Ara

Çocuklarımıza Mahremiyeti Mi Yoksa Cinselliği Mi Öğreteceğiz?

Çocuklarımıza Mahremiyeti Mi Yoksa Cinselliği Mi Öğreteceğiz?

“Allah, Âdem’e isimlerin hepsini öğretti” (Bakara, 31.)

Her sistemin kendine özgü bir dili ve en önemli temel kurum ve kurallarını anlatmakta kullandığı kilit kavramları vardır. Bu sistemleri inceleyenlerin, bunların niteliklerini kavrayabilmeleri için bu kavramların anlamlarını, günlük hayattaki karşılıklarını ve uygulamalarını bilmesi gerekir. Fakat yabancı kültürlerin istilâsı altında kalan toplumlarda meydana gelen hızlı değişim, kavramların ifâde ettiği anlamlarda karışıklığa sebep olur. İşte bu kavram kargaşaları bizim dînimize karşı duruşumuzu değiştirir. Batıya karşı tutumumuzu değiştirir. İslâm adına yapılan çalışmalara karşı düşüncelerimizi değiştirir. Çünkü kavram kargaşası bir noktadan sonra Kur'ân-ı Kerîm’i de o düşünce üzerinden okumaya sevk eder. Kişi, kendi bakış açısını destekleyen âyetleri öne çıkarırken, desteklemeyen âyetleri te’vîle (yorum) yönelir. Böylece Kur'ân-ı Kerîm’i okumak, Allâh'ın murâdını anlamaktan çıkarak kişinin kendi düşüncesini destekleyecek âyetleri bulup çıkarma işine dönüşür.

Günümüzde gerek Müslüman anne ve babaların ve gerekse bu alanda çalışmalar yapan eğitimcilerin yaşadığı kavram karışıklıklarından biri de mahremiyet ve cinsellik kelimelerinde yaşanmaktadır. Dikkat edilecek olursa bu, çocukları istismardan korumak iddiasıyla okul öncesi dönemden başlayarak, yazılı ve sözlü olarak çocukların yabancı kültürlerin istilâsına en çok mâruz kaldıkları alanlardan biri olmaya başlamıştır. Biraz inceleme yapıldığında, “mahremiyet eğitimi” adı altında çocuklarımıza doğru davranışları verebilmemiz için okumamız istenen kitapların pek çoğunun, sapkın Batı düşünce ve kültürlerinin bizim dilimize tercüme edilmiş hâli olduğu görülecektir.

Çocukların eğitimine önem vermek, anne ve babanın en önemli vazîfelerindendir. Çünkü çocuklar anne-babaya Allâh'ın bir emânetidir. Onların dünyâ hayatlarını kurtarmak, aynı zamanda âhiretlerini kurtarmak anlamına gelir. Zîrâ Allah Teâlâ: “Ey îmân edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyunuz.” (Tahrîm, 66/6) buyurmuştur.

Çocuk terbiyesinin aşamaları hakkında başta İmam Gazâlî (ö. 505/1111) olmak üzere, âlimlerimiz pek kıymetli bilgiler vermişlerdir. Oralara bakılmalıdır. Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus, mahremiyet ve cinsellik kelimelerinin birbirini karşılamayan, biri diğerinin yerine geçmeyen kelimeler olduğuna dikkat çekerek, öncelikle konunun anlaşılmasını sağlamaktır.

Dînimizde mahremiyeti; iffet ve utanma duyguları besler. Bunun için İslâm ahlâkının en veciz şekilde ifâdesi Allah Resûlü’nün (sav.): “Utanmadıktan sonra dilediğini yap” sözüyle temsîl edilir. Utanmanın en üst mertebesi elbette ki Allah’tan utanmaktır. İslâm ahlâk anlayışına göre, insanoğlu bu duyguyu besleyebildiği ve koruyabildiği oranda kendini çirkin düşünce ve davranışlardan korur. Bu durum ona iç âleminde huzur ve sükûnu sağlar. Gerek evinde gerekse ev dışında kişi varlığını bu duyguyla muhafaza eder.

İmam Gazâlî, çocukların iyiyi kötüden ayırt etmeye başlamasının onda utanma hissinin ortaya çıkmasıyla anlaşıldığını haber verir. Bu yüzden çocukların özellikle dört yaşına girdikten sonraki evresinde gözlemlenmesinin çok önemli olduğuna dikkat çeker. Çünkü çocuklar utanma hissiyle kendilerini büyüklerden sayarak, önceki yaptıkları bāzı işleri terk ederler. Bu da onlara akıl nûrunun verilmeye başlandığını gösterir. Bu sâyede bāzı işlerin çirkinliğini fark eder ve onları yapmaktan utanır. Bu çeşit bir idrak, Allâh'ın lütfudur.[1]

Gayrimüslim Batı seküler kültüründe, “utanma” duygusunun kendisi utanılacak bir durum arz eder. Öncelikle bu duyguyu yok etmek için çaba sarf edilir.

Diğer taraftan İslâmiyet’te mahremiyet, mahrem olanın nâmahremin bakışından saklanması, ötekinin bakışına kapalı tutulması anlamına gelir. Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm’de Müslüman erkek ve kadınlardan “gözlerini haramdan sakınmalarını ve iffetlerini korumalarını” (Nûr, 24/30-31) istemiştir. Bir anlamda Müslüman olmak, öncelikle bakışlarını kontrol etmesini bilmek demektir. Sonra kılık-kıyâfet ve örtünme, sonra ev/hāne içindeki mahremiyeti gelmektedir.

Gayrimüslim Batı seküler kültüründe -Müslümanlarda olduğu gibi- bakışlara bir sınırlama getirilmez. Onlarda mahremiyet alanı “dokunmakla” başlar. Bu yüzden “Bedenim Bana Ait” cümlesi öne çıkarılır.

Günümüzde -Müslüman eğitimciler tarafından yazılsa da- seküler Batı düşüncesine göre şekillenmiş yayınlarda çocuklara öğretilen mahremiyet, “bedenine dokundurmamak” düşüncesinden yola çıkarak şekillenmektedir. Onlara göre günlük hayatta çocukların öğrenmesi gereken şey, hoşlarına gitmeyen dokunma ve yakınlaşmaların farkına varıp bunları engellemeleri ve bu türden davranışlara karşı kendilerini savunmalarını sağlayacak özgüveni kazanacak şekilde bilgilendirmektir. Çocuklardan, önce kendilerine yaklaşan kişinin iyi veya kötü duygularını ayırt etmeleri sonra da karşı tarafa kendi duygularını ve isteklerini net bir şekilde ifâde etmeleri beklenmektedir. Nâhoş ve istenmeyen bir durumla karşılaştıklarında da aralarına belli bir sınır koymaları ve onları engellemeleri istenmektedir.

Müslüman şahsın mahremiyetini sağlayan ilk şey giysisidir ve insanı hayvanlık hâlinden insanlık şerefine eriştiren ilâhî bir nimettir. Kur'ân’da şeytanın insanı saptırmak için kullandığı ilk tuzaklarından birinin türlü bahanelerle onu elbisesinden soyundurmak olacağı haber verilmiş; bu tuzağa düşmemek için “takvâ” elbisesinin önemine dikkat çekilmiştir (A’râf, 7/27-30). Takva giysisi ise, elbisenin utanma duygusu ve Allah korkusu ile giyilmesiyle mümkün olur. İnsan “takva” elbisesi ile içinden dışından giyinmiş bulunursa, şeytan ona görmediği tarafından veya gördüğü halde bile etki edip aldatamaz. Bu yüzden soyunmaya teşvîk edenler şeytan ve onun yardımcılarıdır.

Mahremiyetin ve örtünmenin sınırlarını din belirler ve İslâmiyet’in koyduğu mahremiyet sınırları yalnızca kadın için konmuş ve erkek iffet ile iffetsizlik arasında dilediği gibi seçim yapma yetkisi ile donatılmış değildir. Tam aksine, iffet kadın ve erkek için şarttır. İslâmî hukukta yer alan kurallara uygun olan bir örtünmenin kadın ve erkek için öğütlenmiş olmasının sebebi toplumda erkek hâkimiyetini pekiştirmek değil, neslin fesâdını önlemek yāni zinâyı önlemek olduğu bilinmelidir. Osmanlı’da Müslüman kadınların saygı değerliliğini; “takva” örtüsüne uygun olarak giydiği dış kıyâfetler ile dışa yansıttıkları -ağırbaşlı, içe dönük utangaç ve mütevâzı- tavırlar üst seviyeye çekmekteydi. Bu yüzdendir ki onların şahsiyeti “Osmanlı Kadını” şeklinde dile gelmiştir.

İslâm coğrafyasının, Batı devletlerinin maddî ve manevî işgāliyle birlikte (buna küreselleştirme diyebiliriz), Müslümanların eğitim, medya, iş ve benzeri yollardan başka resmî olarak da Batı toplumlarıyla temasları Batı’nın yayılmacı siyâsetleriyle birleşince; yavaş yavaş Müslüman ahlâkı yerini bu toplumların ahlâkına ve İslâmi kavramlar da yerini Batıda üretilen kavramlara bırakmıştır. Nitekim günümüzde mahrem ve mahremiyet kavramlarına kadın ve erkek ilişkilerinde özel bir kullanım kazandırılarak, bu kavramların tıpkı Batı’da olduğu gibi kişilere özel bir anlam taşıyan “cinsellik” kelimesi ile ifâde edilmesi ve bunun sâdece cinsel dokunulmazlık alanı ile sınırlandırılması, büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir.

Müslümanlar olarak bizim bütün insanlara öğreteceğimiz çok şey varken batıya tek söyleyebileceğimiz şey, "Evet size katılıyoruz, sizin şu söylemlerinizin bizde de fıkhî bir temeli var zâten" demek olmamalıdır. Ve bizim onları bir öğretmen gibi görüp, ne yaparlarsa yapsınlar hepsini doğru kabûl etmemizin bir anlamı yoktur.

[1] Huccetü’l-İslâm İmam Gazalî, İhyâu ulûmi’d-dîn, Bedir yayınevi, İstanbul, 1977, c. 3, s. 165-167.

 Haziran 2023, sayfa no: 9-10-11-12

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak