Prof. Dr. Adem Apak
Kendisine halef tayiniyle ilgili olarak yapılan tüm teklifleri geri çeviren halîfe sonunda bu makam için Hz. Peygamber’in (sav) cennet ehlinden saydığı altı sahâbîden teşekkül eden bir aday listesi belirledi. Bunlar Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Sa‘d b. Ebû Vakkâs, Hz. Zübeyr b. Avvâm, Hz. Talha b. Ubeydullah ve Hz. Abdurrahman b. Avf idi.
Şûrâ üyelerinin tespit edilmesinin ardından seçimin organizasyonu Mikdad b. el-Esved’e verildi. Bu faaliyetin denetlemesini Ebû Talha el-Ensârî yapacak, imamlık görevini ise Süheyb-i Rûmî îfâ edecekti.2 Halîfe vazife taksiminin ardından bütün Müslümanlara, özellikle de şûrâda adayı bulunmayan Ensâr’a şöyle bir çağrıda bulundu: “onlara üç gün mühlet verin, bu süre zarfında herhangi bir karar veremezlerse hepsini öldürün. Eğer çoğunluk bir kişi üzerinde anlaştığı halde, ona itirazda ısrar eden olursa, itiraz edenin boynunu vurun”.3
Hz. Ömer, halîfenin tespit edileceği şûrâya ashâbın bir kısmının halîfelikte görmeyi arzu ettiği oğlu Abdullah’ı da dâhil etti. Bundaki amacı üyeler arasındaki muhtemel eşitliği bozabilmekti. Zira toplantıda üç kişi bir tarafta, diğer üç kişi de bir tarafta yer alırsa ekseriyete ulaşılmaz, sonuçta seçim kilitlenebilirdi. Halîfe bunu engelleyebilmek düşüncesiyle Abdullah’a sadece oy verme hakkı tanıdı, ancak onun halîfe seçilmesi söz konusu değildi.4 Üstelik oğluna, “eğer istişare heyeti, aralarında ihtilâfa düşerlerse sen çoğunluğun yanında ol, eşit olurlarsa Abdurrahman b. Avf'ın tuttuğu tarafı destekle” demek suretiyle onun görüşmeler esnasında takip etmesi gereken yolu da bizzat tespit etmiş, başka bir ifadeyle oğlunun, dolayısıyla kendi ailesinin halîfe seçimindeki tesirini en alt düzeye indirmiştir.5
Halîfe seçimi heyetinin bir araya gelmesinden sonra6 hiçbir şahsın adaylıktan çekilmediğini gören ve seçimin kilitleneceğinden endişelenen Abdurrahman b. Avf, bir çözüme ulaşabilmek amacıyla kendisinin adaylıktan feragat ettiğini açıklayarak, eğer razı olunursa halîfe seçiminde hakemlik yapabileceğini söyledi. Diğer üyeler de bu teklifi kabul ettiler. Sadece Hz. Ali hakkı gizlememesi, hevasına tabi olmaması, akraba ayrımı yapmaması ve ümmete lâyık birini seçmesi şartıyla onun hakemliğini kabul edeceğini söyledi.7
Abdurrahman b. Avf, halîfelik konusunda ilk önce şûrâ üyelerinin tercihini öğrenmeye çalıştı. Hz. Zübeyr’e kimi halîfe olarak görmek istediğini sorduğunda ondan Hz. Ali’nin adını aldı. Hakem, Sa‘d b. Ebû Vakkâs’a ise bu konuda kendisine vekâlet vermesini istedi. Muhatabı “eğer bu iş için kendini seçeceksen, reyim senindir, Osman'ı seçeceksen, reyimin Ali'de olması daha iyidir”cevabını verdi.8 Hz. Ömer’in de vefat etmeden önce tahmin ettiği gibi halîfelik konusunda Hz. Ali ile Hz. Osman’ın isimleri öne çıktı.9 Bu da beklenmeyen bir durum değildi. Zira o dönemde Kureyş içinde asabiyeti en kuvvetli iki kabile Benî Hâşim ile Benî Ümeyye idi ve bu soyları ashâb arasında Hz. Ali ve Hz. Osman temsil ediyordu. Abdurrahman b. Avf’ın yaptığı görüşmelerde adı geçen her iki aday da bu görev için kimin layık olduğu kendilerine sorulduğunda karşılıklı olarak birbirlerinin adını verdiler.10 Neticede bu iki şahıstan birisinin halîfe olacağı kesinleşmiş oldu; dolayısıyla halîfe ya Benî Hâşim, ya da Benî Ümeyye’den seçilecekti.
Abdurrahman b. Avf, yeni halîfeyi tespit için yaptığı görüşmelerin ardından dördüncü günün sabah namazında kararı açıklamak üzere halkı bir araya topladı. Hz. Ali’yi yanına davet ederek, eğer halîfe olursa Allâh’ın kitabı, Peygamber’in (sav) sünneti ve önceki halîfelerin yolu üzerine hareket edeceği hususunda söz vermesini istedi. Hz. Ali, ilmi ve gücü yettiği kadar bu görevi yerine getireceğini bildirdi. Hakem, ardından diğer aday Hz. Osman’ı davet ederek ona da aynı teklifi sundu. Hz. Osman’dan olumlu cevap alınca da "Allahım, şahit ol! Ben üzerimdeki emaneti Osman'ın üzerine yüklemiş oldum" sözleriyle onu halîfe ilân etti. (H.24/M.644-645).11
Abdurrahman b. Avf’ın iki adaydan niçin Hz. Osman’ı tercih ettiği hususunda araştırmacılar çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Hakemin Hz. Ali’den Allâh’ın kitabı, Peygamber’in (sav) sünnetine uyma ve kendinden önceki iki halîfenin yolunda gitme hususunda söz istemesi neticesinde onun "gücüm yettiğince" cevabını vermesinin, aynı teklife Hz. Osman’ın ise tereddütsüz olur demesinin tercihte etkili olduğu söylenmiştir. Ayrıca Arap siyaset geleneğinde yaşın ve tecrübenin önemi vurgulanarak, daha genç olan Hz. Ali’nin yerine yaşlı ve tecrübeli Hz. Osman’ın seçilmesinin tabiî olduğu söylenmiştir.12 Hz. Peygamber (sav) döneminde Bedir, Uhud ve Hendek gibi muharebelere iştirak eden ve bu savaşlarda Müslümanların müşrik olan akrabalarını öldüren Hz. Ali’ye karşı toplum içinde bir hoşnutsuzluk bulunmasının, halîfe seçiminde onun aleyhine bir etken olduğu da ileri sürülmüştür.13 Anlaşılan insanlar, geçmişte akrabalarını öldürmüş olan sert mizaçlı Hz. Ali yerine mülayim ve hoşgörülü Hz. Osman’ı başlarında görmek istemişlerdir.
Hz. Osman’ın (35/556) yılında Basra, Kûfe ve Mısır’dan gelen asiler tarafından öldürülmesi14 İslâm tarihinin önemli hadiselerinden ve dönüm noktalarından biri kabul edilir. Her şeyden önce Müslümanların halîfesi toplumsal bir hareket sonucunda katledilmiştir. Bundan sonra İslâm toplumunu uzun süre meşgul edecek sancılı bir dönem başlamıştır. Öyle ki göreve gelecek halîfenin ilk görevi de bu problemleri çözmek olacaktır.
Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra insanlar bir süre şaşkınlık geçirdiler. Anlaşılan başta halîfenin kendisi olmak üzere hiç kimse hadisenin bu noktaya ulaşacağını düşünmemişti.15 İlk şaşkınlık atlatıldıktan sonra gerek Medineli Müslümanlar, gerekse halîfeye karşı isyan etmek suretiyle onun ölümüne sebep olanlar, yeni idarecinin seçilmesi gerektiğini düşünmeye başladılar. Bu görev için ilk akla gelen aday şüphesiz Hz. Ali idi. Ancak Hz. Ali mevcut şartlarda halîfelik görevinin yapılamayacağını düşünüyordu. Bu sebeple kendisine yapılan teklifi geri çevirdi. Bunun yerine Hz. Ömer’in tespit ettiği şûrânın diğer üyeleri Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Sa‘d b. Ebû Vakkâs’tan birine biat edilmesini istedi. Fakat onlar da hilâfet görevini üstlenmeye razı olmadılar. Yapılan istişareler sonucunda gerek Medinelilerin ısrarlı talepleri, gerekse asilerin baskılarıyla Hz. Ali halîfeliği kabul etmek durumunda kaldı.16 Bunda ihtilâlcilerin, Medine ileri gelenlerine halîfeyi seçmeleri, aksi takdirde halîfelik için adı geçen Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve birçok kimseyi öldürecekleri tehdidinde bulunmalarının da etkisinin olduğu unutulmamalıdır.17 Neticede gerek Hz. Ebû Bekir, gerekse Hz. Osman’ın halîfe seçildikleri dönemde bu göreve talip olduğu açıkça görülen Hz. Ali, bu defa aynı göreve kendisinin rızası olmaksızın zorla gelmek gibi bir kaderle karşı karşıya kalmıştır.
Dipnotlar:
[1] Buhârî, Fedâilü’s-Sahâbe 8; İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 61, 339, 344.
2 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 61, 341; Taberî, Tarih, IV, 229.
3 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 61-62, 341-342, 344.
4 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 339.
5 Taberî, Tarih, IV, 192.
6 Şûrâ’ya dahil olan Talha b. Ubeydullah, o gün Medine dışında bulunuyordu. Hz. Ömer, vefatından önce diğer üyelere Talha’yı üç gün beklemelerini, gelmediği takdirde kararlarını vermelerini emretmişti. Halîfe aynı zamanda, içlerinden birinin Talha’ya vekil olmasını istediğinde Sa‘d b. Ebû Vakkâs, kendisinin bunu üstlenebileceğini, zira onun, kendisinin verdiği karara muhalif kalmayacağını umduğunu söyledi. (Taberî, Tarih, IV, 229). Gerçekten Sa‘d’ın ifade ettiği gibi şûrâ toplantıları esnasında Medine’de bulunmayan Talha b. Ubeydullah, Hz. Osman’a biat edildiği gün geri dönmüş ve bütün Kureyş’in ona biat ettiğini öğrenince bu kararı onaylamıştır. (Taberî, Tarih, IV, 233-234).
7 Buhârî, Fedâilü’s-Sahâbe 8; İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 339; Taberî, Tarih, IV, 232.
8 Buhârî, Fedâilü’s-Sahâbe 8; Taberî, Tarih, IV, 232.
9 Taberî, Tarih, IV, 229; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 35.
10 Taberî, Tarih, IV, 231, 237.
11 Buhârî, Fedâilü’s-Sahâbe 8, Cenâiz 96; Cihâd 174, Tefsîru Haşr 5, Ahkâm 43; İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 63.
12 Fığlalı E. Ruhi, Türkiyede Alevilik Bektaşilik, İstanbul, 1991, s. 41. Krş. Hizmetli, Sabri, “Cahız’ın İmamet Anlayışı”, AÜİFD, Ankara 1983, sy. XXVI, s. 687.
13 Fığlalı, E. Ruhi, “Hâricîliğin Doğuşuna Tesir Eden Bazı Sebepler”, AÜİFD, Ankara 1975, sy. XX, s. 227.
14 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 73-73.
15 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 67, 71.
16 İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 46-47; Taberî, Tarih, IV, 428-429.
17 Taberî, Tarih, IV, 432-434.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak