Ara

Cihadın Çeşitli Veçheleri

Cihadın Çeşitli Veçheleri

Cihad kelimesi sözlük anlamıyla dikkat ve ihtimam, gayretcehd; kudret, kuvvet, tâkat; iş görmek, bir hareket icrâ etme iktidârı; zahmet, meşakkat; dövüş, kavga, mücâdele gibi anlamlara geliyor. 

Kur’ân’da cihad lafzı bâzen din düşmanlarına karşı mücâdele anlamında, bâzen genel anlamında “cehd”, bâzen de bir cümlede her iki anlamda kullanılıyor. 

Öte yandan Allah Resûlü’nün (sav): “Cihâdın en iyisi insanın kendi nefsine karşı savaşıdır.” dediği nakledilir. Yine bir başka Hadîs-i Şerif’te: “Mücâhidin en iyisi, gönlü Allah aşkıyla yanarak nefsiyle savaşandır.” deniyor. İnsanın nefsiyle savaşımı cihâd-ı ekber olarak anılıyor. Din düşmanlarıyla olan savaşa da cihâd-ı asgar deniyor.[1] İlki büyük cihad, ikincisi küçük cihad...

Müslüman olmayanların İslâm'la temâs etmelerini sağlamak üzere yapılan mücâdele cihâdın ikinci anlamında içkindir. Ancak bu uğurda savaşım kaçınılmaz olarak kan dökme yöntemiyle mukayyet değildir. Dâvetin barış yoluyla gerçekleştirilmesi esastır. İslâm, kendini insana muhatap sayıyor, insanı muhatap kabûl ediyor. Ancak o insanın İslâm'la temâsını önleyen mânialar var bulunuyorsa ve insanın İslâm'la temâsını önleyen mânialar devlet veya hükümet gibi güçler ise, bu mâniaların ortadan kaldırılması için güç kullanmak meşrû hâle geliyor. Cihadda güç insana karşı kullanılmıyor. O insanın İslâm'la temâsına mâni olan bir başka güce karşı, onun mukâvemetini bertarâf etmek üzere kullanılıyor. O güç, genelde tüzel kişiliktir (hükmî şahsiyet: devlet veya hükümet gibi) ve o güç kendi insanını İslâm'la temastan men ediyorsa, İslâm'ın gücü fiiliyatta kaçınılmaz olarak o gücü bertarâf etmek üzere iş görecektir. Buradaki inceliğe dikkat istiyorum. İnsanı İslâm'a karşı silah olarak kullanan devlet, İslâm karşısında o silâhını gözden çıkarmış sayılır. İslâm güçleri de karşı güce karşı fedâ-yı can etmeye hazır olarak savaşım verir.

İşte insanın İslâm’la temâsını önleyen güce karşı verilen savaşımın adı cihaddır.

Ancak tekrâren belirtelim ki, cihad kapsamlı bir anlam içeriyor ve yalnızca güç kullanarak savaşmayı ifâde etmiyor. Nitekim bir defasında Hz. Aişe annemiz (r.anha): “Ey Allâh’ın Resûlü! Görüyoruz ki cihâd amellerin en fazîletlisidir; öyleyse biz de cihâd etmeli değil miyiz?” diye sorduğunda, Allâh’ın Resûlü (sav): “Sizin için cihâdın en fazîletlisi makbûl hacdır” buyurmuştur. (Buhari, ”Cihad” 1) Bir başka Hadis’te: “Cihâdın en fazîletlisi zâlim sultânın yanında hakkı söylemektir” deniyor. (Tirmizi, ”Fiten”, 13; Ebu Davud,” Melahim”, 17; her iki Hadisi aktaran: Diyanet (aylık dergi), İslâm'a Göre Cihâd ve Terör, Ocak 2002) 

Hristiyan Batı dünyâsında bâzı yazarlar cihad kavramını münhasıran savaş kavramıyla özdeşleştiriyor. Son yıllarda Batı dünyâsında yoğunlaşan İslâm düşmanlığı, kavramın kapsamlı anlamını özellikle örtmeye, gözden kaçırmaya çalışıyor. Kaldı ki, kavram tümüyle savaş bağlamında kullanılsa bile onun kendine özgü koşullarını göz ardı etmek yanlış olur. Cihad bireysel olarak düşmana karşı girişilen bir kavga değildir. Cihâd, devletin yetkili organı tarafından ilân edilir. 

Cihad, Müslüman için kökende bir ibâdettir. Namaz, oruç, hac gibi ibâdetler cümlesinden sayılır. Ama cihâdın bu anlamı Müslümanlar arasında bile unutturulmaya çalışılmıştır. Çoğu ilmihal kitabında cihad farzı yok sayılmıştır. Bu da, Batı literatüründe cihad aleyhine geliştirilen söylemin ne kadar yıkıcı etkisi olduğunun göstergesidir. 

Cihâd, ibâdet olarak bir bakıma orucun karşı yüzünü oluşturur. Bu bağlamda oruçla iç içe girmiş bir ibâdet özelliği taşır. Orucun karşı yüzü diyoruz, çünkü cihâd oruç gibi ihmâlî değil, fakat icrâî bir eylem (amel)… Öte yandan oruçla benzeşik bir ıra taşıyor, çünkü cihad da oruç gibi zorlu fakat aynı zamanda fethedici bir özellik içerir. Biri rûhun fethine yönelmiştir, öteki mekânın ve onun üstünde yaşayan insanın… Mekânın fethine yönelmiş olmak küçük cihâdın mazharıysa, rûhun fethine yönelik olan oruç büyük cihâdın kapısını işâret ediyor… 

Ancak bu ikisi arasında şu dramatik özelliği vurgulamalıyız. Allah uğruna savaşırken canını fedâ eden şehâdet mertebesine yükseliyor. Oruçluyken, oruç uğruna rûhunu teslim edene aynı ecir veriliyor mu, bilemiyorum!

Şu husûsun altını da özellikle çizmek gerekiyor: İnsanın nefsiyle cihâdı büyük cihad. Nefsini yenmek için yapılan mücâdele çetinin çetini bir eylem. Onu yenmek her babayiğidin kârı değil. Peki, Allah uğruna nefsini tümüyle gözden çıkarmaya ne demek gerekiyor? Biri insanın özündeki hasmıyla, öteki dış dünyâda görünen hasımla savaşım... İlki zorlu bir savaşım ama ucunda ölüm yok; berikindeyse canını fedâ etmeyi göze alarak girişilen bir savaşım söz konusu... Az önce andığımız Hadîs-i Şeriflerin anlamını kavramaya çalışırken bu incelikleri gözden kaçırmamak gerekiyor.


[1] Ahmed Reşid Turnagil, İslâmiyet ve Milletler Hukuku, İÜ. Hukuk Fakültesi Y. İst. 1943, s. 89.

 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak