Ara

Dünyâ ve Âhirette Selâm Yurdu – Azap Yurdu

Dünyâ ve Âhirette Selâm Yurdu – Azap Yurdu

“Allah Teâlâ, Âdem’i(as) yaratınca ona:

Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve senin çocuklarının selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem(as) meleklere:

– es-Selâmü aleyküm, dedi. Melekler:

– es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh, karşılığını verdiler. Onun selâmına “ve rahmetullâh”ı ilâve ettiler.1

Cennet, Dârü’s-Selâm yâni güven, selâmet ve esenlik yurdudur ve selâm kelimesiyle aynı kökten olan İslâm, başta insan olmak üzere yeryüzündeki bütün canlılara güven ve selâmet rehberidir. Allâh’a îmân eden ve birbirini Allah için seven mü’minler, Dârü’s-Selâm’daki (Cennet’teki) selâmı dünyâya hâkim kılma vazîfesini yüklenmişlerdir (Ahzâb, 33/72). Dünyâyı, Cennet veya Cehenneme çevirmek, her şey emrine verilen insanoğlunun niyet ve amelleri netîcesidir. Dünyâ selâm yurdu hâline geldiğinde, meleklerin Âdem’in(as) selâmını alırken ekledikleri duâları olan ‘rahmetullah’ yâni Allâh’ın rahmeti her yeri kuşatır. 

“Siz, îmân etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”2

buyurur Efendimiz(sav). Aramızda selâmı yaymak; huzur ve mutluluğun kaynağı olan vahyin hayâtımıza, işimize, kurum ve kuruluşlara hâkim olması için gücümüzün yettiği kadar gösterilen gayret ve çabalar sonucu Müslümanların otoriter olduğu bir dünyâ kurmaktır. Selâm yâni İslâm hâkim olduğunda ise “ve rahmetullâhi ve berekâtühü” yâni rahmet ve bereket iklîmi yüzünü gösterir. Efendimiz(sav) şöyle buyurur: “Müslüman elinden ve dilinden Müslümanların selâmet buldukları kişidir…”3

İnsana Selâm Yurdu’nun reçetesini sunan İslâm, Hz. Âdem’den(as) Hz. Muhammed’e(sav) kadar gönderilen bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dînin ortak ismidir.4 Kur’ân-ı Kerîm, İbrâhim’i(as) kendi dinlerinden sayma gayretinde olanlara şöyle cevap verir: “İbrâhîm ne bir Yahudi ne de bir Hristiyandır. Fakat o, Allâh’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslümandı. Müşriklerden de değildi o.” Hz. Âdem’den(as) kıyâmete kadar, her doğanın İslâm fıtratı üzere doğduğunu haber veren Hz. Muhammed(sav) de şöyle buyurur: “Her doğan İslâm fıtratı üzere doğar. Annesi ve babası onu Yahudileştirir, Hristiyanlaştırır veya Mecûsîleştirir.”5 Nite­kim Rabbimizin ifâde buyurduğuna göre Nûh(as) “Ba­na Müslümanlardan olmam emrolundu” demiş (Yûnus, 10/72), İbrâhîm'e(as) Müslüman olması emredilmiş (Bakara, 2/131), İbrâhîm ve Ya'kûb oğullarına (as), “Allah sizin için bu dîni seçti, o halde sâdece Müslümanlar olarak ölünüz” (Bakara, 2/132) tavsiyesinde bulunulmuştur. Kur'ân-ı Kerîm’de, Benî İsrâil peygamberleri, İslâm kelime­siyle aynı kökten gelen fiil ve isimlerle Allâh’a teslîm olmuş kişiler olarak takdîm edilmekte (Mâide, 5/44), nihâyet Hz. Muhammed(sav) de kendisine, tebliğ ettiği dîne inanan ilk Müslüman olmasının emredildiğini ve böylece Müslümanların ilki olduğunu bildirmektedir.6 

İslâm âlimleri tarafından genellikle kabûl edildiğine göre fıtrat "Allâh’ın insan tabiatına bahşettiği yaratıcısını tanıma eğilimi, hakkı benimseme yatkınlığı", Ha­nîflik de "Allâh’ın başlangıçtan itibâren insanlığa bildirdiği, insan tabiatına en uy­gun olan tevhîd dîni, Allah tarafından va­z’ edilen aslî din" anlamındadır. Fıtrat hanîftir ve fıtratı korumak da Hanîflik’tir. Hz. İbrâhîm'in(as) Yahudi veya Hristiyan değil hanîf-müslim olduğunu ifâde buyuran âyet-i kerîme ile (Âl-i İmran, 3/67) Allah katında dînin hanîf-Müslümanlık7 olduğu­nu vurgulayan hadîs-i şeriften de Hanîflik'le İs­lâm'ın anlamlarının birbirine yakın olduğu anlaşılmaktadır. 

Selâm Yurdu’nun anayasası olan Kur'ân-ı Kerim, başlangıçtan kendi za­mânına kadar geçen süre içindeki vahye âit geleneğin bütününe mîrasçı olmuş bir Kitap’tır. Allâh’ın dîninin son halkası olan İslâm, önceki peygamberleri ve onların getirdiği ilâhî mesajları kabûl etmekte, peygamberler arasında ayırım yapma­mayı Allâh’ın dîninin temel şartı saymak­tadır. Kur'ân-ı Kerîm’de birçok peygamberin is­mi ve nitelikleri sayıldıktan sonra: “İşte o peygamberler Allâh’ın hidâyet ettiği kimselerdir; sen de onların yoluna uy!” buyurulmaktadır. (En’âm, 6/90)

Â’lâ sûresinin on sekizinci âyetinde bildirilen Suhufu Ûlâ “Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda vardır”, Şît’e(as) ve İdrîs’e(as) indirilmiş olan sahîfelerdi.8 İbrâhîm’e(as) indirilen sahîfelerde yine Â’lâ sûresinin on dokuzuncu âyetinde “(Şüphesiz bu hükümler) İbrâhîm ile Mûsâ’nın sahîfelerinde de vardır” diye bildirilmiştir. Bütün peygamberler(as) Selâm Yurdu’nu, İslâm Dîni ile kurmak ve devâmını sağlamak için gönderilmişlerdir. Selâm Yurdu’nun hükümlerinin uygulanmadığı yerlerde güven, huzur ve mutluluğun olması imkânsızdır. Selâm Yurdu olmayan her yer, Azap Yurdu’dur. İslâm’ın hükümlerinin uygulanmadığı ve İslâm’a teslîm olmayan bir toplumdan selâm ve Selâm Yurdu beklentisi ise hayâlden başka bir şey değildir.

İnsanlığın selâmeti için, insanlığın başlangıcından Hz. Muhammed’e(sav) kadar, Peygamberlere verilen sahîfeler ve kitaplarda, kişilerin Allah ile, toplumla, birbirleriyle ve çevresindeki varlıklarla ilişkilerini düzenleyen, uymaları gereken emir ve nehiyleri bildiren (İbâdet, dünyâ işleri, münâkehât, muâmelât, ukûbât, siyer, mîras hukûku gibi) kurallar bütününün olduğu ve bu kuralların uygulanması için peygamberlerin görevlendirildiği, kurallara uymayanlara verilecek cezâların ayrıntılarıyla açıklandığı, hattâ ölümden sonrasını kapsayan hesap gününde, İlâhî adâlet mahkemesinde (mahkeme-i kübrâ) herkesin en ince detaya kadar hesâba çekileceği bildirilmektedir.9
“… Allah, (sizleri) selâm yurduna (Cennete) dâvet eder.” (Yûnus, 10/25) âyet-i kerîmesiyle Allâh’ın dâvetçisi olduğu;

 Selâm Yurdu Ehlinin Özelliklerinden Bazıları Şöyledir

  • Hidâyete tâbi olurlar:

“Selâm (ve selâmet), hidâyete tâbi olanlara” (Tâhâ, 20/47)

  • Allah yolunda cihâd ederler, kimseye aldırmaz ve kimseden korkmazlar:

“Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler!” (Zuhruf, 43/89) 

  • Sabrederler:

“Sabretmenize karşılık size selâmlar, selâmetler! Dünyâ diyârının ne güzel âkıbetidir bu!” (Ra’d, 13/24) 

  • Sâlih ameller yaparlar:

“Selâm size! Yaptığınız işlerden dolayı buyurun cennete!” (Nahl, 16/32) 

  • Peygamber ahlâkıyla ahlâklanırlar ve Peygamber’e (sav) teslîm olurlar:

“Biz hiç bir peygamberi, Allâh’ın izni ile, kendisine itâat olunmaktan başka bir gâye ile göndermedik....” (Nisa, 4/64) 

 “Muhakkak ki Allah ve melekleri, o peygambere salât ederler. Ey îmân edenler! (Siz de) ona salât edin ve (ona) teslîmiyetle selâm verin!” (Ahzâb, 33/56)

  • Tevbe ve İstiğfâr ederler:

“Âyetlerimize îmân edenler sana geldikleri zaman onlara: “Selâm sizlere!” de! Rabbiniz merhameti kendi Zât’ına temel bir ilke edinmiştir. Sizden kim bilmeyerek bir günah işler de sonra ardından tövbe eder ve hâlini düzeltirse O’nun da Ğafûr ve Rahîm (çok affedici ve merhametli) olduğunu bilmelidir.” (En’âm, 6/54)

  • Allâh’a hamd ve tesbîh ile duâ ederler:

“Onların orada duâları; “Sübhansın Allâh’ım! Her türlü noksandan münezzeh ve yücesin!”, birbirlerine iyi dilek ve temennîleri ise hep “selâm!”dır. Duâları “Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn” “Hamd âlemlerin Rabbi Allâh’a mahsustur.” diye sona erer.” (Yûnus, 10/10)

  • Canlarını tatlılıkla ve meleklerin selâmı ile teslîm ederler:

“Onlar ki melekler canlarını tatlılıkla alırlar: “Selâm size! Yaptığınız işlerden dolayı buyurun cennete!” derler.” (Nahl, 16/32) 

  • Ebedî kalmak üzere selâmetle cennete girerler:

“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise bölük bölük cennete sevk olunurlar. Nihâyet oraya varıp da kapıları açılınca cennet bekçileri “Selâm olsun sizlere, ne mutlu size! Haydi, ebediyyen kalmak üzere, giriniz oraya!” derler.” (Zümer, 39/73)  

Dipnotlar:

1 Buhârî, Enbiyâ 1; İsti’zân 1; Müslim, Cennet 28.

2 Müslim, Îmân 93

3 Müslim, İman, 14; Buhâri, İman, 3; Nesâî, İman, 11.

4 Âl-i İmran sûresi, 3/19,67; Yûsuf sûresi, 12/101; Hac sûresi, 22/78.

5 Sahih-i Buhâri, 1385; İbn Hibban, 139.

6 En'âm sûresi, 6/14, 163; Mü'min sûresi, 40/66

7 Tirmizî,"Menâkıb", 32

8 Taberi, Tarih, c.1, s.86.

9 Fâtiha sûresi, 1/3; Bakara sûresi, 2/202; Ra’d sûresi, 13/40,41; İbrâhim sûresi, 14/41; Sâd sûresi, 38/16,26.

Nisan 2025, sayfa no: 78-79-80

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak