Ara

ÇÖZÜLELİM & DAĞILMAYALIM

Bahar, aylardır güzelliklerini saklayan tabiatı çözerek yerleri ve gökleri rahatlatıyor. Bir bir havaya, suya ve toprağa cemreler düştü, kışın biriktirilen umutlar, sevinçler, duâlar yaşamın içinde de karşılığını bulmaya başladı. Demek ki hiçbir şey boşuna değil, olgunlaşmak için beklemek de ilerlemenin öbür yüzü. Son yüzyıllarda bu topraklarda yaşayanlar olarak yüreğimizde çok acılar birikti. Defâlarca coğrafyamıza umutsuzluk ve ikilik tohumları ekildi. Elbirliğiyle çoğunu büyümeden kuruttuk elhamdülillah. Doğu bölgemizdeki son fitneyi de sabırla, akılla atlatacağız inşâallah. Sabrı kelime olarak cümle içinde akıldan öne almamın sebebi, aklın uygulamaya koyduğu şeylerin de zamâna ihtiyâcı olmasındandır. Ve elbette Yüce Allâh’ın (cc) ‘sabredenlerle berâberim’ demesinin hikmetine hürmetimiz olmalı. Çözüm süreci olarak adlandırılan, devletimizin ortaya koyduğu irade, toplumumuzun büyük bölümünün onayını almış, devlet ve millet sürecin hayırla sonuçlanması için kenetlenmiştir. Bu coğrafyanın insanları olarak, savaşın acımasızlığı içinde körler ve sağırlar olarak yaşamak istemiyoruz. Sonu gelmez iktidar mücâdelelerinden, bıktık usandık. İstediğimiz tek şey huzurla, kendi topraklarımızda, güven içerisinde, kardeşçe ve üreterek yaşamak. Ne idüğü belirsiz bir çok terör örgütünün saldırısına mâruz kalan ülkemiz, son yıllarda normalleşmenin tadını alarak ilerlemekte, dost ve düşmanlarını yeniden analiz etmektedir. Batılı düşünürler insanın ihtiyaçlarını sıralarken beslenme ihtiyâcından sonra güvenliği birinci sıraya koyarlar. Bu basamakların sonunda insanın üretken hâle geçebileceğini söylemektedirler. Bu tezde doğruluk payı büyüktür. İnsanlar fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayamaz ve bunun üzerine de güvenlik sorunlarıyla boğuşurlarsa, serbest yaşam alanları kalmadığı için üretimden ve mutluluktan uzak baskıcı bir ortamda, yumruklarını sıkmış vaziyette, hayatlarını sürdürürler. Güvensiz bir ortamda yaşayan kapalı toplumlar, aynı zamanda hınçları ve hırsları içinde biriktiren, akıldan uzak duygusal etkilere açık yığınlar hâline gelirler. Kendinden ve kendine benzeyenden başka herşeyi düşman sayarak deliliğin içinde bir çılgınlıkla başbaşa kalırlar. İkinci Dünyâ Savaşı Stalin, Hitler, Mussolini, Mao gibi diktatörlerin toplumsal çılgınlıklarıyla, dünyâyı kan gölüne çevirmelerinin örnekleriyle doludur. Faşist ve komünist uyuşturmalarla insanlar topluca ölümlere sürüklenirken diktatörler ve yardakçıları fitnenin kuklası hâline geldiklerini son anlarında anlamışlardır herhalde. Dînin ve toplumsal mânevî değerlerin yok sayılarak milyonlarca insanın hastalıklı fikirlerle nasıl katledildiğine dünyâ şâhittir. Bu kısa bilgilere değinmemin sebebi bunca savaşın sonunda Avrupa toplumlarının görünürde de olsa birliklerini tamamlamış olmalarıdır. Türkiye olarak bölgemizde birliği sağlayabilecek potansiyeli taşıyor olmamız heyecan verici. Hânemizi temizlemekle işe başladık, gerisi de gelecektir. Bizim gençlerimiz slogan ve kin gençliği değil, îmânın ve bilimin gençliği olacaklardır. Ortak aklımız var çok şükür, ama bilim için,sanat için imkânlar lâzımdır. Maddî olanaklar, teknolojik imkânlar çağı yakalayıp çağın ötesinde kurgular yapabilmemize olanak sağlar. Yoksa üçüncü dünyâ ülkeleri gibi teknolojiyi geriden tâkip ederiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘’4G’yi es geçelim, 5G’nin altyapısını ülkemizde hazırlayalım’’ demesi teknolojik sömürüden kurtulmanın işâretidir. Bu olanakları yakalayabilmek için huzurlu bir ortamı talep ediyoruz. Huzurlu bir ortamsa ancak rızâi ilâhiyyeye uymakla olur. Dünyâ ve âhiret dengesini kurmak sâdece insanların değil devletlerin de görevidir. Doğusuyla batısıyla Türkiye olarak birlikte hareket etmemiz, dünyâ üzerindeki birçok zulmü ortadan kaldıracaktır. Gerilen sinirleri, sıkılan yumrukları, biriken sorunları çözmek için konulan irâdeye saygı duymak herşeyden önce vatandaşlık görevidir. Daha da genişletecek olursak insanlık görevidir. Örneğin Şili’de yaşayan vicdan sâhibi bir insanı yoldan çevirip durumu anlatsanız o da kanın durması, insanların akılla hareket edip sorunlarını en güzel şekilde çözmeleri gerektiğini söyler. Yıllarca çözümsüzlüğün çözüm olduğunu söyleyen, zulümlerine kılıflar uyduran kendini bilmezlere bırakılamayacak kadar değerlidir yaşamlarımız. İnancım odur ki toplumsal huzûrumuzu bozan taşlaşmış, iç içe geçmiş, çözümsüz görülen herşey zamanla çözüme kavuşacaktır. Bundan sonraki evre dağılmama evresidir. Yılların bize bıraktığı tedirginlikleri üzerimizden attığımızda kardeşlik bağlarımızı daha net göreceğiz. Onun için “Çözülelim Ama Dağılmayalım.”

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak