Cenâb-ı Hakk, ilim ve kudretinin sınırsız oluşunu, deniz misâliyle haber verir:
“Ey Peygamber! Yaratanın sonsuz ilmiyle yaratılanların sınırlı bilgisi arasındaki farkı, akıllarda kalacak çarpıcı bir örnekle ortaya koymak üzere de ki: “Rabb’imin sonsuz ilim ve hikmetini gözler önüne seren kelimelerini yazmak için bütün denizler mürekkep ve ağaçlar kalem olsa, yine de okyanuslar tükenir, fakat Rabb’imin kelimeleri tükenmezdi; hattâ mevcut olanlara bir o kadarını daha eklesek bile!”1
De ki: “Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, okyanuslar da mürekkep olsa ve buna yedi kat okyanus daha eklense, yine de okyanuslar tükenir, fakat Allâh’ın ilim ve hikmetini gözler önüne seren, yasa ve yazgılarını ifâde eden kelimeleri yazmakla tükenmezdi. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sâhibidir.”2
Bir kısım Peygamberlerin başından geçen hâdiselerde de deniz misâlini görürüz.
Mûsâ (as) doğacak diye bütün erkek çocuklarını öldüren Firavn’a karşı Cenâb-ı Hakk Mûsâ (as)’ı kuş sütleriyle onun sarayında büyütür.
“(Onu sandığa koymasını, sonra onu denize (Nil Nehri’ne) bırakmasını (vahyetmiştik). Böylece deniz, onu sahile atsın, Ben’im ve onun düşmanı, onu alsın. Ve gözümün önünde (korumam altında) yetiştirilmen için sana, Kendim’den muhabbet (sevgi) verdim.”3
Mûsâ (as) ile Hızır (as)’ın kıssasında da deniz vardır.
Hz. Mûsâ (as) ve genç yardımcısının “iki denizin birleştiği yere” yaptıkları yolculuk: "Hani Mûsâ genç yardımcısına demişti: İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim."4
Mûsâ (as)’ın kavminin kurtulma hâdisesi Kızıl denizde gerçekleşir.
“Bunun üzerine Mûsâ’ya, "Asân ile denize vur!" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu.”5
İsrâiloğulları, denizden açılan yollardan geçip Sînâ yarımadasına çıktılar. Firavun da açılmış olan bu yollara ordularıyla birlikte girdi. Allah Teâlâ, Mûsâ ve berâberindekileri kurtardı, Firavun ve berâberindekileri denizde boğdu.
Asâ mûcizesiyle taştan suların akması da bir başka mûcizedir.
Hani Mûsâ çöldeyken, halkı için Allâh’a yalvarıp su istemişti de, ona: “Asânla şu taşa vur!” demiştik. Mûsâ, asâsıyla o taşa vurur vurmaz, derhâl oradan on iki pınar fışkırmış ve on iki boydan her biri, diğerinin hakkına saldırmaksızın, kendi su içeceği yeri kolayca öğrenmişti. O zaman buyurmuştuk ki: “Allâh’ın nîmetlerinden yiyin, için; sakın yeryüzünde bozgunculuk yaparak fitne ve kargaşa çıkarmayın!”6
Nûh (as)’ın kıssasında da gemi ve deniz bahsi geçer.
Nûh gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: "Bizimle alay ediyorsanız edin bakalım! Ama bilin ki sizin alay ettiğiniz gibi (günü gelecek) biz de sizinle öyle alay edeceğiz! Rezil edecek bir cezâya kimin çarptırılacağını, sürekli azâbın kimin başına geleceğini yakında göreceksiniz!"7
Denizin su ve ürünlerinden de anlatılır Kitâb-ı Kerîm’imizde.
O ikisinden inci ile mercan çıkar. Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîb edersiniz?8
“Tâze etinden yemeniz ve mücevherini çıkarıp takınmanız için denizi hizmetinize veren de O’dur. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki, bu da O’nun lutfuna nâil olmanız ve O’na şükretmeniz içindir.”9
Sevgili Peygamberimiz’in (sav) denizde şehâdete ve deniz sporlarına işâret eden mübârek sözlerini görürüz.
Peygamberimiz bir hadîsinde çocuklara yüzme öğretilmesini tavsiye eder.10 Başka bir hadiste ise bir deniz şehîdinin, sevap açısından iki kara şehîdine denk olduğunu söyler.11
İslâm târihinde ilk deniz seferi Habeşistan’a hicretle başlar. Muhacirlere Habeş Hükümdârı Necâşi’nin tahsîs ettiği gemiler yolcularını Medîne'nin Câr Limanı'na indirmişti.
Ümmü Harâm'a İslâm ümmetinin denizlerde seferlere çıkacağını, onun da bu seferlere katılacağını müjdelemişti.
Mûte Seferi sırasında Sevgili Peygamberimiz (sav) Eş'ar kabîlesine mensup bir sahâbînin başkanlığındaki bir heyeti de gemiyle Eyle’ye göndermişti.
Sevgili Peygamberimiz’in (sav) hayâtındaki ilk deniz seferi, Mekke'nin limanı olan Şuaybe açıklarındaki zencilere karşı, Alkame b. Mücezziz el-Müdlîcî kumandasında 300 kişiden oluşan bir kuvveti göndermesidir.
Hz. Ömer (ra) döneminde gerçekleştirilen fetihler sonunda Müslümanlar Doğu Akdeniz sâhillerinin büyük bir bölümünü ele geçirmiştir.
Hz. Osman (ra) Kıbrıs'a sefer husûsunda Hz. Muâviye'ye izin verdi. Bunun üzerine 648-49 yılında çok sayıda gemi İskenderiye ve Akkâ'dan denize açıldı. Kıbrıs'a çıkan Müslümanlar barış yoluyla burayı fethettiler ve ada yıllık 7200 altın vergiye bağlandı.
Kıbrıs'ın fethinden sonra Müslümanlar Mısır ve Suriye'deki üslerden deniz seferleri düzenlemeye başladılar.
Kıbrıs Zaferi'nin ardından Müslümanlar İstanbul'un fethi için hazırlıklara başladılar.
Hz. İlyas ve Hızır’ın âb-ı hayâtı içip ölümsüzlüğe kavuştukları; Hz. İlyâs’ın karada, Hızır’ın ise denizde dolaşıp dara düşenlere yardımcı oldukları anlatılmaktadır.
Deniz hikâyemiz bitmedi daha
Hz. İlyas ve Hızır’ın âb-ı hayâtı içip ölümsüzlüğe kavuştukları; Hz. İlyâs’ın karada, Hızır’ın ise denizde dolaşıp dara düşenlere yardımcı oldukları anlatılmaktadır.
Derûnî anlamıyla deniz:
Şerîat deniz, tarîkat gemi, hakîkat ise denizin içindeki inci mercandır. Ma’rifet ise şerîat denizinde tarîkat gemisiyle hakîkat deryâsına ulaşıp oradaki inci mercanı çıkartmaktır.
Denize girmekten çekinen inci mercanı toplayamaz.
“Bir şeyi, elde edebileceğin yerde ara. İnci arıyorsan, denizin derinliklerinde ara, yoksa sığ kıyılarda köpükten başka bir şey bulamazsın.” Mevlânâ (ks)
Gönül bir bahr-ı ummândır ana hadd ü pâyân olmaz
Derûnu dürr ü cevherdir ki pinhândır ayân olmaz
Osman Hulûsî
(Gönül sonsuz, uçsuz bucaksız bir okyanustur. İçi türlü mücevherlerle dolu gizli bir hazînedir. Bu bir sırdır, açıklanamaz.)
Dipnotlar
[1] Kehf, 18/109.
2 Lokman, 31/27.
3 Tâhâ, 20/39.
4 Kehf, 18/60.
5 Şuarâ, 42/63.
6 Bakara, 2/60.
7 Hûd, 11/38-39.
8 Rahmân, 55/22-23.
9 Nahl, 16/14.
10 Taberani, Fezailu'r-Remy, 5/b.
11 İbni Mâce, Cihad, 10.
Kasım 2020, sayfa no: 4-5-6-7
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak