Ara

Dünyâ – Âhiret

Dünyâ – Âhiret

Hz. Mevlânâ’nın kelâm-ı mübârekleri ile; “Dünyâda en küçük bir sevinç beni korkutur; Sen bu kadar zenginlikle nasılsın?” “Gerçek hazîneden ayrı kalmaktan kork, şunun bunun eziyetinden korkma.” 

Gerçek îman mertebesine erişmenin delîli, kişinin dünyâyla ne kadar alâkadar olduğu ile ölçülür. Tüm hastalıkların kökeninde dünyâya bağlanma yatar ve tüm hastalıklardan şifâ bulmak da âhirete bağlanmakla olur. Bir kişinin âhiret yerine dünyâyı tercîh etmesi, sonu olmayan problemlerinin altında yatan sebeptir. 

Efendimiz (sav)’den şöyle rivâyet edilmiştir: “Kim bu dünyâyı âhirete tercîh ederse üç belâya uğrar: Aslâ hafiflemeyen bir sıkıntı, aslâ zenginliğe dönüşmeyen bir fakirlik ve aslâ doyumu olmayan bir açlık.”  

Kur'ân'da şöyle buyrulmaktadır:

“İşte bunlar, âhireti dünyâ hayâtına satmış kişilerdir. Onun için, bunlardan azap hafifletilmez, kendilerine hiçbir yardım da edilmez.” (Bakara, 86.)

“Fakat siz, dünyâ hayâtını tercîh ediyorsunuz. Halbuki âhiret, daha hayırlı ve daha süreklidir.” (A'lâ 16-17.)

“Her kim âhiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünyâ kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun âhirette hiçbir nasîbi yoktur.” (Şûrâ, 20.)

“Halbuki bu dünyâ hayâtı, bir eğlence ve bir oyundan başka bir şey değildir. Şüphesiz âhiret yurdu ise, elbette asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 64.)

Dünyâ bizim sûretten gördüğümüz şey değildir. Dünyâ, Hakk’ın Huzûru ve Cemâl'inden, ilâhî merhamet gerçeğinden, ebediyetten, ölümsüzlükten, âhiretten, sonsuzluktan, kısaca Allah’tan gāfil olmak demektir. Dünyâ Allâh'a ihtiyaç hissedememek, O’nu özleyememek, O’nun Nûr-ı Cemâl'inden mahrûm kalmak demektir. Bu dünyâya duyulan muhabbet oranında Âlemlerin Rabbine muhabbet duyamıyoruz demektir. 

Dünyevî arzu ve emeller insanı mânâya karşı kör kılar. Hz. Mevlânâ, bu dünyânın ilâhî Hakîkat’in bir inkârı, bir reddi olduğunu söylüyor: “Bu kadar dünyevî olmamızın sebebi Huzûr-ı ilâhîden gaflette olmamızdır; ne paradır, ne kadın, ne libas. Bunu iyice anla!” Kişi bu dünyâda ve onun cezbediciliğinde kaybolduğunda, Allah’tan uzaklaşır, kendi arzularına kul, şeytānın elinde oyuncak olur. 

Bu dünyânın sevgisi bencilliği, kibri, şirki, cehâleti ve dalâleti temsîl eder. Bu dünyânın sevgisi, âlemlerin Rabbi'ne duyulan aşkın yokluğu, orucun yokluğu, duānın yokluğu, hizmetin yokluğu, mi'râcın yokluğu, ihrâmın yokluğu, cihâdın yokluğu, sırâtül müstakîmin yokluğu, secdenin yokluğu demektir. Dünyâ sevgisi Resûlullâh'ın sünnetinin yokluğudur, güzellik, aşk ve nûrun eksikliğidir. İnsan dış dünyâdan ne kadar çok koparsa, iç dünyâya o kadar dalacaktır. Zâhir'i ve maddî âlemlere mesâfesi ne kadar çok olursa o, Bâtın'a ve mânevî âlemlere o kadar yaklaşır. Dünyâyı boşayıp dünyâya olan bağlılığı kesince daha büyük bir takvâ, aşk hazînesi ve ilâhî farkındalık kazanılır ve böylece sonsuz yolculuğa, Allâh'a kurbiyete, cennete doğru yükselebilir.

Sonuncu olarak; bir kalpte dünyâya karşı bir câzibe varsa, o kalpte sevginin yeri yoktur. Allah sevgisi olmadan mi'râca çıkmak mümkün değildir. Hz. Hatîcetü’l-Kübrâ Vâlidemiz Efendiler Efendisini aleyhis-salât-ü-ves-selâm tanıdıktan sonra; “Fahr-i Kâinât sevdâsına düştükten sonra benim için dünyâ bitmiştir. Dünyâ artık sâdece hizmet için vardır” demiştir. Hz. Hatîce Vâlidemizden öğrendiğimiz şey, sâdece aşkın en yüce bir ifâdesi değil, aynı zamanda Efendimiz’e âşık olmanın dünyâ ilgilerini nasıl kökünden söküp attığının ifâdesi.  

Mübârek Ramazan ayı mü'minlerin gönüllerini dünyâdan âhirete çevirmesi için bulunmaz bir fırsattır. İbâdet eden dünyâya 'hayır', âhirete 'evet' demeyi öğrenir. Böylece dünyâda fakir ve Huzûr-u İlâhî'de zengin olur. Ramazan'ın hazînesini yaşamak, âhirete yönelmek demektir. Âhirete yönelmek Allâh'ın ipine sarılmak demektir. Âl-i İmran Sûresi 103. âyette Allah Teâlâ buyurur ki: “Hep birlikte Allâh'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allâh'ın üzerinizdeki nîmetini düşünün.”

Bizi iflâsa götürecek dünyevî câzibeye kapılmadan, kurtuluşa götürecek ilâhî çekim gücüne teslîm olmalıyız. Menfaat, şöhret, makam sâhibi olmak yerine, hakîkat peşine düşmeliyiz. Şeytan ve nefsimize köle olmaktan sakınıp, Allâh'a kul olmaya çalışmalıyız. Nefsimizin geçici nîmetlere duyduğu özlem yerine, rûhumuzun sâhibine duyduğu özlemi tâkip etmeliyiz. Dünyâ telâşı ile meşgûl olmak yerine, “Onlar için korku ve hüzün yoktur” müjdesine dâhil olmak için uğraşmalıyız. Fânî olana düşkün sahte bir yaşam tarzını tercîh etmek yerine “Batanları sevmem” diyen İbrâhîm aleyhisselâm’ın Halîliyet’ine tâlip olmalıyız. 

Mü'minlerin maksadı, insanların bu dünyâya, âhirete dönüş için geldikleri şuuruna ermektir. Ancak bu dünyâda kesbedilmiş Allah aşkı ebediyete kadar O’nu sevebilir. Bütün dünyâ işleri ve bu dünyâdaki varlığımız, Rabbimize fizikî olarak nasıl ilticâ edeceğimizi öğrenmektir. Ancak Allâh'a ilticâ etmek yaratılmışları Yaratıcılarına yaklaştırabilir. 

Allah Teâlâ’nın “Gizli bir hazîne idim…” beyânının iç mânâsı, bize bu dünyâdaki insan hayâtının maksadını ve kıymetini açıklıyor. O’nun bilinmek murâdı, kâinâtı ve içindeki her şeyi yaratmasının ardındaki sebeptir. Ahmed Samânî, “Allah bütün mahlûkâtı kudretinin bir tecellîsi olarak, ancak benî Âdem'i, Âdem evlâdını aşkının bir tecellîsi olarak yaratmıştır. Diğer her şeyi el-Kavî isminin muhâtabı olarak, seni ise el-Velî isminin muhâtabı olarak yaratmıştır.”  

Dünyâdaki varlığımızın sebebi âhiret hayâtını kazanmaktır. Dünyâ, insanın kendi iç potansiyelini tamâmen tahkîk edebileceği bir yerdir. Hakk Teâlâ'ya dünyâda ayna olabilmek ve O’na olan halîfeliğimizi kâmilen îfâ edebilmek için bu dünyânın varlığı gereklidir.

Hz. Âdem’in düşüşü, onun kendini tanımaya başlaması demektir, cennetten çıkıp da dünyâya inmek, yokluktan ilâhî idrak ile ve nefsine ârif olarak ufuklarının yükselmesine gidiş demektir. 

İnsanın, Âdem’in dünyâdaki varlığının hikmeti şudur ki; Âdem’in makyajı bir âşık, bir kul, öğrenen bir köle, mütevâzı bir öğrenci, gözü yaşlı bir hayran, samîmî bir arayıcı, muhtaç bir mahlûk ve yakîn bir sohbet refîki olarak yapıldı. Böylece Âdem dünyevî varlığıyla düşüklüğüne, kusurlarına ve hatâlarına dâir mükemmel bir şuura varabilirdi. Yaratıcısının Azamet'i, Kudret'i ve Celâl’i karşısındaki kendi yetersizliği, zâfiyeti ve çâresizliğini tanıdı ve bildi. Rabbine olan aşkından mahcûb oldu, hayâya büründü ve mahviyete düştü. Bu yüzden hepsi Âdem evlâdı olan bütün insanlığın, varlığın bu hikmetini ve sırrını paylaşması gerekir; kendimizi birer hiç olarak görmeliyiz.

Peygamber Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm’ın sünneti dünyâya vereceğimiz anlam ve değerin nasıl olması gerektiğine dâir örnektir. Aleyhis-salât ü ve’s-selâm saâdetle şöyle buyurmuştur: “Dünyânızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, helâl nisâ, gözümün nûru olan namaz.” Dünyâ metâına sâhip olmayı ve sevmeyi değil, Habîbullah aleyhis-salât ü ves-selâm’ın buyurduğu gibi dünyâ metâının Allah tarafından sevdirilmiş olması şerefine ermeyi hedeflemeliyiz.

Rasûlullah Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm’ın bu hâli ve sevgisi başta en yakınları olmak üzere ashâbına da sirâyet etmişti. Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve Ashâb-ı Güzîn’in, Muhammed Mustafâ aleyhis-salât ü ves-selâm’a olan muhabbetleri gönüllerine öyle yerleşmişti ki dünyâyla olan bağlantılarını tamâmen kesmişlerdi. Dünyâ ve içindekilere hizmet ederek benliklerini fedâ ettiler ve kendilerini Rasûlullah’ın yoluna adadılar. Böylece yaptıkları, cihadları ve gayretleri ile Allah rızâsını kazandılar ve mükâfât olarak Allah Teâlâ onların gönüllerine ilham kaynağı ihsân etti:

Hz. Ebû Bekir radıyallâhu anh: “Bana da dünyâdan üç şey sevdirildi yâ Rasûlallah! Senin yüzüne bakmak, kızımın Rasûlullâh'ın zevcesi olması, senin yolunda mal harcamak.”

Hz. Ömer (ra): “Dünyâdan bana da üç şey sevdirildi: İyilikle emretmek, kötülükten nehyetmek, eski kaftan giymek.”

Hz. Osman (ra): “Dünyâdan bana da üç şey sevimli oldu: Aç doyurmak, Kur'ân okumak, çıplak giydirmek.”

Hz. Ali (ra): “Ben de dünyâdan üç şeyi sevdim: Misâfire hizmet etmek, yaz gününde oruç tutmak, düşmana kılınç vurmak.”

İbn Abbas (ra): “Bana da dünyâdan üç şey sevdirildi: Mahlûkattan uzlet, Allah ile ünsiyet, Allâh'a tevbekâr olmak.”

Hz. Hasan (ra): “Bana da dünyâdan üç şey sevimli oldu: Geceleri namaz kılmak, sözün doğrusunu söylemek, hastaları ziyâret etmek.”

Hz. Hüseyin (ra): “Ben de dünyâda üç şeyi sevdim: Allâh'a muhabbet, Allah için fukarâya şefkat, Allah yolunda şehâdet.”

Hz. Hamza (ra): “Dünyâdan bana da üç şey sevdirildi: Ahde vefâ, emâneti edâ, cemâate devam.”

Hz. Âişe (r.anhâ): “Dünyâdan üç şeyi sevdim: Ana-babaya ikram, helâl kazanç, haramdan sakınmak.”

Hz. Fâtıma (r.anhâ): “Bana da dünyâdan üç şey sevimli oldu: Yetimlere şefkat, komşuya ihsan, fakir ve zayıflara merhamet.” 

Allah ve melekleri de bu muhabbete icâbet etmişlerdir:

Mikâil (as): “Ben de dünyâdakilerden üç şeyi sevdim: Ağlayan göz, zikreden dil, titreyen kalp.”

İsrâfil (as): “Bana da dünyâdan üç şey sevgili oldu: İlmiyle âmil âlim, sabırlı zâhid, âcize yardım.”

Azrâil (as): “Dünyâda ben de üç şeyi sevdim: Allâh'a tevekkül, Allâh'ın kaderine rızâ, Allâh'ın emrine itâat.”

Cebrâil (as): “Ben de dünyâdakilerden üç şeyi sevdim: Dalâlette olanlara hidâyet erdirmek, Allâh'a itâatkâr olan gariplere ünsiyet etmek, darlık içinde olan âilelere yardım etmek.”

Cenâb-ı Rabbu'l-Âlemîn Hazretleri buyurdu: “Ben de dünyâdan üç şeyi sevdim: Sıkıntıları kaldırmak, günahları mağfiret etmek, ayıpları setretmek.” 

Bu dünyâda en güzel ve doğru yaşam; bu dünyânın zevklerinden vazgeçmek, kalbimizdeki putları kırmak, dünyevî statü ve şerefi arzulamamak onun yerine kulluk makamını, şehâdeti ve ebediyeti arzulamak ile mümkün olabilir. Bu şekilde hayâtımız ilâhî nur ve merhametle dolar. Ve bu şekilde inşâallah Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve Ashâb-ı Güzîn'inki gibi rızâ-i İlâhî’ye uygun şeylerin bizlere sevdirilmiş olması şerefine ermiş oluruz.

En büyük mârifet; bu fâni dünyâda, madde hayâtında, îmânın nûrunun güzelliklerini yansıtabilmektedir. Hz. Fâtıma Annemizin Hz. Ali Efendimiz hakkındaki fevkalâde târifini hatırlayalım: “Sen toprak ahlâkısın, sana ne atılırsa atılsın sen ondan bir gül yaparsın, sen benliğini yok ettin. Hiç kimseden bir şey beklemez, yalnız ilâhî tecellînin yansıması gibi tüm varlıklara bir şeyler verirsin!” 

Nisan 2024, sayfa no: 22-23-24-25

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak