüllü olmaya çalışalım. Kalp kırmak yerine kalp kazanalım.
Hasan Hafif (Ağustos 2016)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak