Sözlükte kvm kökünden türemiş olan istikamet ‘doğruluk, dürüstlük, adalet, îtidâl, itâat, sadâkat ve dürüstçe yaşama’ anlamlarına gelir. Kıyâm, kıymet, kıyâmet, kıvâm, kâim, makâm, kavim, kavmiyet, kavvâm, kayyûm, kâmet, ikame, takvîm, müstakîm aynı kökten türemiş kelimelerdir. Aslında bu kelimelerin mânâları istikamet kelimesine yansımıştır. Kavram olarak ‘dosdoğru yol üzerinde sapmadan ilerleme; doğruluk, aşırılıklardan uzaklık, sebat ve kararlılık’ demektir. “Allâh’a îman ettim de, sonra da dosdoğru ol!”1 hadîsini açıklarken Aynî, istikameti ‘Allâh’ın kitâbına ve Peygamber’in sünnetine sarılıp bunlardan kopmadan yaşamak’2 diye açıklamıştır. Bu konuda sûfîlerden Ebû Ali el-Cûzcânî şöyle der: Kerâmet derdine düşme, istikamet sâhibi olmaya çalış; çünkü nefsin seni kerâmet talebine zorlarken Rabbin senden istikamet beklemektedir.3
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere istikamet sâhibi olmak için Kitap ve Sünnet’e sarılmak, bu yolda kararlılıkla sebât etmek gerekmektedir. Bunun için de nefis ve hevânın arzularına uymamak lâzımdır. İstikamet sâhibi olan kişi aşırılıklardan uzak mûtedil, söz ve davranışlarında ölçülü/dengeli olan kimsedir. İstikamet sâhibi olan kişi, Rabbine, Rasûlüne ve insanlara karşı sadâkatli ve dürüst olan kimsedir. İstikamet sâhibi olmak, dinç, diri, dinamik olmayı berâberinde getirir. İstikamet, her bakımdan kişinin kıvâmında olmasını, değerleri ayağa kaldırarak kendisinin kıyamda olmasını gerektirir. Kıvâmında bir îman, kıvâmında bir kulluk, kıvâmında infâk, kıvâmında zühd ve takvâ sâhibi olmak gibi.
Konuyla ilgili âyetlerden ikisi şöyledir:
Sen, berâberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.4
Bundan dolayı artık sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma...5
Peygamberimizi ihtiyarlattığı söylenen âyettir bu âyet. Bu konuda Peygamberimiz (sav) “Beni Hûd sûresi ve kardeşleri (Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe', Tekvîr, Ğâşiye) ihtiyarlattı”6 buyururken bunu açıkça ifâde ediyordu.
Adı geçen bu sûrelerde; gerçekleri yalanlayan, Allâh’a ve elçilerine başkaldıran geçmiş kavimlerin nasıl helâk edildiklerini, kıyâmetin dehşetli anlarını; diriliş ve hesap günü ile cennet ve cehennemi tasvîr eden âyetler yer almaktaydı. Nitekim İbn Abbas, Peygamberimiz’e “Emr olunduğun üzere dosdoğru ol”âyetinden daha ağır bir âyet inmediğini, bu yüzden Peygamberimiz’in “Beni Hûd sûresi ihtiyarlattı” dediğini bildirir.7 Onun ümmeti olarak bizler Kur’ân âyetlerini ne kadar ciddîye alıyor, onun emirleri karşısında ne kadar titriyor, onların gereklerini yerine getirme konusunda ne kadar gayret ediyor ve bunu ne kadar kendimize dert ediniyoruz?
Şimdi konumuz olan âyetteki cümleleri tek tek anlamaya çalışalım:
İstikamet üzere olmak/dosdoğru olmak, Kur’ân üzere olmak, Kur’ân’a göre yaşamaktır. Kur’ân yolundan ayrılıp Yüce Allâh’a başkaldırmak ise tuğyandır.8 Yine istikamet, tevhîd üzere olmaktır. Nitekim âyette, Rabbimiz Allah'tır deyip sonra da doğrulukta devâm edenler9 ifâdesi yer almıştır. İslâm’ı bir cümle ile tanımlarken Peygamberimiz de ‘Allâh’a inandım de, sonra da dosdoğru ol’ buyurmuştur. Çünkü Rabbim Allah’tır diyen kişi O’nun emirlerine uyarak ve yasaklarından kaçınarak istikamet sâhibi olacaktır.10 İstikamet tâat üzere olmak ve Allâh’a itâatin hakkını vermektir. İstikamet üzere olmanın sınırını Yüce Allah çizmiştir. Onun için şuna göre buna göre değil, Rabbin çizdiği sınırlara göre, O’nun emir ve ölçülerine göre istikamet üzere olunur. İstikamet kelimesinde, bir şeyi talep etmek mânâsı vardır. Buna göre kişi dosdoğru olmayı, istikamet üzere kalmayı Rabbinden isteyecek, ‘Rabbim bizden istediğin gibi dosdoğru olmayı bana nasîb et’ diye niyâz edecek ve bu duâsını gerçekleştirmek için gayret edecektir. Nitekim biz Fâtiha duâmızda ‘Rabbimiz, bizi dosdoğru yola ilet’ diye yalvarıyoruz.
Hz. Peygamber’in (sav) istikamet üzere olması, tebliğ vazîfesini hakkıyla yerine getirmesidir. Zîrâ Yüce Rabbimiz bu konuda ona şöyle buyurmuştur: Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun.11 O, her konuda olduğu gibi istikamet üzere kalma konusunda da bizlere en güzel örnekliği sunmuştur. O her zaman, her yerde, her şartta ve herkese karşı istikamet üzere olmanın en güzel örneklerini bize göstermiştir.
Emrolunduğun gibi dosdoğru olemri yalnızca Peygamberimiz’e değildir. Emir O’na ve O’nunla berâber olanlaradır. Aslında âyet O’nunla berâber olmanın da yolunu bize öğretmektedir. Dünyâ ve âhirette Peygamberle berâber olabilmek için O’nun gibi dosdoğru olmak gerekmektedir.
Öte yandan dosdoğru olabilmek için mü’minler topluluğu olarak birlikte hareket etmek de son derece önemli ve gereklidir. Zîrâ dosdoğru olmak, her zaman ve her şartta tek başına gerçekleştirilebilecek bir eylem olmayabilir. Onun için mü’minler iyiliği hayâta hâkim kılma konusunda birbirlerine yardımcı olmalıdırlar. Zâten İslâm kardeşliği, dîni yaşamada kardeşinin yanında olmak değil midir? İslâm’ın cemâat dîni oluşundaki temel espri de budur.
Âyette dosdoğru olma emrinin karşısında aşırı gitmeyin emri yer almıştır. Demek ki dosdoğru olunmazsa, tuğyan ve aşırılıklar kendini gösterecektir. Doğruların yanında yer alınmazsa, azgınların safında yer alınmış olacaktır. Nitekim konumuzla ilgili ikinci âyetimizde de dosdoğru ol emrinden hemen sonra onların heveslerine uyma kaydı gelmiştir. Çünkü dosdoğru olma, hakka ve hakîkate uymaktır; aksi ise azgınların hevâ ve heveslerine uymadır. İlki cennete götürecektir, ikincisi cehenneme. İlki sâhibini izzetli ve huzurlu bir hayâta taşıyacaktır; ikincisi ise sâhibini zelîl ve huzursuz edecektir.
Dosdoğru ol emrinin ardından, Allâh’ın Kitâbına îman ve adâletle hareket etme emirleri gelmiştir. Aslında bunlar birbirinin devâmı ve gereğidir. Zîrâ; îmân, doğruluk ve adâlet birbirini gerektiren ve birbirlerini tamamlayan şeylerdir.
İnsan ne yaparsa yapsın, kimin safında yerini alırsa alsın nihâyetinde bunun sonucuna katlanacaktır. Hiç kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır. Onun için ilk âyetimiz doğrusu Allah yaptıklarınızı görür ifâdesiyle, ikinci âyetimiz ise Allah hepimizi bir araya toplar; dönüş O'nadırifâdesiyle son bulmuştur. O halde yapıp ettiğimiz her şeyin O’nun tarafından görüldüğünün, bilindiğinin ve yaptıklarımızdan hesâba çekileceğimizin bilincinde hareket etmeliyiz.
Yazımızı Efendimiz (sav)’in istikamet üzere olmanın yolunu gösteren kutlu sözüyle bitirelim: “Kulun kalbi doğru oluncaya kadar îmânı dosdoğru olmaz. Dili doğru oluncaya kadar da kalbi dosdoğru olmaz. Komşusunun kendisinden bir kötülük gelmeyeceğine emîn olmadığı kimse de cennete giremez.”12 Demek ki istikamet harekâtı önce kalpten başlıyor, sonra dil ve davranışlarla dış dünyâya yansıyor. Tıpkı îmânın kalpte kökleşip dil ile cihâna îlân edildiği ve davranışlara yansıdığı gibi. Onlara söyle: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ilâhınızın tek bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık dosdoğru bir biçimde O'na yönelin-istikamet üzere olun, O'ndan bağışlanma dileyin; vay Allâh’a ortak koşanlara!13
Dipnotlar:
1 Müsned, III, 413; IV, 385; Müslim, Îmân 62.
2 Aynî, Umdetü’l-ḳārî, XX, 208.
3 Kuşeyrî, II, 440-441; S. Uludağ-M. Çağrıcı, İstikamet, DİA, XXIII, 348-349.
4 11 Hûd 112.
5 42 Şura 15.
6 İbn Kesîr, Hâzin, Hûd 112.
7 Sa’lebî, Bağavî, Zemahşerî, Râzî, Kurtubî, Hâzin, Beydavî, Hûd 112.
8 Taberî, Hûd 112.
9 41 Fussılet 30.
10 Mâverdî, Hûd 112.
11 5 Mâide 67.
12 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 199.
13 41 Fussılet 6.
Ekim 2020, sayfa no: 18-19-20-21
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak