Ara

Dünyâ ve Dünyâlıklar İle Sınanmak

Dünyâ ve Dünyâlıklar İle Sınanmak

Sınav için geldik bu dünyâya. Ya kazanacağız yâhut kaybedeceğiz. Aslında bu hayat, bizler için bir fırsat dünyâsı. Fırsatı ganîmet bilenler kazanacak, fırsatı değerlendirmeyenler kazanma fırsatını kaçırmış olacaklar.

Dünyâ önemli ve dahî sınav için gereklidir. Peygamberler başta olmak üzere cennetlik pek çok insan sınavını bu dünyâda vermiş ve sonuçta kazanıp gitmişlerdir. Zîrâ var olmasaydık, dünyâya gelmeseydik sınanmayacaktık ve esâmemiz okunmayacak, bizden bahsedilmeyecekti. İyi ki var olduk, iyi ki dünyâya geldik ve iyi ki akıl nîmetiyle müşererf olup mükellef tutulduk ve sınanmaktayız. Bize Rabbin rızāsını kazandıracak olan, bizi cennetlik kılacak olan dünyâ hayâtı ne mübârek bir hayattır. Dünyâ hayâtını bu bilinçle değerli kılanlara ne mutlu!

Yüce Rabbimiz dünyâ hayâtının imtihân için olduğunu açıklarken şöyle buyurur:

Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve hayâtı yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır. (Mülk, 67/2)

Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele. (Bakara, 2/155)

Elif, Lâm, Mîm. And olsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar «İnandık» deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır. (Ankebût, 29/1-3.)

Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla berâber mü’minler: «Allâh’ın yardımı ne zaman?» diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allâh’ın yardımı şüphesiz yakındır. (Bakara, 2/214.)

Yoksa içinizden Allah cihâd edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gireceğinizi mı sanıyordunuz? (Âlu Imran, 3/142.)

Allah, içinizden cihâd edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve inananlardan başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi hâlinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır. (Tevbe, 9/16.)

And olsun ki sizi, içinizden cihâda çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz. (Kıtal, 47/31.)

Mallarınızın ve çocuklarınızın, aslında bir sınama (fitne) olduğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bilin. (Enfâl, 8/28.)

Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır (fitne). Büyük ecir ise Allah katındadır. (Teğâbün, 64/15.)

İnsanın başına bir sıkıntı gelince Bize yalvarır. Sonra katımızdan ona bir nîmet verdiğimiz zaman: «Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir» der. Hayır; o bir imtihandır (fitne), fakat çokları bilmezler. (Zümer, 39/49.)

Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihân olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda Bize dönersiniz. (Enbiyâ, 21/35.)

Âyetlerde dünyâya sınav için geldiğimiz sık sık vurgulanmakta, dünyâ ve içindekiler fitne yāni sınav aracı olarak tanımlanmaktadır. Mallar, evlatlar, acılar tatlılar, nîmetler külfetler… Bunların hepsi birer sınav aracıdır/fitnedir. Sınavı ya bunlarla kazanacağız, yâhut bunlarla kaybedeceğiz. Buna göre insan, dünyâda sāhip olduklarını yâhut olamadıklarını birer sınav sorusu olarak görmelidir. Fitne ve belâ kelimelerinin ilk çağrışımlarında istenmeyen olumsuz şeyler vardır. Ancak bu her zaman böyle değildir. Bunları olumlu şeylere dönüştürmek de mümkündür. Yoksa çoluk-çocuk sāhibi olmak, vâriyet sāhibi olmak tek başına kötü/olumsuz birşey değildir. Onlara karşı sorumluluklar yerine getirilmez ve onlar yanlış yerlerde kullanılırsa sāhipleri için vebâl olur. Ama onlara karşı sorumluluklar hakkıyla yerine getirilir ve onlar doğru yerlerde kullanılırsa sāhipleri için göz aydınlığı olurlar.

Sözgelimi çoluk-çocuk sāhibi olanlar, onları birer sınav sorusu olarak görmelidirler. Kadın kocasına, koca karısına sen benim sınavımsın, seninle bu sınavı ya kazanacağım, yâhut kaybedeceğim diye bakmalıdır. Sınavı kazanırsak birlikte cennetlik olacağız, kaybedersek de cehennemi boylayacağız diyebilmelidir. Nitekim bāzı hadislerde dünyâ ve kadınlar için de fitne kelimesi kullanılmıştır.[1] Bu kullanımı biz, sınav sorusu olarak okursak, hadislerdeki uyarıları daha iyi anlamış oluruz.

Vâriyet sāhibi olanlar sāhip oldukları o mallarla sınandıklarını bilmelidirler. Vâriyet sorusunun cevâbında şükür vardır, infâk vardır, vâriyeti hayırlı ve helâl işlerde kullanmak vardır. Yokluk da bir sınav sorusudur. Bu sorunun cevâbında ise sabır vardır, kanâat vardır, teslîmiyet, tutumlu olmak vardır, gayret ve çaba sarf etmek vardır.

Dolayısıyla insanın yaşadığı olumlu-olumsuz her şey bir sınav aracıdır, insan bunlarla sınavı kazanırsa acısıyla tatlısıyla bu yaşananlar, insana kazandıran araçlar olacaktır. Dünyâda hoşumuza gitmeyen nice şey, bizim sınavı kazanmamıza vesîle olursa, bizim için âhirette güzel bir hâtıra olacaktır. Allah yolunda savaş, bu yolda çekilen sıkıntılar, şehâdet, hastalık, kazā ve belâlar ve benzeri şeyler gibi. Allah, yaptıklarının karşılığını en güzel şekilde kendilerine vermek üzere, az veya çok sarf ettikleri her şey, yürüdükleri her yol, onlar için yazılır. (Tevbe, 9/121)

 

İmtihan Dünyâsı:

Hayat Kitâbımız Kur’ân, dünyâyı bize tanıtırken, bizim dünyâya bakışımızı ve dünyâ karşısında duruşumuzu da belirler. Şimdi şu âyetleri okuyalım:

Dünyâ hayâtı, zâten, sâdece aldatıcı bir geçinmeden ibârettir. (Âlu Imran, 3/185)

Dünyâ hayâtı sâdece oyun ve oyalanmadır; âhiret yurdu, sakınanlar için daha iyidir. Düşünmüyor musunuz? (En’âm, 6/32.)

Oysa dünyâ hayâtının geçimi âhirete göre pek az bir şeydir. (Tevbe, 9/38.)

Dünyâ hayâtını ve güzelliklerini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz; onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte âhirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zâten yapmakta oldukları da bâtıldır. (Hûd, 11/15-16)

Kendilerini sınamak için, dünyâ hayâtının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır. (Tâhâ, 20/131.)

Bilin ki dünyâ hayâtı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sāhibi olmaktan ibârettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekincilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Âhirette çetin azap da vardır. Allâh’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünyâ hayâtı ise sâdece aldatıcı bir geçinmedir. (Hadîd, 57/20)

Bu dünyâ hayâtı sâdece bir eğlence ve oyundan ibârettir. Asıl hayat âhiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler! (Ankebût, 29/64.)

Asıl olan dünyâyı verip âhireti kazanmaktır. Dünyâda iken fırsatları, âhiret yurdunu kazanmak için kullanabilmektir. Aksi takdirde kaybedenlerden oluruz: Onlar âhiret karşılığında dünyâ hayâtını satın alan kimselerdir, bu yüzden azapları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler. (Bakara, 2/86.) Gerçek mü’min ise Allâh’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu gözet, dünyâdaki payını da unutma (Kasas, 28/76.) âyeti doğrultusunda iki dünyânın da güzelliklerine tâlip olandır. Onların dillerinden düşürmedikleri şu Kur’ân ve Peygamber duāsı dünyâya bakışlarını da belirler: ‘Rabbimiz! Bize dünyâda iyilik güzellik, âhirette de iyilik güzellik ver, bizi ateşin azâbından koru’ diyenler vardır. İşte onlara, kazançlarından ötürü karşılık vardır. Allah hesâbı çabuk görür. (Bakara, 2/201-202.)

[1] Bkz. Buhārî Nikâh 17; Müslim Zikir 97 98; Tirmizî Edeb 31; İbni Mâce, Fiten 31.

Aralık 2024, sayfa no: 6-7-8

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak