Ara

Çok Acıyor / Doç. Dr. Zeyep Aksu

Çok Acıyor / Doç. Dr. Zeyep Aksu

“Eşimin (annemin, babamın, çocuklarımın, kayınvalidemin, eltimin, komşumun,..) yaptıklarına, ettiklerine dayanamıyorum artık, beni çok incitiyor. Kayınvalidem bana acı çektirmeye gelmiş sanki. Her sözü bıçak gibi beni yaralıyor. Hele şu eltim yok mu, ağzından kelimeler değil zehir çıkıyor âdeta. Bunları kaldırmak zorunda mıyım, hep sıkıntı hep sıkıntı. Şu üç günlük dünyada rahat yüzü göremedik gitti. Bütün dertler beni buluyor. Başımı alıp gideyim diyorum, ama çocuklarım aklıma geliyor vaz geçiyorum. Bu çile bitmeyecek mi?..”

 

Bu ve buna benzer ifadeleri kullanmamışsanız da duymuşsunuzdur çevrenizden. İnsanlık bu cümleleri duymaya ve kullanmaya da devam edecektir dünya durdukça. Acılar, ıztıraplar, sıkıntılar, çileler, dertler, incinmeler hoşumuza gitmese de dünya yolculuğunda bizden ayrılmaz arkadaşlarımızdır.

Eğer bunları ortadan kaldırırsanız dünyanın adı değişir, “cennet” olur. Daha iyi olmaz mı diyeceksinizdir cennet olursa, cennete dönerse bir anda dünya. Elbette ki daha iyi olur, ama doğru olmaz sonuçlar açısından.

Okuldan sınavları, saatlerce ders çalışmayı, eksi not almayı, sınıfta kalmayı, sabah erken kalkıp gitmeyi, saatlerce ders dinlemeyi kaldırırsanız çok iyi olur, ama neticesini düşündüğümüzde kimse doğru bulmaz.

Zira artık orası okul olmaz, oyun parkı veya eğlence yeri olur. Dört sene değil, on dört sene de çocuklarımız bu ortama gidip gelseler hiçbir şey değişmeyecektir. Mumla doktor, mühendis, mimar... ararsınız.

Veya askeri kışlada içtimalar, dağa tırmanmalar, yerde sürünmeler, sırtında ağır yükler yükleyip koşmalar, aç ve susuz kalmalar, güneş altında saatlerce beklemeler ortadan kaldırılsa fena olmazdı, ama yanlış olurdu neticesi itibarıyla. Zira yarın bir savaş çıkması durumunda ne olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Okula gidişimizin, askerlik yapmamızın bir amacı olduğu gibi, dünyaya gelişimizin de bir amacı olmalı değil mi?

 

Okula, içimizdeki akademik potansiyeli, askere ise daha çok fiziksel gücümüzü açığa çıkarmak, geliştirmek ve aktif hâle getirmek için gitmekteyiz. Bu önemli sonuçlar içindir ki, anne babalar çocukları hem askere hem de okula göndermekten çekinmez ve hatta gitmeye zorlarlar.

Çocuğun içinden gelmediği hâlde, ders çalışmaya teşvik etmeyen anne baba yoktur nerede ise. Sabahın erken saatlerinde bizzat anne babalar, küçük çocuklarını uykunun tatlı kucağından kaldırır, kimi zaman kahvaltı bile yapmadan, mevsimin sıcağına soğuğuna bakmadan, yola vururlar.

Hele yatılı ve gurbette okumalar. Ağlaya ağlaya göndeririz “el bebek gül bebek” büyüttüğümüz çocuklarımızı bilmediğimiz diyarlara. O ayrılık acısı yakar yüreklerimizi, ama başka çare yok der kabulleniriz bu süreçleri. Zira sonuca bakarız. Sonuç için, bunca zahmete değer bize göre.

Yer altında bulunan altın madeninin, işletmelerde farklı işlemlerden geçerek saf altın hâline gelip başlara taç olması gibi, sizin çocuğunuzda bulunan akademik potansiyel de okullarda işletilecek ve kimi mimar, kimi bilim adamı, kimi doktor, kimi yargıç olarak toplumda yerlerini alacaklar.

Okul sürecindeki acılara, okulun amacı ve bu amacın ortaya çıkardığı sonucu düşünerek kabullenen bizler, acaba dünyada oluşumuzun amacı gözlüğü ile yaşadıklarımıza bakabiliyor muyuz?

Çoğunuz bilse de hatırlatmakta fayda vardır, dünyada bulunuşumuzun amaç ve sonucunu. “Gaflet” kelimesinin anlamı, bildiğini unutmuş gibi yaşamaktır. Hiç bilmeyene gafil değil, cahil denir. Gaflet ise herkes için mümkündür.

Dünyada oluşumuzun amacı, bedenen ve ruhen insan suretinde yaratılan ve içimize bir çekirdek gibi yerleştirilen olgun, kâmil ve erdemli insan potansiyelini açığa çıkarmaktır. Neticesi ise dünyada bedenen olmasa bile ruhen, zihnen ve kalben rahat ve huzurlu olmak, ötede saadet dolu sonsuz bir hayata kavuşmaktır. İşte bu potansiyelin ortaya çıkmasına hizmet eden en önemli unsurlardan biri de acılar, zorluklar ve sıkıntılardır.

Yumruklara dayanan hamurdan pasta, basınca ve ateşe dayanan kömürden elmas, balyoz darbelerine dayanan mermerden heykel çıkıyorsa, acılara dayanan beşerden de insan gibi insan çıkar.

Soruyorum sizlere, tarihte tanıdığınız hangi büyük insan vardır ki, acıların, sıkıntıların, zorlukların pençesinde büyümemiş olsun.

“Tarihin altın sayfalarına isimlerin yazan büyük insanlar, büyük oldukları için mi büyük sıkıntılara maruz kaldılar, yoksa büyük sıkıntılara göğüs gerdikleri için mi büyük oldular?” sorusunun cevabı, kafa yormaya değer.

“Hangi okul disiplinli ve sıkı eğitim veriyor” diye, oradan buradan bilgi almaya çalışan anne babalar veya eşler, cennet gibi bir dünya ve aile hayatı istemeleri tezat değil midir?

Hanginiz eğlence merkezi hâline gelen, sınavların, soruların, disiplinin kaldırıldığı okullara çocuğunu göndermek ister?

On-yirmi senelik bir memurluk hayali için, küçük yaştan itibaren çocuğunun yaşadığı her sıkıntıya razı olup, nihayet ayrı kalıp gurbete gitme acısını sindirip kabullenen bizler için, acaba sonsuz bir cennet ve kâmil insan olma ücreti az mı ki, “Bu sıkıntılar da nereden çıktı?” diye itiraz veya isyan ediyoruz.

Okul hayatına sonuç odaklı, hayat okuluna ise süreç odaklı bakışımızda olmasın mı sorun?

Sonucu düşünenler süreci daha kolay kabullenirken, sürece takılan ise sonucu unutur zamanla.

Sonucu düşünmeyenlerin hayatı ise sonuçsuz kalır...

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak