Cüce denecek ölçüde kısa boylu biri.
Ortopedik olarak sınırlılıkları olan biri.
İnsanların yüzüne baktığında çok da hoşlanmadığı, çirkin biri.
Çölde, şehrin medeniyet ikliminden mahrum yaşayan biri.
Ve üstelik çoğu kimsenin her zaman önem verdiği mal-mülkten de pek nasîbi olmayan biri…
Ama Kâinâtın Efendisinin yanında seçkin ve özel yeri, önemi olan biri.
Zahir b. Haram (ra).
…
Zahir Radiyallâhu Anh’ın Efendimiz Aleyhisselâm’ın yanında apayrı bir îtibârı, mevkisi, kıymeti, sevgisi vardı.
Bu sevgi O’nun îmânından, davranışlarının güzelliğinden ve karşılıksız bir Allah ve Peygamber muhabbetinden kaynaklanıyordu.
Allah Rasûlü onu sevdiği gibi, onunla şakalaşırdı da.
Düşünün, bir tarafta bir peygamber, diğer tarafta toplumun en alt tabakasından olarak görülen bir insan.
Ve bu ikisinin arasında gerçekleşen muhabbet ve letâfet…
…
Enes b. Mâlik (ra) anlatıyor:
Çöl halkından Zahir adında bir adam vardı. Zahir (ra), Peygamberimiz’e (sav) her gelişinde kendi yetiştirdiği ürünlerden hediyeler getirirdi. Şehirden çöle döneceği zaman da, Peygamber Efendimiz ihtiyâcı olan şeylerle onun heybesini doldururdu. Gelen hediyelere bu şekilde karşılık verdikten sonra da şöyle buyururdu:
“Zahir bizim çölümüz, biz de onun şehriyiz.”
Sevgisinden dolayı şehre her gelişinde, yaprak, ot, sebze ne bulursa, az veya çok demeden alıp Peygamberine ikrâm eden bir mü’min.
Ve getirdiğinin maddî değerine hiç bakmadan, getirdiğini küçümsemeden, getireni küçümsemeden kabûl eden ve ona daha fazlasıyla ikramlarda bulunan bir Peygamber…
…
Peygamber Efendimiz Zahir'i çok severdi.
Zahir fizikî olarak son derece çirkin, maddî olarak çok fakir bir adamdı.
Bir gün pazarda, çölden getirdiği malları satmaya çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimiz gitti, sessizce yaklaştı, Zahir'i arkasından kucakladı ve elleriyle Zahir’in gözlerini kapadı.
Zahir; tutanın kim olduğunu önce anlayamadı.
“Beni kim tutuyorsa bıraksın” diye çabalamaya başladı.
Bu arada göz ucuyla bakarken, arkasında Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’ın olduğunu anlayınca sırtını Peygamberimizin göğsüne dayadı ve iyice gevşedi.
Zahir'in, sırnaşan kedi gibi bu neşeli hareketinden hoşlanan Peygamber Efendimiz yüksek sesle:
“Bu köleyi satıyorum, var mı alan?” diye seslenmeye başladı.
Zahir boynu bükük, mahzun bir halde:
“Yâ Rasûlallah, benim gibi değersiz bir köleye vallâhi bir dirhem bile veren olmaz!” deyince Peygamber Efendimiz şu büyük müjdeyi verdi:
“Hayır, ey Zahir, Allah ve Allâh’ın Rasûlü katında senin paha biçilmez bir değerin vardır.”
…
Zahir Radiyallâhu Anh, Bedir ashâbından idi.
Rıdvan Biatı’nda da bulunmuştu.
Îmânı sağlam, ameli sâlih idi.
İnsanların dış görünüşe, mala ve mülke önem verdiği bir dönem sonrasında, Sevgili Peygamberimiz insan ilişkilerinde güzel bir ölçü getirmişti. Kimsenin engeline bakmadan, özrünü hissettirmeden, yetersizliğini ihsâs ettirmeden değer vermişti.
Çünkü insan, eşref-i mahlûkât, yaratılmışların en şereflisi idi.
Yetenekleri ne olursa olsun, yetersizlikleri ne düzeyde olursa olsun insan, mükerrem, saygın, saygıdeğer bir varlıktı.
Bize insana bakış açımızı en doğru ve insânî bir düzeyde tutmamızı emreden ve bunu uygulayarak gösteren Efendimiz’e sonsuz salât ve selâm olsun.
Temmuz 2020, sayfa no: 42-43
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak