Ara

Dilin Kemiğe Değil Edebe İhtiyâcı Var

Dilin Kemiğe Değil Edebe İhtiyâcı Var

Mübârek kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm Rabbimizin biz kullarıyla sözlü iletişimidir. Yâni Kur’ân Allâh’ın sözüdür. Ve biz Allâh’ın kelâmı olan Kur’ân’dan öğrendiğimize göre Rabbimiz emir ve yasaklarını mahlûkâtına sözle bildiriyor: “Rabbin şöyle dedi (meleklere)”1, “Allah Mûsâ ile de doğrudan konuştu.”2 örneklerinde olduğu gibi. Haddi zâtında Kur’ân baştan sona kadar Allâh’ın kelâmıdır, sözüdür. Allâh’ın söz söylemek için bir dile ihtiyâcı yoktur. Ancak bizim gibi dili olanların sözü nasıl söylemesi gerektiğini, Kendi kelâmındaki söz söyleme edebinin incelikleriyle bize örneklendirmiş ve öğretmiştir.

Dili kemiksiz yaratan Rabbimiz; onun kemiğe değil edebe ihtiyâcı olduğunu ve sözün etkisini edebinden aldığını bilhassa söz söyleme ile ilgili âyetlerde bize haber vermektedir. Bu âyetlere baktığımızda karşımıza sözün gücü ve nasıl söylenmesi gerektiğiyle ilgili şu başlıklar çıkmaktadır:

1- Sorumluluk bilinciyle söz söylemek. Konuştuğun her söz aleyhine delîl olabilir. Düşünerek konuş zîrâ ağzından çıkan her söz kayda geçirilir ve bunun ötesinde o sözleri Allah dinler. “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”3 Dil düşüncenin merâmını ifâde ettiği için, düşüncenin de her türlü sorumluluğu gerektiren fikirlerden arındırılması gerekir. Yalan, iftirâ, gıybet, dedikodu, hakâret, küfür, alay ve boş lakırdılar/mâlâyâniden dilimizi arındırmak mü’min olmamızın gereklerindendir. “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”4 Peygamberimiz (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur: “En kötü olanlarınızı size haber vereyim mi? Onlar gevezelik edip ne söylediğine dikkat etmeden konuşanlardır.”5 Sözün sorumluluğunun büyüklüğünü Kur’ân “kavl-i azîm” (büyük söz)6 olarak târif etmekte ve bizi büyük konuşmaktan sakındırmaktadır.

2- Doğru söz söylemek (Kavl-i sedîd): “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin!”7 Doğruluk ve doğru sözlülük güvenin sigortasıdır. Bir topluma yalan, taraflı konuşma, haksızı savunma ve yalancı şâhitlik girerse o toplumda güven zedelenir. Onun için yalanın şakasını bile yasaklamıştır sevgili Peygamberimiz. Ve şakalarını gerçekleri ifâde ederek süslemiştir. Güven olmayan bir toplumda kimse yaşamak istemez. Doğru söz toplum için güvenli bir limandır.

Âyetin devâmında Rabbimiz doğru sözlü olanlara bir güvence daha va’detmektedir: “(Doğru söz söyleyin ki) Allah da işlerinizi ve hâllerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin. Kim Allâh’a ve Rasûlü’ne itâat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya nâil olur.”8 Bu da istenen, halleri düzelen, işleri güzelleşen ve günahları affedilen bir toplum olma güvencesidir. Bir Hadîs-i Şerîf şöyledir: «Rasûlullah: “–Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi? Allâh’a şirk koşmak, ana-babaya itâatsizlik etmek!” buyurduktan sonra yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve: “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak!” buyurdu. Bu sözü o kadar çok tekrâr etti ki, daha fazla üzülmesini istemediğimiz için, keşke sükût buyursalar da yorulmasalar, diye arzu ettik.»9 Kur’ân’da ‘doğru söz’ün zıddı ‘yalan söz’dür (kavl-i Zûr)10, bu da yasaklanmıştır.

3- Güzel söz ya da en güzel söz (kavl-i hasen): Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “İnsanlara güzel söz söyleyiniz!”11, “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler!”12 Ahsen-i takvîm yâni en güzel yaratılışla yaratılan insana Rabbimiz “ihsân üzere” yaşamasını ve sevdiği Muhsinlerden olmasını emretmektedir.13 İhsan, yaptığı her işi Allâh’ın istediği şekilde yapmak demektir. Her işi Allâh’ın istediği şekilde güzel yapan bir mü’minden Rabbimiz sözün de en güzelini söylemesini istemektedir. Çünkü çirkinliğin hiçbir çeşidi Müslümana yakışmaz.

Konuştuğu zaman en güzel sözcüklerle etrâfına ışık saçacak, dilinden hikmet damlaları dökülecek, dinleyenlerin gönülleri yumuşayacaktır. Rabbimiz Peygamberimiz (sav)’e, insanları İslâm’a hikmetle, güzel öğütle (mev’ize-i hasene) ve mücâdelenin en güzeliyle (ahsen) dâvet etmesini emretmiştir.14 Bu sözün zıddı Kur’ân’da münker (kötü, nâhoş)15 ve kavl-i sû’ (çirkin söz)16 olarak geçmektedir.

4- Yumuşak söz (Kavl-i leyyin): Rabbimiz Mûsâ (as) ve Hârûn (as)’ı firavuna elçi olarak görevlendirdiği zaman onlara: “Ona (Firavun’a) yumuşak söz söyleyin! Belki o, aklını başına alır veya korkar.”17 diye emretti. Çünkü yumuşak, tatlı söz kalpleri yumuşatır. Muhâtabımızın ruh hâlini etkiler. Onun kabalaşmasını engeller. Ama sert söz yumuşak bir muhâtabın bile bir anda katılaşmasını sağlar. Onun için muhâtabı iknâ edici konuşma emredilmektedir. Tartışmadan kaçınmak gerekir.

Mü’minin huyu suyu yumuşak ve güzel olduğu gibi sözü de tatlı ve yumuşaktır.

5- Tesirli, etkili söz (Kavl-i Beliğ): Sözün gücü tartışma kabûl etmez. Onun için Allah bize sözleriyle, hem de dinleyenleri câzibesine alan, etkileyen ve onları aynı zamanda âciz bırakan sözüyle, Kur’ân’la hitâb etmiştir. İnsanların en hatîbi Sevgili Peygamberimiz (sav)’e de muhataplarına etkili söz söylemesini emretmiştir: “Onlar, Allâh’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle.”18

Sevgili Peygamberimiz de sözün etkisi ve gücüne dikkat çekerek: “Bâzı sözler büyüleyicidir.” buyurmuştur.19 Onun için dilin edeplerinden birisi de cerbezeli, karışık, şüpheli sözler değil, kalbe ve akla hitâb eden sözler söylenmesidir. Sözün özü eveleyip gevelemeden net konuşmalı, çelişkili sözden kaçınmalıdır. Kur’ân’da buna kavl-i muhtelif (çelişkili söz)20 denilmektedir.

6- Tatlı söz (kavl-i Kerîm): Rabbimiz anne-baba ve yaşlılara söz söylemenin edebini bize şöyle emretmektedir: “Sakın onlara (ana-babaya) «üf!» (bile) deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”21 Üf bile demeyeceksiniz onlarla muhatap olurken. Zîrâ böyle bir söz edebe aykırı ve yaşlılar için kırıcı olabilir. Halbuki yaşlıların şefkate, merhamete ve tatlı söze ihtiyâcı vardır. Onların ruh hâli bunu gerektirir. Dolayısıyla onlara tatlı ve güzel söz söylenmeli. Ve hoş davranılmalı. “üf”, “püf” gibi yılgınlık ve kırgınlık belirten sözler yaşlılara söz söyleme âdâbına aykırı bulunmuştur.

7- Gönül alıcı söz (kavl-i Meysur): Sevgili Peygamberimiz kendisine gelen fakir sahabeye ikramda bulunur, ihtiyaçlarını giderirdi. İkrâm edecek bir şey bulamadığında ise bundan rahatsız oluyordu. Bu durumlar için Rabbimiz: “Bu ikrâmı gönül alıcı sözle telâfî et” emrini verdi. “(Ey Habîbim) Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların (çevrendeki fakir Müslümanların) yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.”22 Demek ki sözün gönül alıcısı ‘ikram’ kabûl edilmektedir. Bunun zıddı ise gönül kırıcı sözdür. En güzel ikramlar bile kırılan bir gönlü onarmaya yetmez.

8- Yerinde, makbûl söz (kavl-i Ma’rûf): Yerli yerinde, yerine getirebileceği, gerekli olan ve taşı gediğine yerleştirecek söz söylemek, lâf olsun diye konuşmamak demektir. Mü’minler barış zamânında cihâd istemişlerdi. Münâfıklar da yapamayacakları ve hoşlarına gitmeyen cihâdı istemeye başladılar. İşte Rabbimiz onları uyardı: “Îmân etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. İtâat ve güzel söz hayırlı olandır.”23

Sevgili Peygamberimiz’in hanımları ümmetin anneleri şahsında bütün kadınlar, muhâtaplarının durumuna göre konuşmaları konusunda uyarılıyor. Çünkü muhâtapların hepsi aynı değildir. Farklı gâyelerde (niyetlerde) olabilirler. “Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümîde kapılır. Yerinde ve uygun söz söyleyin.”24 Bir erkeğin yabancı bir kadına veya bir kadının yabancı bir erkeğe söz söyleme âdâbı hatırlatılıyor.

Belki sonradan başa kakmakla inciteceğimiz bir sadakadansa, ona yerinde bir söz söylemek daha hayırlı görülmektedir Allah katında. “Bir tatlı dil, bir bağışlama; arkasından incitmenin geldiği sadakadan daha hayırlıdır.”25

9- Boş ve Oyalayıcı söz (Lehv’el-hadis): Bizi hak sözlerden, sözlerin en güzeli olan Allâh’ın kelâmından alıkoyan her türlü süslü, gereksiz, dünyâ ve âhiretimize faydası olmayan sözlerdir. “İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delîle dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvây edici bir azap vardır.”26

Sözün özü, sözün edebiyle söylenmesi ancak Kur’ân’ın koyduğu ölçülerle mümkündür. Ya bu ölçülere uyularak dil edepli söz söylemeye alıştırılacak ya da sukût tercîh edilecektir. Çünkü Peygamberimiz (sav): “Ya hayır konuşun ya da susun.”27 buyurmaktadır. Susmak daha hayırlıdır. Dilin kemiği yok diye ağzı olan herkesin konuşması meziyet değildir. Meziyet edeple konuşmaktır. Çünkü insanı etkili kılan ağzından çıkan sözün gücüdür. Bu da edebince ve usûlünce söylenen sözle mümkündür.

Dipnotlar

1 Bakara 2/30

2 Nisâ 4/164

3 Kaf 50/18

4 Mü’minûn 23/3

5 İbn Hanbel, II, 370.

6 İsrâ 17/40

7 Ahzab 33/70

8 Ahzab 33/71

9 Buhârî, Şehâdât,10; Müslim, Îman,143

10 Hac 22/30

11 Bakara 2/83

12 İsrâ 17/53

13 Nahl 16/90

14 Nahl 16/125

15 Mücâdele 58/2

16 Nisâ 4/148

17 Tâhâ 20/44

18 Nisâ 4/63

19 Buhârî, Nikâh,48

20 Zâriyât 51/8

21 İsrâ 17/23

22 İsrâ 17/28

23 Muhammed 47/20-21

24 Ahzab 33/32

25 Bakara 2/263

26 Lokmân 31/6

27 Buhârî, Rikâk, 23

 

Şubat 2021, sayfa no: 12-13-14-15

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak