Ara

Dilin Altındaki Güzellik: Zarâfet

Dilin Altındaki Güzellik: Zarâfet

Dil kalpten bağımsız iş görmez. Dilin Farsça karşılığının “gönül” anlamına gelmesi tesâdüf olmasa gerek. Ehl-i dil bu hakîkati her fırsatta ifâde eder. “Dil ola kese savaşı/ Dil ola kestire başı” diyen Yûnus Emre gönülsüz konuşmanın istemeyerek, içten gelmeyerek konuşmak olduğuna işâret eder: “Dışarıya o sızar içeride ne varsa.” Güzelliğin dilin altında gizli olduğunu söyleyen Mevlânâ ne söylese o dile gelir: “Sükût, incelik, edeb ve zarâfet insanı her gittiği yerde sultan yapar.”  

Dil hâfızanın yükünü insandan insana taşıyan bir intikāl aracıdır. Zihnin ve kalbin hâfızasından çıkıp başka dallara konan kelimeler günün sonunda yeniden hâfıza evine geri dönerler. “Dil varlığın evidir” der Heidegger. Varlık dil sâyesinde boşluktan emîn olur. Yine Avusturyalı filozof Ludwig Wittgenstein’ın meşhur ifâdesiyle söylemek gerekirse “Dilin sınırları düşüncenin sınırlarıdır.” Her iki filozofun dile dâir tespitleri dilin ontolojik hakîkatine dikkat çekmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de de dillerin çeşitliliği âyet olarak vurgulanır (Rûm Sûresi-22). 

Yahya Kemal Türk dilini en iyi kullanan şâirler arasındadır. Dili kullanmak sadece konuşmak değil aynı zamanda o dille hissetmek, düşünmek ve yazmaktır da. Yabancı dille konuşup ana dille düşünüp duygulanmak yokuş çıkmak kadar zordur. Önce ana dilin lezzetini dilde duyumsamak gerekir. “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diyen Yahya Kemal’in yazdıklarına da aynı zâviyeden bakılmalıdır. Öğrencisi Tanpınar’ın ifâde ettiği üzere bir gün kendisine “Ne zaman şâir olduğunuza inandınız?” diye yöneltilen soruya verdiği cevap da bu gerçeği pekiştirmektedir: “Türkçe’yi hissettiğim zaman!” 

Dili hissetmek onu bir materyal gibi kullanmanın ötesine geçmektir. Dilin inceliği hem bu iç dinamiklerle hem de estetik titizlikle mümkündür. Sözün de bir heykeltraşın taşı yontup fazlalıklarını atması gibi yontulmaya ihtiyâcı vardır. Güzel ve zarîf sözün kıymetini onu müdrik meziyet sâhipleri ancak bilebilirler. Bu kıymet ve incelik sözün kalabalığında değil tenhâlığında aranmalıdır. Şeyh Galip diliyle söyleyecek olursak: “Zannetme ki şöyle böyle bir söz/Gel sen dahi söyle böyle bir söz.”  

Dil doğru olanı doğru bir istikāmette söylerken aynı zamanda bu söyleyişin güzel olmasına da itinâ gösterir. Güzel söz sâdece yılanı deliğinden çıkarmaz aynı zamanda katı kalpleri yumuşatır, inatları kırar. Kur’ân’da Hz. Mûsâ’ya hitâben yer alan âyette Firavun’un azgınlığından bahsedilip yine de ona güzel söz söylenmesi tavsiye edilir ve bu şekilde kalbinin yumuşayıp söz dinleyebileceği hatırlatılır. (Tâ-Hâ-44) Dil Allah vergisi olsa da yönetimi insana āittir. Ağzına geleni söyleyen, düşünmeden konuşan, kırıp dökerek insanları yaralayan kişi dilin kontrolünü kaybetmiş demektir. 

Dünün âdâb-ı muāşereti, bugünün görgü kuralları sözlü kültürün kaybolması ile nostaljik hatırlatmalara dönüşmüş durumda. Teşekkür ifâdeleri, özür dilekleri, izinli konuşmalar, büyük küçük söz önceliği gibi günlük hayâtın iletişim düsturları olan yazısız kurallar hızla hayâtımızdan çekilirken yerini derin bir boşluğa bırakıyor. Bu derin boşluğu popüler kültür, aktüel magazin dil, dijital iletişim dili, argo ve cümle yerine sözcüklerle konuşma özensizliği çoktan doldurmuş bile. Sözlü ve yazılı kültürün kaçta kaçı acaba yarınlara mîras kalacak kuşatıcılık ve zenginliğe sâhip? 

Bütün kuşlara kuş, bütün balıklara balık, bütün ağaçlara ağaç ve bütün çiçeklere çiçek diyen ve renklerden, çeşit ve ayrıntılardan habersiz kuşaklar sözle sözsüzlük, ses ve sessizlik arasında bir kestirme yola doğru yürüyorlar. Şâirin dediği gibi, öyle vakitleri yok ince şeyleri anlamaya. Kāmus ile nâmus arasındaki akrabalığı hatırlatacak ne kadar az eğitimci var. İnsan ilişkileri daralıp modern şehir hayâtının her birimizi zorunlu bireyselliğe mahkûm ettiği bir dünyâda dil dolaşım alanını da kaybetti. İletişimin aslî unsuru olan dilin kendi içine çekilmesi ile davranışlar da sosyal karakterini yitirip hayâtın karanlık odasına hapsoldu. Dilin tecimsel hayâtın kullanışlı bir aparatı hâline gelip piyasaya evrilmesi sonucu sâdece nesneler ve eşyâlar değil insanlar ve ilişkiler de değerleriyle değil fiyatlarıyla muāmele görmeye başladı. 

Kişi üslûbu kadardır. Ne dediğinden ziyâde nasıl dediğinin terazide ağırlığı vardır. Eskilerin deyişiyle “Üslûb-ı beyan, aynıyla insan” demektir. Sözün söyleyeni de en az muhtevâsı kadar önemlidir. Büyüklerin sözü “Kelâm-ı Kibar”dır. Kibarlık bir budalalık değil büyüklerin büyük değerleri bütün ağırlıklarıyla günümüze taşıma mârifetleridir. Doğru konuşmak da doğru oturmaktan bağımsız bir şey değildir. Oturuş konuşmayı, konuşma oturmayı şekillendirir. Zarâfet zevâhiri kurtaracak kadar adam olmak değil, baştan aşağı, tepeden tırnağa bir Allah insanı olmaktır.

Kasım 2025, sayfa no: 18-19

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

1965 Sinop-Türkeli doğumlu. Bütün öğrenim hayatı İstanbul’da geçti. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Nişantaşı Kız Lisesi, Rotary Anadolu Lisesi ve Kabataş Erkek Lisesi başta olmak üzere çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. Eğitimde kendi buluşu olan “Çaktırmadan Öğretme Metodu”nu (Ç.Ö.M) anlatım ve öğretim meto- du olarak uyguladı ve aldığı olumlu sonuçları eğitimcilerle paylaştı. Din öğretiminde yeni yaklaşımlar ve eğitimin din dili konusunda çalış- malara imza attı. Lise yıllarından itibaren çeşitli dergilerde ürünler ya- yımladı. Özülke dergisini kurdu ve yönetti. Kırknar dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. İkindi Yazıları, Ünlem, Yansıma, Derkenar, Kardelen, Düşçınarı, Kırklar, Lamure, Yedi İklim, Hece, Dergâh, Karabatak, Türk Dili, Türk Edebiyatı, Varlık, Deve, Çeto gibi dergilerde yazdı. Çeşitli radyo ve televizyonlarda kültür-sanat programları yaptı. Birçok gazetede düşünce, kültür yazıları yazdı. Köşe yazarlığı yaptı. Şifahi kültür alanında “Sokak Sosyolojisi” adıyla isimlendirdiği eser- ler verdi. Edebiyatın şiir, deneme, hikâye, biyografi ve inceleme alan- larında kitaplara imza attı. Seçme şiirleri Farsçaya çevrilip yayımlan- du. “Hu Dönüşü” kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği 2014 Deneme Ödülü’nü, “Yan Tesir” şiir kitabıyla 2017 Eskader şiir Ödülü’nü aldı. En yaygın eserleri: • Kötü Öğretmenin El Kitabı • Kırk Dakika Koridoru • Ahir Zaman İçinde Hadis Hikayeleri
Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak