O erler ki,
O erler ki, gönül fezâsındalar,
Toprakta sürünme ezâsındalar.
Bir ân yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezâsındalar.
Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizâsındalar.
Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzâsındalar.
İçine nefs sızan ibâbetlerin
Birbiri ardınca kazâsındalar.
Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sâdece Allâh'ın rızâsındalar.
Necip Fazıl Kısakürek
Tâbiûn neslinin önde gelenlerinden Hâlid b. Ömer el-Adevî, Hz. Ömer (ra) zamânında Basra şehrinin kurucusu ve ilk vâlisi olan sahâbe-i kirâmdan Utbe b. Gazvân (ra) ile olan bir hâtırasını şöyle anlatır: “Basra Emîri olan Utbe b. Gazvân bize bir konuşma yaptı. Önce Allâh'a hamd ve senâda bulundu. Sonra sözlerine şöyle devâm etti:
“Ey insanlar! Şüphesiz dünyâ bize geçici olduğunu bildirdi ve durmaksızın arkasını dönüp gitmektedir. Ondan kalan, sâhibinin içip de kabın dibinde bıraktığı kalıntı su kadar bir miktardır. Siz bu dünyâdan, gelip geçici olmayan bir diyâra taşınacaksınız. Oraya hayırlı, iyi ve güzel işlerinizle taşınmaya çalışınız. Çünkü bize anlatıldığına göre, cehennemin kenarından atılan bir taş, yetmiş sene yol alıp yine de onun dibine ulaşamayacaktır. Allâh'a yemîn ederim ki, cehennem mutlaka doldurulacaktır. Siz buna şaşırdınız mı? Yine bize anlatıldığına göre, cennetin kapılarının iki kanadı arasında kırk senelik mesâfe vardır. Cennette öyle bir gün gelecek ki, yoğunluktan kapısına kadar dolacaktır. Ben Rasûlullah (sav)’le birlikte olan yedi kişinin yedincisi olduğumu görmüşümdür. Bizim ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Bu yüzden dudaklarımız yara olmuştu. Ben giyecek bir örtü bulmuştum da onu ikiye bölüp Sa’d b. Mâlik’le paylaşmıştım. Yarısını ben, diğer yarısını da Sa’d beline dolamıştı. Bugün her birimiz bir şehre vâli olmuş bulunmaktayız. Ben, kendimi büyük görüp de Allah katında küçük olmaktan Cenâb-ı Hakk’a sığınırım.” (Müslim, Zühd 14)
Utbe b. Gazvân (ra), zühd ve takvâ iklîminin sultanlarındandır. Ok atmakta fevkalâde hüner sâhibi bir mücâhiddi. O, askerlerinin rahata alışmaması için fethettiği şehri terkedip yeni bir şehre yerleşen komutandır. O, cesâret ve şecâatiyle meşhur bir kahramandır.
Utbe, ilk müslümanlardandır. Mudar kabîlesine mensup olup künyesi Ebû Abdillah'dır. Babası Gazvân bin Câbir'dir. Utbe de diğer müslümanlar gibi Mekke müşriklerinin işkencelerine, ezâ ve cefâlarına mâruz kaldı. Bu sebebten ilk defa Habeşistan'a daha sonra da Medîne-i Münevvere'ye hicret etti. Medîne’ye hicret ettiği zaman kırk yaşlarındaydı.
Utbe, ok atmakta pek mâhirdi. Bedir, Uhud, Hendek gibi meşhur mahârebelerde iki cihan güneşi Efendimizin yanından hiç ayrılmadı. Onu müdâfaa için her türlü gayret ve fedâkârlığı gösterdi. Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, onun şecâat ve mertliğini övdü.
Hz. Ömer’in halîfeliği döneminde pek çok fetih hareketinde görev üstlendi. Halîfe, Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın ordusuyla birlikte Kûfe’de bulunan Utbe’yi, Araplarca Arzu’l-Hind diye adlandırılan Basra bölgesinin fethiyle görevlendirdi. Utbe, önce bu bölgeyi sonra da Ubulle’yi fethetti. Fethettiği bölgede 637 yılında askerî bir karargâh kurdu. Sonra buraya siviller de gelip yerleşti ve burası Basra şehri oldu. Kendisi de Hz. Ömer (ra) tarafından buraya vâli tâyin edildi.
Utbe daha ziyâde Ubulle'nin fethinde gösterdiği kahramanlığı ile tanındı. Hz. Ömer (ra) onu Îran ve Hindistan taraflarına seferlere gönderdi. Ubulle üzerine gönderdiği 300-500 kişilik küçük ordunun başına komutan tâyin etti. Orduyu uğurlarken ona şu tavsiyelerde bulundu:
"Utbe! Seni Ubulle diyârına gönderiyorum. Burası düşmanların kalesidir. Senin orada muvaffak olmanı temennî ediyorum. Allah yardımcın olsun. Oraya vardığında halkı Allah yoluna dâvet et, icâbet edenleri kabûl et. Dâvetini kabûl etmeyenlere cizye teklîf et. Cizyeyi verirlerse bir şey yapma. Vermezlerse onlarla savaş.
Utbe! Allah'tan kork ve dikkat et. Sakın kibir ve gurûra kapılma. Sen Rasûlullah (sav) ile arkadaşlık ettin. O sâyede zilletten izzete erdin. Zayıf iken kuvvet buldun. Nihâyet sen emîr oldun. İtâat edilen bir komutan oldun. Söylediğin söz dinleniyor, emrine itâat ediliyor. Bunca nîmet seni azdırıp aldatmasın. Cehenneme düşürmesin. Allah Teâla seni, beni ve cümlemizi korusun!"
Bu emirnâmeyi alan Utbe b. Gazvân (ra) küçük ordusuyla Ubulle taraflarına sefere çıktı. Ubulle, Dicle kenarında kurulmuş müstahkem bir şehirdi. İranlılar orayı silâh deposu hâline getirmişlerdi. Kalelerin burçlarına, düşmanlarını gözetleme yerleri yapmışlardı. Utbe (ra)'ın ordusu ise az ve silâh bakımından zayıftı. Fakat azmin elinden hiçbir şey kurtulamazdı. Utbe (ra) şehre yaklaşınca ordusunu yeni bir harp nizâmına koydu. Az sayıda kadın savaşçı da vardı. Mızrakların saplarına astığı sancakları onlara verdi ve tâlimatta bulunup: "Biz şehre yaklaştığımızda sizler geride bir toz bulutu kaldırın" dedi.
Ordu, Ubulle'ye yaklaşınca verilen tâlimât üzere hareket etti. Arkada büyük bir toz bulutu kaldırıldı. Geçtikleri yer toz duman oldu. Düşmana büyük bir ordu geliyor görüntüsü verildi. İran ordusunu korku ve telâş aldı. Gördükleri askerlerin öncü kuvvet olduğunu, arkadan ise büyük bir ordunun geldiğini zannettiler. Kendi sayılarının azlığını düşünerek karşı koyamayacaklarına kanâat getirdiler ve şehri terk etmeye başladılar. Savaş psikolojik olarak kazanılmış oldu. Hiç bir kayıp verilmeden şehir teslîm alındı. Pek çok ganîmet elde edildi.
Utbe (ra) dünyâya değer vermezdi. Onun âlâyişine, süsüne aldanmazdı. Fıtraten sâde yaşar ve zâhidâne bir hayâtı severdi. Fakat Ubulle'nin fethinden sonra dünyâ önlerine serilmişti. Dîni için dünyâsından korkmağa başladı. Askerleri için endîşelendi. Çünkü rahat yaşamaya alışan bir daha savaşa devâm edemezdi. Dünyâ sevgisi insanın irâdesini çözer, azmini kırar ve onu rehâvete sevkederdi. Bu düşüncelerinden dolayı askerlerini orada bırakmak istemedi. Hz. Ömer (ra)'dan izin alarak ordusuyla birlikte Basra'ya yerleşti. Şehrin merkezinde büyük bir câmi yaptırdı. Bütün halkı câmiye toplayıp zihnini meşgûl eden endîşeleri ve ulvî hasletlerle mücehhez gönlünün hislerini yukarıdaki hutbe ile dile getirdi. Vâlilikte pek hevesi yoktu. İşi tadında bırakmak istiyordu.
Utbe b. Gazvân (ra) daha sonra yerine bir vekil bırakarak Hz. Ömer (ra)'ı ziyâret etmek üzere Medîne'ye geldi. Kendisinin vâlilikten affını istedi. Fakat halîfe kabûl etmedi. O ısrâr etti. Hz. Ömer (ra) da ısrarla Basra'ya dönmesini emretti. Halîfe'ye itâat etmek üzere istemeyerek de olsa geri dönmeğe karar verdi. Yola çıkmadan önce, "Allâh'ım! Beni oraya tekrar döndürme" diye duâ etti. Yüce Allah duâsını kabûl etti ve yolda vefât etti. Cenâb-ı Hak'tan şefâatlerini niyâz ederiz.
Bugün birçok kimsenin elde etmek istediği vâliliği onlar ellerinin tersiyle ittiler. Çünkü onlar, vâlilikten çok daha yüksek makamlarda bulunuyorlardı. Onlar, darlıkta ağlamadı; genişlikte gevşemediler; her zaman ilkeli yaşadılar. Hiçbir zaman ilkelerinden tâviz vermediler. Darlıkta sabrettiler, varlıkta şükrettiler. Darlıkta isyân etmediler, varlıkta da ölçüsüz hareket etmediler. Çünkü onlar, mü’mindiler. Îmanları onlara nerede neyi, ne zaman ve nasıl yapacaklarını öğretmişti. Bir insan için dünyâda elde edeceği nîmetlerin başında îmân gelir. Bugünkü insanların ilkesizliğine bakınca kendilerine çok acıyoruz. Çünkü bu ilkesizlik, îmân zayıflığından ileri geliyor. Îmânı olmayan veya zayıf îmâna sâhip olanlar da acınacak insanlardır. Çevremizde ne kadar da çok makam ve mevki sâhibi ama acınacak insan var, değil mi? Yazık, yazık, çok yazık!
Haziran 2024, sayfa no: 29-30-31
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak