2015 Nisan ayını da geride bırakmış olduk içinde yaşananlar ile birlikte. Başakşehir’de bir konferansa katılmıştım, söz konusu nisan ayında. Konumuz, “Ergen Sorunları ve Çözüm Önerileri” idi.
Açık iletişim, anlayış, değer vermek, anlamaya çalışmak, sevgi, samimiyet, içtenlik, merhamet gibi kavramlarını kullandığım dakikalarda, ön sırada oturmuş bir beyefendi, söz hakkı istedi.
Buyurun dedim. Ayağa kalktı ve konuşmaya başladı.
“Bence sorun, diyerek söze girdi ve salondaki her anne babanın duymasını istemiş olmalı ki, onlara döndü ve dinleyicilere yüksek bir ses tonu ile, “çocuklarımızı çok serbest bırakıyoruz, onları şımarttığımız için bu hale geldiler. Kural koyacaksınız, uymazlarsa hiç vakit kaybetmeden cezalandıracaksınız. Biz böyle büyüdük… Sopayı göstereceksiniz… Yok sevgiymiş, anlayışmış, dinlemekmiş, bu asrın çocukları bu dilden anlamaz…” diye devam etti sözlerine soluk soluğa.
Çok şey konuşmak istiyordu, dertli bir babaya benziyordu. Her ne kadar “anlayış da neymiş” dese de, onun o an en muhtaç olduğu şey yine anlayıştı.
Nitekim yumuşak bir ses tonu ile, “isterseniz buraya gelin, mikrofonu vereyim daha rahat konuşursunuz” dedim ve yanıma, sahneye çağırdım.
Önce tanışalım dedim. Çekinmeden başladı konuşmaya.
Özetlemem gerekirse; oğlunun, ailesini bırakıp evden kaçtığını söyledi. Oysaki her hatasında onu cezalandırmış ve dövmüştü. Ama yine de adam olamamıştı ona göre. Daha fazla cezalandırmalı ve dövmeliymiş meğer…
Kendi tezini kendisi çürüttü aslında, onca insanın huzurunda ama yine savunmaktan da vazgeçmek istemiyordu kendi yöntemini.
Savunmanın da ötesine geçmiş tavsiye ediyordu ısrarla ve inançla oğluna uyguladığı metotları, buluvermişken kalabalığı.
Ne acı bir durum değil mi?
Peki neden? Neden acı sonuçlar aldığı bir yolu başka insanlara da tavsiye ediyordu, maharetmiş gibi.
Zira başka yol bilmiyor veya bilemiyordu.
Bütün kapıları tek bir anahtar ile açmaya çalışıyordu. Zira başka anahtarı yoktu. Belki de sevgili babası ona tek bir anahtar vermişti sorunların çözümü için. O da çocuklarının sorunlarını bununla ancak çözebiliyordu. Heybemizde ne varsa onu veririz.
Asıl fakirlik, çaresizlik, acizlik de budur zannımca. Başka yol bilemediğiniz için her sorunu şiddet ile çözmeye çalışmak…
Elinde sadece çekiç olan, her olayı çivi sanır.
Bana göre bu gün toplumun en büyük çıkmazı, nice maddi ve psikolojik rahatsızlığın nedeni, sağlıklı sorun çözme yöntemlerinden mahrum oluşumuzdur.
Çünkü hayat sorunlar yumağıdır. Hayat sorun demektir. Tıpkı okul hayatı gibi.
Okul hayatı bitmeden sorular, gerçek hayat bitmeden sorunlar bitmez.
Daha doğru bir ifade ile, okul hayatı soruları çözmek, gerçek hayat ise sorunları çözmek için vardır.
Matematik, fizik, kimya gibi derslerde karşımıza çıkan problemleri çözmek için önce formül ezberlerdik. Zira formülü bilmeden soruyu çözemezsiniz.
Mecellede bir kuraldır; “Usul esasa mukaddemdir” diye.
Yani usul(yol, yordam, metot, yöntem) işin aslından, özünden, kendisinden önce gelir.
Yüzde yüz haklı olduğunuz bir davada, verdiğiniz dilekçe kurallara uygun yazılmamışsa, geri döner. Haklı oluşunuz dilekçedeki hatayı affettirmez ve ret ile karşılaşırsınız.
Nitekim bir yere gitmek isterseniz, önce hangi yoldan gideceğinizi bilmelisiniz. Bir yere ancak yollarla gidilir. Demek ki, yol, gidilecek yerden daha öncelikli ve önemlidir.
Denize düşmüş iki insan düşünün. İkisi de kollarını, bacaklarını, kafasını hareket ettiriyor. Ancak birinin çırpınışı onun kurtulmasına, diğerinin ise daha erken boğulmasına sebep olmaktadır. Zira birincisi yüzmeyi biliyor ve yüzme kurallarına göre hareket ediyordu. Diğeri ise kendi kafasına göre kurtulmaya çalışıyordu.
Sorunu çözmek adına kullanılan yanlış yol ve metotlar bazen hayatımıza mal olabilmektedir.
İnsanın olduğu yerde sorun vardır.
Sorunlar doğru yöntemlerle çözüldüğü yerde ancak huzur ve gelişim olur.
Ülke büyük bir aile, aile ise küçük bir ülkedir aslında.
Ülke ve aile kavramları bir bütünü temsil ediyor. Tıpkı farklı organlardan oluşmuş bir insan vücudu gibi.
Aile bireyleri bir araya gelerek adeta canlı bir organizmayı temsil ediyor. Nitekim bir şehir, bir ülke ve hatta dünya kaynaştığı oranda bir canlı organizmaya dönüşür. Artık orada herkes her şeyden etkilenir. Başkasına gelen zarar sana da gelmiş olur.
İki kısımdan oluşan bir örnek üzerinden değerlendirmek isterim bu hususu.
Issız bir ormanda, canavar bir aslanla karşı karşıya geldiniz. Size saldırdı ve hayatınız tehlikede. Üzerinizde av tüfeğiniz var. Elbette ki ve haklı olarak bu silahı tam da kullanma vaktidir ve kullanırsınız. Ona vereceğiniz zarar sizin hayatınızı kurtaracağı için yerindedir ve kabul edilebilir bir durumdur.
Şimdi örneğin ikinci kısmına geçelim.
İş yerinde karın ağrısı yaşadınız ve bunun üzerine doktora gittiniz. Tahlil ve tetkikler sonunda vücudunuzda çok zararlı bir virüsün varlığı tespit edilmiş olsun. Aracınızda da aslana karşı kullandığınız av tüfeği duruyor. Virüsün yerini, doktorun yardımı ile çok iyi belirleyip işaret koyduktan sonra, bir kenara çekilip, av tüfeği ile o mikroba tüfeği sıkmak ne kadar mantıklı ve doğru olabilir.
Birinci örnekte sorun hemen çözüldü. Zaman ve sürece gerek yoktu. Çünkü zarar verici unsur, sizin vücudunuzun dışında idi. Ama örneğin ikinci kısmında ise, zarar verici unsur bünyenizin içindedir. Görünüşte virüse sıktığınız kurşun, gerçekte kendinize sıkılmış demektir.
Zira birinci sorun harici(dış), ikinci sorun dahili(iç)dir.
İki olaya da aynı mantık ve aynı yöntem ile yaklaşılmaz.
İkinci olayın çözümü bir anda olmayacaktır. Nitekim olayın ortaya çıkması da bir anda olmamıştı. Zaman içinde, dikkatsizlikler ve ihmaller yüzünden bu aşamaya gelinmişti aslında. Hâlbuki aslan bir anda karşımıza çıkmış ve çözüm de anlık olmuştu.
Öyle ise ikinci vakada bir başka yol ve yöntem kullanılacaktır. Öncelikle bir uzmana gidilecek veya uzmanların görüşü alınacaktır. Daha sonra sevgi, şefkat, ilgi ve en önemlisi bilgi ile hastaneye yatırılacak ve doktorların önerdiği tedaviler uygulanarak zaman içinde iyileşmesi beklenecektir.
Dikkat edilirse, birinci örnekte acele etmek, ikinci örnekte ise zamana bırakmak doğru yöntem olarak karşımıza çıktı.
Keza birincisinde şiddet, ikincisinde ise tam aksine yumuşaklık ve ilgi devreye girmektedir.
Tarihte yapılan savaşlar, harici düşmana karşı kullanılan metot ve yöntemlerdir. Gerçi onlar da çözüm getirmemiştir. Sadece bir tehlike bir süreliğine uzaklaştırılmıştır. Hatta bazen başka tehlikelere zemin hazırlamıştır. Nitekim ikinci dünya savaşının nedeni birinci dünya savaşıdır. Savaş tamir etmez tahrip eder.
Aynen öyle de bir ailede ve ülkede iç sorunlar anlık tepkiler ve duygular ile değil, şiddet ve sertlikle değil, bilgelik ve süreç içinde onarılmalıdır.
Bu ise zaman ister, tecrübe ister, sabır ister, dua ister.
Bir binanın yıkılması anlıktır ama onarılması veya inşası süreç ister.
Ölmek anlıktır ama yaşamak süreç ister.
Yüksekten düşmek bir anda olur ama yükseklere çıkmak süreç ister, zaman ister, emek ister.
Yok etmek, tahrip etmek, dağıtmak, bozmak kolaydır. “ET TAHRİBU ESHEL” bir sabit ilkedir. Tahrip çok kolaydır. Amma tamir öyle midir?
Sorunlar tahribe değil, tamire muhtaçtır.
Hasta adamın ölüme değil, tedaviye edilmeye ihtiyacı vardır. Hasta adamı öldürmek maharet değildir, ayağa kaldırmaktır fazilet ve dirayet.
Küçük ülke olan aile ve içinde yaşanan sorunlar… Keza büyük aile olan ülke ve içinde yaşanan sorunlar çözüm bekler bizden.
Çözüm ise süreç ister, dirayet, ciddiyet, emek, bilgi, samimiyet ister.
Tarih ve tecrübe bize gösteriyor ki, sorunları doğru yöntemler ile çözemeyenler, sorunlar karşısında çözülmüşler ve yok olmuşlardır.
Ya sen sorunu çözersin veya sorun seni.
Bireysel veya toplumsal bir sorunu çözmek adına attığımız adımın doğru mu yanlış mı olduğunu anlamak için bir formülü paylaşarak yazımı tamamlamak isterim.
Sorunu çözmeye sizi sevk eden temel duygunuzdadır bu işin sırrı.
Acıma, şefkat ve duyarlılık ile yola çıkmışsanız merak etmeyin, sorun eninde sonunda çözülecektir.
Ancak öfke, nefret, intikam duygusu sizin itmişse, işte burada durun ve bir daha duygularınızla yüzleşin. Zira süreç sizin aleyhinizde işleyecektir.
Acıma duygusuna bilgelik ve tecrübe de yardım ederse artık merak etmeye gerek yoktur.
Siz çözüme odaklanmışsanız, süreç de size odaklanır.
Çözüm süreç ister, süreç sabır ister dua ister.
Rabbim doğru zamanda, doğru yerde doğru adım atanlardan eylesin, vesselam…
Ferhat Aslan
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak