Ara

Dünyâ AVM’sinde Bir Gün

Sabri Yelbey Çocukken her şey daha mı bir güzeldi sanki? Kuzuların peşinde koşturduğum çayırlardan market arabalarını kullanırken kendimden geçtiğim cıvıl cıvıl reyonlara kadar hiçbir şeyde hiçbir tuhaflık yoktu?             Dünyânın alış-veriş merkezi olduğunun da farkında değildim, çünkü sorumlu tutulduğum hiçbir şey yoktu. Ne malının kıymetli olduğunu duyurmak isteyen çığırtkanlar, ne etiket fiyatları ne de müşterilerden haberim vardı. Bir şeyler hissetmeme rağmen dünyânın açlarından da, çok yiyip çatlayanlarından da bîhaberdim. Kalbim huzurla dolu… Kısaca, bende olan, onlarda olmayan… Nasıl oldu da aldatışları ve aldanışları fark etmeye başladım bilmiyorum. Almak ve vermek üzerine kurulmuş bir dünyâmın olmayışı arkadaşlarım arasında birçok konuda komik duruma düşmeme sebep oluyordu. Sorsan umurumda mı? İlk zamanlar belki ama şimdi değil, kesinlikle değil. Çünkü onlarda olmayan bilgi bende var ve çok az insan bu pazardan haberdar. Yaşama saygı..: Büyüdüm. Çuvalla anı biriktirecek yaşlara ermesem de, geriye dönüp baktığımda ilginç hâtıralarımın olduğu da âşikâr. Sevdim sevilmedim, koştum yetişemedim türünden duygusal modellemelerde çoğu insanı hüsran denizinde kaybolmuş gördüm; böyle zamanlarda bir cerraha yakışan soğukkanlılığımı koruyor olmama en başta ben hayret ettim. Arada sırada ben de sevmedim değil. Ben ki rüzgârın yaprağı kıpırdatmasına bakıp ağlayanlar zümresindenim. Bir kedi miyavlamasıyla da hemen gülümserim. Hayy ism-i şerîfine âşık oluşuma delil olarak sizlere daha birçok örnek sunabilirim. Meselâ rüzgârların önünden bulutların sıra sıra gitmesi, belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra safları sıklaştırıp rahmet olup yağmaları gibi. Böyle zamanlarda etrâfıma her baktığımda, bir şiiri okumaktan çok görüyor olduğum hissine kapılıyorum. Kâinâtın muazzam güzelliği karşısında gözlerimin âciz kalışı, bedenimin zerreye dönüşmesi.. Doğrusu bu şaşılacak şeylerden. Kaderimin bana sunduğu sıkıntılara sabredip lütuflara da her dâim şükrediyorum. Benim dünyâ ile alışverişim bu kadar aslında, gerisi teferruat. Hür dünyânın esir insanlarını görünce kalbim daralıyor.. Genç yaşıma rağmen hayatta gördüklerime biraz değinecek olursam; üzerinde yaşam sürdüğümüz dünyâmız özgür, tabiat kendi şarkısını söylerken huzur verici. İnsanın ihtiyaç duyduğunda kullanması için hizmetine sunulan bu yurt, açgözlülükle talan edilmedigi sürece harikulâde güzelliklere sâhip. Bir durak, dinlenme ve özlem yeri. Aklı selîm her insan, güzel dâvetlere elinden geldiğince icâbet ederek sonsuzluğu talep eder. Ama akıl ve kâlp ferahlığından uzak insanlarda maalesef bu hâli görmüyoruz. Tüketim ve elde etmek esâretine düşmüş, bununla da yetinmeyip başkalarında var olan maddî/mânevî zenginlikleri kıskanmakla ömür tüketenlerin hâlleri içler acısı.. Kıskançlıktan kaynaklanan kıyaslamalarıyla insan nasıl özgür olabilir? Böylelerine sormak lâzım yaşamlarının ne kadarı kendilerine âit diye. Sizlerin etrâfında da mutlaka bu tarz insanlar vardır. Hani menfaatleri olduğunda yabanıl ot gibi birden bitiverirler ya yanıbaşınızda. İnsana, her güzel şeye saldırıp yok edecekmiş izlenimi verenlerdir onlar. Dikkat edelim etrâfımızda rûhumuzdan çalmaya çalışan “zombi”ler de var. Benim gibiler ‘Allah ağzımızın tadını bozmasın’ derler. Onlarsa zevkperestligin peşinde koşmaktadırlar. Biri çıksa dese ki ‘zevkperestliğin olduğu yerlerde putperestliğin izini sürüyorum, bu benim uyanıklığımı artırıyor’, tebriklerimi iletirim kendisine. Çünkü bu bilince ulaşmış insan doğru yol üzeredir. Hür dünyânın tutsaklarına bildiklerimi anlattığımda gönlüme muhatap olarak pek az kimseyi bulabiliyorum. Herhalde doyumsuzluk hastalığı gibi birşey yaşadıkları. Bâzen öyle bir hâle bürünüyorlar ki toprağın bile onları doyuramayacağı hissine kapılıyorum. Tek kelimeyle dünyâ çılgınlığı bu; yaşamlarında “ateş bizi çağırıyor” cinsinden alış-verişlere kendini kaptıranlara hayatlarımızda lüzumundan fazla yer verirsek ateş bize de dokunur. Biraz dikkatle baksak göreceğiz ki doyumsuzluk girdabında boğulmanın çeşit çeşit örnekleriyle doludur dünyâ. Ziyan hayatlarının içinde mutsuz milyonlar. Bu hayatları tanımanın yorgunluğunu ve hüznünü yaşamaktır benimkisi. Korkuyorum! Çünkü… Korkuyorum! Çünkü ancak ahmaklar korkmaz. Korkuyorum! Çünkü “korkmak, korktuğundan emîn olmaktır.” Korkuyorum! Çünkü üzerine titrediğim güzel şeyler var. Korkuyorum! Çünkü zıtlıklar âleminde yaş ve kuru bir arada. Korkuyorum, ya iyiler iyiliklerini bırakırsa diye... Küçücük bir kelebeğin kanat çırpışıyla kartopu gibi büyüyen rüzgârlar oluşur. Bu etkiyle okyanuslarda dehşet verici kasırgalar, doğal âfetleri tetikler. Böylelikle yaş da kuru da kadere boyun eğer. Dünyâ varolduğundan bu yana, iyiler, insanlık için hep böyle kaygılar taşırlar kâlplerinde. Belki “kaldı mı böyleleri?” diyeceksiniz. Başkalarının duyarsızlıklarına karşı Allah’tan af dileyen kullar hâlâ var. Gözlerinde inci inci yaşlarla seher vakitlerinde secdelere kapandıklarını gördüm. Yâ Rabbim, senden nasıl da af diliyorlardı. Dünyânın isimsiz kahramanları onlar, selâm o güzel insanlara olsun. Dünyâ da alış-veriş yeridir. Ne aldığımıza ne verdiğimize dikkat! Korku ve ümit arasında yaşayan îmân en kıymetli olandır. İnsan acziyetini bildikçe âlemlerde seyru sefer eder. Bizlere düşen, nefs ve şeytânın kıskacındaki rûhumuzu iki taş arasından filizlenen nârin bir çiçek gibi ortaya çıkarmaktır. Vesselâm..

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak