Bir bedevî devesine iki çuval yükler, kendisi de üzerine binerek yola koyulur. Yolda, üstü başı perîşân bir filozofa rastlar. Laf arasında, filozof bedevîye sorar:
- Devenin üzerindeki çuvallarda ne var?
- Birinde buğday dolu, diğerinde kum.
- Neden kum doldurdun?
- O çuval boş kalmasın, devenin üzerinde dengeyi tutsun diye…
- Akıllılık edip de buğdayın yarısını bir çuvala diğer yarısını da öteki çuvala koysaydın hem devenin yükü hafiflerdi hem de çuvalların, der.
- Hakkın var, düşünemedim… diyerek öyle yapar…
- Ey akıllı adam. Sende bu akıl, bu fikir varken, niye böyle yaya yürüyor yoruluyorsun? Böyle bir akılla sen ya sultânsın, ya vezir. Doğru söyle nesin sen?…
- İkisi de değilim, halktan bir kimseyim.
- Kaç deven, kaç öküzün var?
- Hiç.
- Peki, bâri dükkanındaki mal ne, onu söyle.
- Benim ne dükkanım, ne yerim, ne yurdum var. Ben filozofum.
- O hâlde kaç paran var?
- Ne parası, ekmek alacak tek mangırım yok. Yalın ayak, başı kabak dolaşır dururum. Bu kadar hikmet ve bilgiden ancak hayâl ve baş ağrısı elde ettim.
- Defol, uzaklaş yanımdan, der. Senin bilgin, nasîhatın bana da zarar verir, başıma dert açar. Sen şu yoldan git, ben bu yoldan. Bir çuvalımda buğday öbüründe kum olması, senin hikmetinden, boş, faydasız felseden daha iyi…
- Söyle bakalım, avucumda ne vardır? diye sorar. Çocuk düşünür:
- Avucundaki yuvarlak, ortası delik, sarı bir şeydir! der. Pâdişah sevinir.
- Özelliklerini doğru bildin, şimdi de ne olduğunu söyle, deyince
- Avucundaki kalbur olması lâzım! der. Pâdişah çok üzülür ve şöyle söylenmekten kendini alamaz:
- Aklı hayretler içinde bırakan bu kadar özelliği bilgi ve tahsil sâyesinde söyledin, fakat kalburun avuca sığmayacağına nasıl akıl erdiremedin a evlâdım?
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak